Hayatın karşısında kendi ayakları üzerinde güvenle durabilen kadınlarımızın yetiştirecekleri çocuklar da hayata daha güvenle ve daha büyük ideallerle bakacaklarına inanıyoruz. ''Ekonomiye Kadın Gücü'' projesi ile kadınlarımız daha çok üreterek ekonomiye katılacak, hayallerini büyütecek, ailelerine ve geleceğe yatırım yapacak, bundan Türkiye kazanacak. Kadınlarla güçlenecek bir ülke için şimdi destek zamanı. Sen de fon yaz 5886’ya gönder veya www.ekonomiyekadingucu.com’a gir destekçini seç, kurulan hayallerin mimarlarından biri de sen ol.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
29 Mart 2013 Cuma
Memleketimize Dünyanın En Hızlı İnterneti
Dünyanın en hızlı interneti fiber internet, Türk Telekom altyapısı ile ülkemizde. Ülkemizde Dünyanın çevresinden 4 kat daha uzunlukta kurduğumuz dev fiber altyapının ülkemizde ulaşmadığı sokak, mahalle kalmayacak.
Fiber internetle en son haberler, filmler, diziler hiç takılmadan izlensin; uzaktaki sevenler yanınıza hiç beklemeden, kesintisiz gelebilsin diye ülkemizde fiber internet altyapısı kurduk. Bundan sonra Türk Telekom fiber optik altyapısını kullanan İnternet Servis Sağlayıcıların sunduğu fiber internet hizmeti ile 6 dakikada DVD, 58 saniyede 300 resim, 4 saniyede ortalama 50 dosya indirebilecek, akıllı evinizde çok akıllı ve çok hızlı bir iletişim ağı kurabileceksiniz.
Türk Telekom fiber altyapı detayları için tıklayınız.
www.facebook.com/TurkTelekom
https://twitter.com/Turk_Telekom
"Türk Telekomünikasyon A.Ş. kurduğu fiber internet altyapısını talep eden internet servis sağlayıcıların hizmetine; internet servis sağlayıcılar da bu hizmeti kendi abonelerine sunmaktadırlar. Abonelerden kaynaklanan hız kısıtlamaları, sunucuların veya bilgisayarın performansı, hatların yoğunluğu gibi etkenler hizmetin hızını ve kesintisizlik durumunu etkileyebilir. Arthur D Little&Exane BNP Paribas’ın Mart 2011 tarihinde yayınlanan “Superfast Broadband: Catch up if you can” isimli raporunda farklı teknolojiler kıyaslanmış ve sonucunda fiber internetin en hızlı internet olduğu tespitine yer verilmiştir."
Bir bumads advertorial içeriğidir.
Fiber internetle en son haberler, filmler, diziler hiç takılmadan izlensin; uzaktaki sevenler yanınıza hiç beklemeden, kesintisiz gelebilsin diye ülkemizde fiber internet altyapısı kurduk. Bundan sonra Türk Telekom fiber optik altyapısını kullanan İnternet Servis Sağlayıcıların sunduğu fiber internet hizmeti ile 6 dakikada DVD, 58 saniyede 300 resim, 4 saniyede ortalama 50 dosya indirebilecek, akıllı evinizde çok akıllı ve çok hızlı bir iletişim ağı kurabileceksiniz.
Türk Telekom fiber altyapı detayları için tıklayınız.
www.facebook.com/TurkTelekom
https://twitter.com/Turk_Telekom
"Türk Telekomünikasyon A.Ş. kurduğu fiber internet altyapısını talep eden internet servis sağlayıcıların hizmetine; internet servis sağlayıcılar da bu hizmeti kendi abonelerine sunmaktadırlar. Abonelerden kaynaklanan hız kısıtlamaları, sunucuların veya bilgisayarın performansı, hatların yoğunluğu gibi etkenler hizmetin hızını ve kesintisizlik durumunu etkileyebilir. Arthur D Little&Exane BNP Paribas’ın Mart 2011 tarihinde yayınlanan “Superfast Broadband: Catch up if you can” isimli raporunda farklı teknolojiler kıyaslanmış ve sonucunda fiber internetin en hızlı internet olduğu tespitine yer verilmiştir."
Bir bumads advertorial içeriğidir.
28 Mart 2013 Perşembe
Vine Nedir?
Vine uygulaması nedir?
Eğer Twitter kullanıcısıysanız Vine adlı uygulamanın adını bugünlerde sıklıkla duyuyor olmalısınız. Peki nedir bu Vine uygulaması? Ne işe yarar ve nasıl kullanılır?
Ocak ayının ortasından bu yana yepyeni bir sosyal medya uygulaması hızla yaygınlaşıyor. Bu uygulamanın adı Vine (İngilizce ‘vayn’ olarak okunuyor).
Vine akıllı telefon veya tablet aracılığıyla video kaydedip arkadaşlarınızla paylaşabileceğiniz bir uygulama. Bu videoların üç önemli özelliği var; birincisi maksimum 6 saniye uzunluğunda olması, ikincisi durdurarak kaydetme özelliği, üçüncüsü ise videoların tıpkı hareketli GIF resimler gibi sonsuz bir döngü ile oynatılabilmesi.
Nasıl kullanılır ?
- Şimdilik sadece iOS cihazlar için geliştirilmiş olan Vine uygulamasını App Store’dan cihazınıza indirebilirsiniz.
- Uygulama iPhone 3GS ve sonrası cihazlar ile, iPad ve iPod Touch tarafından destekleniyor.
- Uygulamayı cihazınıza indirdikten sonra kayıt olup profil oluşturmanız gerekiyor. Bunun için kendi e-mail’inizi kullanıp yeni bir profil oluşturabileceğiniz gibi, Twitter hesabınızla uygulamaya giriş yapıp hazırdaki profilinizi de kullanabilirsiniz.
- Vine uygulamasında bir video oluşturmak için ana sayfa (Home) ekranının sağ üst köşesindeki video ikonuna tıklıyorsunuz. Burada ekrana dokunarak kayıt yapabiliyor, parmağınızı ekrandan kaldırdığınızda da kaydı durdurabiliyorsunuz.
- Vine ile ilk video çekimine başlamadan önce ekrandaki adımları takip ederek uygulamanın nasıl çalıştığını da deneyerek öğrenebilirsiniz.
- Video kaydınızı tamamladıktan sonra isterseniz Twitter veya Facebook üzerinden paylaşım yapabilirsiniz. Burada unutmamanız gereken konu ise Vine ile çektiğiniz ve yayınladığınız videonun anında herkese açık hale geliyor olması.
- Çektiğiniz videoyu internete erişim sağlayan herkes görebilir. Bu nedenle Vine ile yayınladığınız videonun mahremiyetine dikkat etmenizde yarar var.
- Vine videonuzu yayınlamadan önce çektiğiniz konu ile ilgili bir veya birkaç etiket koyarak başkaları tarafından daha kolay bulunmasını da sağlayabilirsiniz.
- Ayrıca uygulama içerisindeki bir bölümde (explore) diğer kullanıcıların videolarına göz atmanız da mümkün. Daha önceden çektiğiniz videoları Vine’da kullanmanız ise maalesef mümkün değil. Vine uygulaması için özel çekim yapmanız gerekiyor.
iPhone 'home' tuşu çalışmıyorsa ne yapmalıyız
iPhone kullanıcılarının en büyük şikâyetlerinden biri ana tuşun yani “home” tuşunun tepkisiz kalması ve basmaması.Başta iPhone 4 ve iPhone 4S olmak üzere iPhone kullanıcılarının cihazlarına yönelik en büyük şikâyetlerinden biri ana tuşun yani “home” tuşunun tepkisiz kalması ve basmaması.
Kullanıcılar bir süre sonra ana tuşa bastıklarında işlevin yerine gelmemesi halinde defalarca ya da daha şiddetli basmak zorunda kalabiliyorlar. Bu soruna dair Apple tarafından açıklanan resmi bir tespit ya da çözüm bulunmuyor. Bu nedenle çözüm kullanıcılar tarafından edinilen tecrübeler sonucunda çıkabiliyor.
Bazı yabancı kaynaklarda yayınlanan ve kullanıcıların tespit ettikleri, kendilerinin deneyerek başarılı sonuçlara ulaştıkları ve garantisi olmayan ancak cihaza da hiçbir şekilde zarar vermeyen çözümlerden bahsedeceğiz.
ÇÖZÜM
Cihazın uzun süre kullanımı sonrasından çeşitli sebeplerle ana tuşun çevresindeki ince boşluğun toz v.b. parçacıklarla dolduğu ve bunun tuşun işlevini olumsuz etkilediği düşünülüyor. Çözüm tabii ki o tozların orada çıkmasını sağlamak. Bunun için parmaklarımızı kullanarak tuşun çevresine küçük darbeler indiriyoruz. Bu işlem sırasında birçok toz çıkıyor. Bu işlemi yaklaşık üç dört dakika sürdürüyoruz.
Kaynak;
Kullanıcılar bir süre sonra ana tuşa bastıklarında işlevin yerine gelmemesi halinde defalarca ya da daha şiddetli basmak zorunda kalabiliyorlar. Bu soruna dair Apple tarafından açıklanan resmi bir tespit ya da çözüm bulunmuyor. Bu nedenle çözüm kullanıcılar tarafından edinilen tecrübeler sonucunda çıkabiliyor.
Bazı yabancı kaynaklarda yayınlanan ve kullanıcıların tespit ettikleri, kendilerinin deneyerek başarılı sonuçlara ulaştıkları ve garantisi olmayan ancak cihaza da hiçbir şekilde zarar vermeyen çözümlerden bahsedeceğiz.
ÇÖZÜM
Cihazın uzun süre kullanımı sonrasından çeşitli sebeplerle ana tuşun çevresindeki ince boşluğun toz v.b. parçacıklarla dolduğu ve bunun tuşun işlevini olumsuz etkilediği düşünülüyor. Çözüm tabii ki o tozların orada çıkmasını sağlamak. Bunun için parmaklarımızı kullanarak tuşun çevresine küçük darbeler indiriyoruz. Bu işlem sırasında birçok toz çıkıyor. Bu işlemi yaklaşık üç dört dakika sürdürüyoruz.
Kaynak;
27 Mart 2013 Çarşamba
Babam Hakk'a Yürüdü..
Babam Osman Sarıgöz 19 mart 2013 günü saat 14:00'da abdestli iken , namaza niyetlenmişken iken ani bir kalp krizi ile Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Hep namazda iken , abdestli bir şekilde ölmeyi hayal ederdi. Bir defasında bana şöyle demişti. '' Bir kitapta okudum. İnsan abdetli iken Azrail Aleyhisselam ruhunu kabzetmeye gelirse , o kişinin canını kolay alırmış , işte o günden beri abdestsiz dolaşmam, sende dolaşma , hem bu toprakların altında şehitlerimizi yatıyor , abdestsiz ayak ile basmak edebe aykırıdır'' demişti.
Allah'ım sen babamı sevdiğin kulların arasına al, onun kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eyle , ona merhametinle muamele et. Günahlarını bağışla.
Sen çokça affeden ve çokça bağışlayansın.
Onun amel defterini kapattırmayacak ameller işleme muvaffakiyetini de bana nasip eyle.
Amin...
Babamın ruhu için ve bilhassa Allah rızası için el-Fatiha...
Allah'ım sen babamı sevdiğin kulların arasına al, onun kabrini cennet bahçelerinden bir bahçe eyle , ona merhametinle muamele et. Günahlarını bağışla.
Sen çokça affeden ve çokça bağışlayansın.
Onun amel defterini kapattırmayacak ameller işleme muvaffakiyetini de bana nasip eyle.
Amin...
Babamın ruhu için ve bilhassa Allah rızası için el-Fatiha...
16 Mart 2013 Cumartesi
Türk Ünlülerine Logolar :)
Grafik Tasarımcı Uğur Saraç tarafından basit ama çok şık bir şekilde tasarlanmış ünlülere logoları ilk gördüğümde çok hoşuma gitti. Okurlarım ile bu zekice tasarlanmış logoları paylaşmak istedim. Arasında en çok hoşuma gidenler Devlet Bahçeli ve Sabri Sarıoğlu adına tasarlanmış logolardır.
Buyrun Logolara birlikte bakalım.
Buyrun Logolara birlikte bakalım.
Şeytan Ayetleri Meselesi
Şeytan Ayetleri (İngilizce ismi; The Satanic Verses) Hint asıllı İngiliz bir yazar olan Salman RÜŞDİ’nin tüm dünyada ses getiren romanıdır. İlk kez 26 Eylül 1988 yılında İngiltere’de yayınlanan roman bir çok İslam Ülkesinde yasaklanmış olması ile edebi bir eser olmaktan uzaklaşıp , dünyanın siyasi merkezine yerleşen bir skandal olmuştur. Bu kitabın yasaklanmasının dışında İran’da Ayetullah Humeyni tarafından kitabın yazarı hakkında ölüm fetvası verilmiş ve başına ödül konmuştur.
Günümüzde de bu kitabı tasdik eden kişiler ve kuruluşlar vardır. Bu destekçilerin en büyük dayanağı ise yine Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayet-i kerimedir. Kur'an'da, Hac Suresi'nde, Şeytan’ın, Allah’ın gönderdiği her peygambere türlü şekillerde musallat olduğu, onları yanılttığı ve nihayetinde Allah’ın bu peygamberleri yanılgıdan ve Şeytan’ın yalanlarından koruduğu ve böylece tebliğ görevinin kusursuz bir şekilde yapılmasını sağladığı bildirilir.
Kitapta dipnot olarak bu söylemlerin başka bir sebebi daha belirtilir , Hz.Muhammed (s.a.v) müşriklerle arasını düzeltmek ve onlarla uzlaşmak için bir taktik denemiştir ancak daha sonra Müslümanlardan gelen yoğun tepki üzerine bu ayeti düzeltici ayetler söylemiştir.
Kitabın Türkçe’ye tercümesini ise Aziz NESİN yapmıştır , bir iddiaya göre Aziz NESİN’i Türkiye’de hedef tahtasına koyan en büyük olay bu kitabı tercüme etmesidir. Sivas Olayları olarak bilinen olayda da bu tepkinin ürünü olarak Madımak Oteli’nin yakıldığı iddialar arasındadır.
Özellikle satanist(şeytana tapan) kişiler tarafından üzerinde ısrarla durulan bir konudur. Hatta satanizm mensubu kişiler Müslümanların kafasını hadis ve ayetlerle bulandırmaya çalışırlar. Benimde başıma geldi beni ikna etmenin eşiğine vardığını sandıkları anlarda oldu. Ancak bir mümin için gösterilen hadis ve ayetleri doğru tefsir edip , doğru bir şekilde idrak etmek gerekir.
‘’Resulullah, kavminin yüz çevirdiğini görünce bu ona çok ağır geldi. Allah’tan kavmi ile kendisini birbirlerine yaklaştıracak bir şey inmesini temenni etti. Cenab-ı Allah Necm suresini indirdi. Resulullah’da okudu. Bu esnada şeytan gönlünden geçirip de kavmine getirmek istediği şeyi onun lisanına atıverdi: “Bunlar yüce kuğu kuşları (tanrıçalar)dır ve elbette onların şefaatleri umulur” Kureyşliler bunu işitince sevindiler ve onu dinlemek üzere yaklaştılar… O, sureyi bitirince secde etti. Onun secde ettiğini gören mü’minler de onun getirdiğini tasdik ederek secde ettiler. Mescidteki müşrikler de secde ettiler… Secde haberi, Habeşistan’a hicret etmiş Müslümanlar’a kadar ulaştı. Bir kısmı orada kalıp, bir kısmı Mekke’ye hareket etti. Sonra, Cenab-ı Allah, Peygamber’e, “Benim indirmediğim şey söyledin!” dedi. Resûlullah üzüldü, Allah’tan korktu. Bunun üzerine Allah bu âyeti (Hac, 52) indirerek onu teselli etti, Şeytanın ilka ettiğini neshetti” (2)
Muıteber hadis kitaplarından Sahih-i Buhari’de İmam-ı Buhari Hazretlerinin Abdullah bin Mesud (r.a.)’dan nakledilen hadis-i Şerif’in başlık kısmında ‘’NECM SURESİNDEKİ SECDEYE DAİR ABDULLAH İBN-İ MESUD RİVAYETİ’’ yazar ve hadis-i şerif şöyledir;
Kaynak olarak gösterilen bu ayetler ve hadisler bir çok müminin kafasını karıştırmıştır. Zaten amaçta budur. Eski devr-i zamanlarda olduğu gibi şimdiki zamanda da islamiyeti yıpratmak , Kur’an’ın itibarını zedelemek için büyük bir gayret sarf edilmektedir.
Bu ayette en dikkat edilmesi gereken kavram ‘’TEMENNİ’’ kavramıdır. Temenni Güzel Türkçe’mizde karşılık olarak ‘’dilemek , dilek’’ manasına gelir. O halde bu ayet şu şekilde tefsir edilir ‘’Her peygamber, kavminin ilahi hidayete tabi olup kötülüklerden kurtulmalarını arzu eder. Şeytan, insanların kalplerine şüphe atarak halkı resullere karşı koymaya çağırır. Yahut resul, kavminin hidayetini temenni edip hırsla çalışırken, şeytan onu ümitsizliğe düşürmek için vesvese verebilir, onu maksadından caydırmaya çalışır. Kur’ân-ı Kerim, şeytanlara uyanların yaptıkları işleri bazen şeytanlara izafe eder. Zira sebebiyet münasebeti vardır.’’
O halde Taberi’nin eserinde yer alan Hadis’te Peygamber’i puta secde etmiş gösterdiği için kabul etmek mümkün değildir.
Cenab-ı Allah , putperest olan bir insanlığa bu sapıklıktan vazgeçmeleri için bir Peygamber gönderecek ve bu peygamber hayatı boyunca kendisine peygamberlik verilmeden önce dahi putlara tapmayacak , onları övmeyecek ama , şeytanın kulağına fısıldadığı bir sözü ayet olarak insanlara aktaracak ve üstelik secdeye kapanacak hatta ve hatta o putların şefaatlerini umacak öyle mi?
Bu olayın ve bu olay hakkındaki hadis’in doğruluğunu kabul eden iki din alimi vardır. İbn Hacer ile İbrahim el-Güranî bu rivayetin gerçek olduğunu düşünürken , El-Beyhakî, Beydavî. Neysabûrî, Ebu’s-Suûd, Ebü Mansur el-Maturidî, İbn Kesir, Nevevî, Bedreddîn Aynî, el-Hatîb Şirbinî, Alusî, Ebu Bekr ibnu’l-Arabî, Ebû Hayyan, bu kıssanın sabit olmadığını beyan edenlerden bazılarıdır. (Bu zatların fikirleri hk. bkz. Tefsîru İbn Kesir, Râzî, Hatib Şirbinî, Ebu’s-Suûd, Âlusî tefsirlerinin Hac, 52 âyetine dair yaptıkları açıklamalar).
O halde Peygamber Efendimiz’in bütün Kureyşliler önünde koca bir sureyi baştan aşağı okuması, Kureyşlilerin de ne söyleyeceğini bilmeden dini bir dikkat ile kendisini dinlemeleri manasız olmaz mı?
Son olarak konuyu genel anlamda mantık ve ayetin hükmü çerçevesinde değerlendirmek gerekirse şöyle dememiz lazımdır:
İslam düşmanlarının Dinimizi ve Yüce Yaradanımızın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i tahrif etmek için / yıpratmak için uydurdukları bir olaydır. Garanik olayı olarak da geçer. İslam da müminin en büyük düşmanı şüphedir , bunu bilen islam düşmanları Müslümanların içine şek ve şüphe düşürmek maksadıyla bu asılsız ve iftira vari olayı dillendirmektedirler.
Ancak gerek geçmiş dönemlerin, gerekse asrımızın tahkik ehli alimleri, bu rivayeti çeşitli yönleriyle inceden inceye tetkik etmişler ve birçok noktadan tamamen asılsız, uydurma bir rivayet olduğunu ortaya koymuşlardır. Kur'an-ı Kerim'in, Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ve garantisi altında olduğu, ayetlerin beşeri ve şeytani tasallutlardan mahfuz bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu bakımdan Hz. Peygamber Kur'an okurken şeytanın tasallutuyla Kur'an ayetlerine bir şeytan sözünü karıştırması ya da şeytanın veya bir müşriğin herhangi bir sözünün geçici bir süre için bile olsa farkedilmeyip Kur'an'dan zannedilmesi, katiyetle ihtimal dahilinde değildir. Ayrıca Hz. Peygamber, müslümanların uğradığı eziyet ve işkenceler dolayısıyla ne kadar üzüntülü ve bu eziyetlerin kaldırılması hususunda ne derece düşünceli olursa olsun, dilinden, yıllar boyu uğrunda mücadele verdiği tevhid akidesine tamamiyle zıt böyle bir cümlenin dökülmesi veya başkası tarafından söylenen bir cümleyi fark edip müdahale etmemesi söz konusu olamaz.
Şu halde Habeşistan'daki müslümanların Mekke'ye geri dönmelerinin sebebi, sözde Garanik olayı değil; bu yıllarda Hz. Hamza ve Hz. Ömer gibi güçlü ve itibarlı şahısların İslâm'a girmeleri dolayısıyla Mekke müşriklerinin bir süre çekinerek eziyet ve işkencelerine ara vermeleri, dolayısiyle Mekke'de geçici bir sükunet havasının oluşması; Habeşistan'da Necaşi , Ashame'ye karşı bir ayaklanmanın baş göstermesi ile karışıklıkların zuhûr etmesidir.’’ (8)
Şeytan Ayetleri kitabını ve kısaca konusuna dair bir tanımlama yapmak gerekirse ,‘’Hz.Muhammed’in çok tanrılı bir inancın lehine bir ayeti haber verdiği ve daha sonra aslında bu ayetin Şeytan tarafından kendisine söylendiğini iddia etmesidir’’.
Günümüzde de bu kitabı tasdik eden kişiler ve kuruluşlar vardır. Bu destekçilerin en büyük dayanağı ise yine Kur’an-ı Kerim’de yer alan bir ayet-i kerimedir. Kur'an'da, Hac Suresi'nde, Şeytan’ın, Allah’ın gönderdiği her peygambere türlü şekillerde musallat olduğu, onları yanılttığı ve nihayetinde Allah’ın bu peygamberleri yanılgıdan ve Şeytan’ın yalanlarından koruduğu ve böylece tebliğ görevinin kusursuz bir şekilde yapılmasını sağladığı bildirilir.
Ayet şöyledir:
"Senden önce hiçbir Resul ve Nebi göndermedik ki, bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun bu temennisine dair vesvese vermiş olmasın ama Allah şeytanın vesvesesini giderir. Sonra Allah âyetlerini sağlamlaştırır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. ." (1)
Kitabın iddiasına göre Hz.Muhammed (s.a.v)’in Müşriklerle(kitapta müşrikler paganlar olarak geçer) karşılaşınca Şeytan Peygamber Efendimizi kandırır ve müşrikler tarafından kutsal olarak bilinen Lat,Uzza ve Menat isimli putları öven sözler söylemesini sağlar. Şeytan’ın ayet olarak fısıldadığı iddia edilen sözler ise şöyledir; "Lat'ı, Uzza'yı ve... üçüncü olan Menat'ı gördünüz mü? İşte bunlar, yüce turnalardır... Şefaatleri de elbette ki umulur.’’
Kitapta dipnot olarak bu söylemlerin başka bir sebebi daha belirtilir , Hz.Muhammed (s.a.v) müşriklerle arasını düzeltmek ve onlarla uzlaşmak için bir taktik denemiştir ancak daha sonra Müslümanlardan gelen yoğun tepki üzerine bu ayeti düzeltici ayetler söylemiştir.
Kitabın yazarı tüm dünyada Müslümanların tepkisini çekmiş olmakla birlikte bir çok Hristiyan ve değişik dine mensup devletler tarafından da desteklenmiştir. İran yasalarına göre idam fetvası ancak yayınlayan makam tarafından geri alınabilir. Humeyni’de ölmüş olduğundan dolayı İran Yasalarına göre Kitabın Yazarı halen ölüm tehdidi altındadır. Humeyni yalnızca kitabın yazarı değil , kitabın basımında emeği geçen herkesin aynı statüde olduğunu ve fetvanın dolayısıyla ödülün bu kişiler içinde geçerli olduğunu söylemiştir.
Kitabın yazarı Salman RÜŞDİ hiçbir fiziksel darba maruz kalmamış ancak kitabın çeşitli dillere çevirisini yapan yazarlar tepkilerden doğan şiddete maruz kalmışlardır. Kitabın Japon çevirmeni Hitoshi Igarashi 11 Temmuz 1991 tarihinde bıçaklanarak öldürülmüştür. İtalyan çevirmeni Ettore Capriolo aynı ay içinde bıçaklanmış ve ağır yaralanmıştır. Norveççe çevirmen William Nygaard Oslo'da 1993 yılı Ekim ayında üç el ateşe maruz kalmış, saldırıdan yara almadan kurtulmuştur.
Kitabın Türkçe’ye tercümesini ise Aziz NESİN yapmıştır , bir iddiaya göre Aziz NESİN’i Türkiye’de hedef tahtasına koyan en büyük olay bu kitabı tercüme etmesidir. Sivas Olayları olarak bilinen olayda da bu tepkinin ürünü olarak Madımak Oteli’nin yakıldığı iddialar arasındadır.
Kitabın yazarına geçtiğimiz yıllarda İngiliz Kraliçesi tarafından Şövalyelik unvanı verildi. Bu Ödülde yine Müslüman ülkeler tarafından tepki gördü.
Kitabın, yazarın, olayların kısaca içeriği böyledir. Kitabın içeriği ise biraz daha irdelenmelidir. İrdelenmesinin gerekliliği ise günümüzde gençleri tarafından bilinçli ya da bilinçsiz olarak Şeytan Ayetleri üzerine eğilimler görülmektedir. Öyle ki bazı dindar gençlik kesimleri tarafından dahi tasdik edilir duruma gelmiştir.
İlk önce bu konuyu detaylıca inceleyelim.
Özellikle satanist(şeytana tapan) kişiler tarafından üzerinde ısrarla durulan bir konudur. Hatta satanizm mensubu kişiler Müslümanların kafasını hadis ve ayetlerle bulandırmaya çalışırlar. Benimde başıma geldi beni ikna etmenin eşiğine vardığını sandıkları anlarda oldu. Ancak bir mümin için gösterilen hadis ve ayetleri doğru tefsir edip , doğru bir şekilde idrak etmek gerekir.
Dayandıkları rivayet ve hadis-i şerif şöyledir:
‘’Resulullah, kavminin yüz çevirdiğini görünce bu ona çok ağır geldi. Allah’tan kavmi ile kendisini birbirlerine yaklaştıracak bir şey inmesini temenni etti. Cenab-ı Allah Necm suresini indirdi. Resulullah’da okudu. Bu esnada şeytan gönlünden geçirip de kavmine getirmek istediği şeyi onun lisanına atıverdi: “Bunlar yüce kuğu kuşları (tanrıçalar)dır ve elbette onların şefaatleri umulur” Kureyşliler bunu işitince sevindiler ve onu dinlemek üzere yaklaştılar… O, sureyi bitirince secde etti. Onun secde ettiğini gören mü’minler de onun getirdiğini tasdik ederek secde ettiler. Mescidteki müşrikler de secde ettiler… Secde haberi, Habeşistan’a hicret etmiş Müslümanlar’a kadar ulaştı. Bir kısmı orada kalıp, bir kısmı Mekke’ye hareket etti. Sonra, Cenab-ı Allah, Peygamber’e, “Benim indirmediğim şey söyledin!” dedi. Resûlullah üzüldü, Allah’tan korktu. Bunun üzerine Allah bu âyeti (Hac, 52) indirerek onu teselli etti, Şeytanın ilka ettiğini neshetti” (2)
Taberi’nin naklettiği bir hadis’in dışında İmam-ı Buhari’nin naklettiği bir hadis-i şerif’i delil göstererek bu konuyu pekiştirmeye çalışırlar.
Muıteber hadis kitaplarından Sahih-i Buhari’de İmam-ı Buhari Hazretlerinin Abdullah bin Mesud (r.a.)’dan nakledilen hadis-i Şerif’in başlık kısmında ‘’NECM SURESİNDEKİ SECDEYE DAİR ABDULLAH İBN-İ MESUD RİVAYETİ’’ yazar ve hadis-i şerif şöyledir;
‘’Nebiyy-i Ekrem salla`llâhu aleyhi ve sellem Mekke`de (iken) (Necm) sûresini okuyup bu (sûre-i şerîfe) nin sonunda secdeye vardı. Berâber olanlar da (mü`min ve müşrik) hep secdeye vardılar, yalnız bir ihtiyar (herif varmadı ki, o da) bir avuç çakıl veya toprak alıp alnına götürdü ve: "Bu kadarı bana yeter" dedi. İşte o kimseyi sonra (Bedir`de) kâfir olarak katlolunmuş gördüm.’’ (3)
Kaynak olarak gösterilen bu ayetler ve hadisler bir çok müminin kafasını karıştırmıştır. Zaten amaçta budur. Eski devr-i zamanlarda olduğu gibi şimdiki zamanda da islamiyeti yıpratmak , Kur’an’ın itibarını zedelemek için büyük bir gayret sarf edilmektedir.
İlk bakışta gösterilen hadis ve ayetlere göz gezdirdiğinizde iddiaya cevap veremeyecek gibi görülüyor yada iddianın neredeyse doğruluğu ispatlanmış oluyor. Lakin aklı başında bir mümin sadece biraz düşünerek bu iddiaların birer safsatadan farksız olduğunu anlayacaktır.
İlk olarak bize delil olarak dayatılan ayet-i kerimeye bir bakalım.
“Senden önce hiç bir resul veya nebî göndermedik ki, halkının hidâyetini umarak gayret gösterdiğinde, şeytan onun temennisi hakkında bir vesvese vererek, ümidini kırmak istemesin. Ama Allah, şeytanın attığı o vesveseyi giderir, sonra da âyetlerini sapasağlam, muhkem kılar. Zira Allah alîmdir, hakîmdir (herşeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir)” (4)
“Senden önce hiç bir resul veya nebî göndermedik ki, halkının hidâyetini umarak gayret gösterdiğinde, şeytan onun temennisi hakkında bir vesvese vererek, ümidini kırmak istemesin. Ama Allah, şeytanın attığı o vesveseyi giderir, sonra da âyetlerini sapasağlam, muhkem kılar. Zira Allah alîmdir, hakîmdir (herşeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir)” (4)
Yukarıdaki ayeti size delil olarak sunanların tefsiri ile idrak etmeye çalışırsanız Şeytan’ın ve Şeytan’a hizmet edenlerin kurguladığı planın ağına düşersiniz.
Bu ayette en dikkat edilmesi gereken kavram ‘’TEMENNİ’’ kavramıdır. Temenni Güzel Türkçe’mizde karşılık olarak ‘’dilemek , dilek’’ manasına gelir. O halde bu ayet şu şekilde tefsir edilir ‘’Her peygamber, kavminin ilahi hidayete tabi olup kötülüklerden kurtulmalarını arzu eder. Şeytan, insanların kalplerine şüphe atarak halkı resullere karşı koymaya çağırır. Yahut resul, kavminin hidayetini temenni edip hırsla çalışırken, şeytan onu ümitsizliğe düşürmek için vesvese verebilir, onu maksadından caydırmaya çalışır. Kur’ân-ı Kerim, şeytanlara uyanların yaptıkları işleri bazen şeytanlara izafe eder. Zira sebebiyet münasebeti vardır.’’
Şeytan insanın kulağına birşeyler fısıldamaz , şeytan insana vesvese verir. Peygamberler aynı zamanda birer insan oldukları için şeytan onlarında şevkini kırmak için ‘’ sana inanmayacaklar , boşa uğraşma ‘’ gibi vesveseler vermiş olması mümkün bir durumdur . Allah peygamberlerine ‘’İsmet’’ vasfı yüklemiştir. İsmet vasfı; günahlardan korunmuşluk vasfıdır ki bu peygamberlere özel vasıf şeytanın vesveselerinin karşısına çıkar ve onu günah işlemekten alı koyar.
O halde Taberi’nin eserinde yer alan Hadis’te Peygamber’i puta secde etmiş gösterdiği için kabul etmek mümkün değildir.
Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam kendisine peygamberlik verilmeden önce dahi putlara tapmamıştır. Bu peygamberlerin genel bir özelliğidir. Günaha bulaşmazlar.
Kur’an-ı Kerim’in ve Hadis-i Şerif’lerin putperestliğe ve şirke ağır ifadeler kullanmasının yanında nasıl olurda Peygamberimizin Putları öven bir ifade kullanmış olabileceği düşünülebilir?
Hadi diyelim ki , haşa Peygamberimiz böyle bir şey söylemiş olsa dahi Resulullah’a kuru bir inat için inanmayan müşrikler bu cümleyi söyler söylemez ona inanmaları mümkün olabilir mi?
Ayrıca bu ayet-i kerimenin farklı mealleri de mevcuttur. Yalnızca bir meala saplanıp kalmak bir din alimini överken diğer din alimini yermek olur. Hiçbir din alimi bu ayetin mealini açıklarken , tefsirini yaparken Allah’ın Peygamberlere verdiği ismet vasfını gözardı etmemiştir , etmez.
Örneğin; “O dişiler (tanrıçalar), onların şefaatleri umulacak ha! Yuh olsun sizin aklınıza!”(5) şeklinde bir tefsir de mevcuttur.
Cenab-ı Allah , putperest olan bir insanlığa bu sapıklıktan vazgeçmeleri için bir Peygamber gönderecek ve bu peygamber hayatı boyunca kendisine peygamberlik verilmeden önce dahi putlara tapmayacak , onları övmeyecek ama , şeytanın kulağına fısıldadığı bir sözü ayet olarak insanlara aktaracak ve üstelik secdeye kapanacak hatta ve hatta o putların şefaatlerini umacak öyle mi?
Şeytan mümin bir kulu dahi kandıramıyorken , Allah’ın resulünü nasıl kandıracak?
Bu olayın ve bu olay hakkındaki hadis’in doğruluğunu kabul eden iki din alimi vardır. İbn Hacer ile İbrahim el-Güranî bu rivayetin gerçek olduğunu düşünürken , El-Beyhakî, Beydavî. Neysabûrî, Ebu’s-Suûd, Ebü Mansur el-Maturidî, İbn Kesir, Nevevî, Bedreddîn Aynî, el-Hatîb Şirbinî, Alusî, Ebu Bekr ibnu’l-Arabî, Ebû Hayyan, bu kıssanın sabit olmadığını beyan edenlerden bazılarıdır. (Bu zatların fikirleri hk. bkz. Tefsîru İbn Kesir, Râzî, Hatib Şirbinî, Ebu’s-Suûd, Âlusî tefsirlerinin Hac, 52 âyetine dair yaptıkları açıklamalar).
Ahmet Hamdi Aksekili bu hususun uydurma olduğunu yaklaşık olarak 11 kadar farklı rivayet edilmesini delil göstererek ispatlar. Resulullah bu sözleri söylediğinde kah Resulullah’ın namazda olduğu, kah Kureyş’in nâdilerinde (klüplerinde) bulunduğu sırada, veya namaz kılarken uyuklamış, uyurken ağzından kaçırıvermiş tarzlarında on bir çeşit anlatım ile naklettiklerini, birinin bir türlü öbürünün başka türlü söylemesinin de meselenin uydurma olduğunu göstereceğini ifade eder.
Mevzunun başka bir boyutu ise zaman ve yıl hesabıdır.
Muasır Tunuslu müfessir M. Tahir ibn Aşur bu Garanik kıssasını maharetle reddettikten sonra hülasa ederken der ki: “Bu kıssayı, müşriklerin Necm suresini dinledikten sonra secde ettiklerini bildiren sahih haberle birleştirmek, bazı müelliflerin karıştırmalarından ibarettir. Keza bu kıssayı Hac suresi ile birleştirmek de öyledir. Mekke’de ilk nazil olan surelerden bulunan Necm suresi ile, bir kısmı Medine döneminin başlangıcında, bir kısmı Mekke döneminin sonlarında inen Hac suresi arasında pek uzun bir zaman vardır. Keza Habeşistan’a hicret edenlerin dönmesi ile birleştirmek de fanteziden ibarettir.’’
Devamında ise şöyle demek sureti ile konunun farklı yönlere nasıl çekilebileceğini göstermektedir.
Necm Suresinin inmesi ile Habeşistan’dan dönme arasında nice seneler vardır. Hadisenin aslı şu olabilir: Mekke’de İbnu’z Ziba’ra gibi cahil alaycılar vardı. Onlar, Necm suresinde Lat, Uzza, Menat’ın anılmasını halk içine fitne sokmak için fırsat bildiler. Bu sureyi seçmelerinin sebebi ise, Allah Resulü onu Kabe’de okuduğunda müşrikler de orada idiler ve Allah, nebisi için mucize olarak Kureyşlileri secde ettirdi. Sonra onlar, bu secdelerine mazeret olarak böyle bir hâdiseyi uydurdular.(6)
İbnu’l-Kelbî (ö. 204) Kitab’ul-Asnâm (Putlar) adlı kitabında, cerh ve tadil kaidelerini de tatbik etmeksizin, putlarla ilgili her türlü haberi toplayıp naklettiği halde bunu zikretmez; buna mukabil, Cahiliyye Araplarının Kabe’yi tavaf ederken: “Lat hakkı için, Uzza hakkı için, üçüncüleri Menat hakkı için! Onlar yüksek kuğular (dişi tanrıçalardır), onların şefaatlerine ümit bağlanabilir” dediklerini anlatır (7)
İzlediğimiz filmlerden ya da siyer kitaplarında bize tasvir edilen hali bir düşünelim. O dönemlerde bir kaç ayeti seslice, aşikar bir şekilde okumak bile müşriklerin müminlere çeşitli işkenceler yapmasına yol açıyordu. Bu sebepten Peygamberimiz islamı açıktan tebliğ etmeyi serbest bırakmış olduğu bazı dönemlerde yüksek sesle ayet okuyup müşrikleri tahrik edici hareketleri yasaklamıştı ki bu sebepten hiçbir Müslümanın eziyet görmesini istemiyordu.
O halde Peygamber Efendimiz’in bütün Kureyşliler önünde koca bir sureyi baştan aşağı okuması, Kureyşlilerin de ne söyleyeceğini bilmeden dini bir dikkat ile kendisini dinlemeleri manasız olmaz mı?
Bu konuda yalan yanlış sözlere itibar edenlerin yani bazı ayetlerin sonradan eklendiğini iddia edenlerin iddia babası Alman Blachere’in Putları reddeden 23.ayetin sonradan inmiş olduğunu savunur ve bunun delili olarak da bir Alman Edebiyat Methodu olan arythmique yönetimine aykırı olmasıdır. Bu yönteme göre Blachere 23. Ayetin diğer ayetlere göre daha uzun olduğu için şiir düzenini bozduğunu iddia eder.
Kur’an-ı Kerim bir şiir değildir ki, o teoriye göre en iyi bildiğimiz sure olan Fatiha Suresinin 7. Ayeti diğer ayetlerden uzundur diye 7 .ayetin sonradan eklendiği fikrimi çıkmalıdır?
Son olarak konuyu genel anlamda mantık ve ayetin hükmü çerçevesinde değerlendirmek gerekirse şöyle dememiz lazımdır:
İslam düşmanlarının Dinimizi ve Yüce Yaradanımızın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i tahrif etmek için / yıpratmak için uydurdukları bir olaydır. Garanik olayı olarak da geçer. İslam da müminin en büyük düşmanı şüphedir , bunu bilen islam düşmanları Müslümanların içine şek ve şüphe düşürmek maksadıyla bu asılsız ve iftira vari olayı dillendirmektedirler.
Olayın gerçek şekli şöyle olmuştur.:
Mekke'de müslümanların eziyet ve işkencelere uğradıkları, bu sebeple bir kısım müslümanın Habeşistan'a göç ettiği bir dönemde Hz. Peygamber, Kâbe yanında Necm suresini okuyor. "Gördünüz mü o Lât ve Uzza yı ve üçüncü(leri olan) öteki (put) Menât'ı?" şeklindeki 19 ve 20. ayetlerini okuduktan hemen sonra Müşriklerden bir kişi Peygamber Efendimizin sesini bastıracak yükseklikte bağırarak "Bunlar yüce kuğu kuşları (veya turnalar)dır ve şefâatleri umulur" cümlelerini ayetin devamı gibi söylemiştir. Peygamber Efendimiz Surenin sonuna gelince secde ayeti olduğu için Hz. Peygamber ve orada bulunan müslümanlar secdeye kapanmışlar. Müşrikler de bir müşrikin okuduğu bu cümleler sebebiyle son derece sevinerek sanki Hz.Muhammed(s.a.v) ; "Artık Muhammed ilâhlarımızın şefâatini kabul ettiğine göre aramızda önemli bir ayrılık kalmadı" deyip hepsi secdeye kapanmışlar. Son derece yaşlı bir veya birkaç müşrik, yere eğilip secde etmek zor geldiği için yerden bir avuç toprak alarak alınlarına değdirmiş ve böylece ilâhlarına tâzimde bulunmuşlar. Bu olay dolayısıyla müşrikler kısa bir süre müslümanları kendi hâline bırakmışlar. Bu haber Habeşistan'daki müslümanlara "tüm Mekkelilerin İslam'a girdiği" şeklinde ulaşmış ve Habeş muhâcirleri orayı terkedip Mekke'ye yönelmişler. Ancak bu olayın ardından Cebrâil (a.s.) gelerek müşriklerin planları hakkında Hz. Peygamber'i ikaz etmiş, bu arada nâzil olan Hacc sûresinin "...Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebî yoktur ki birşeyi arzuladığı zaman şeytan onun arzusuna (vesvese) atmamış olsun. Allah, kendi ayetlerini sağlamlaştırır...'' meâlindeki 52. ayeti ile önceki cümle şeytanın müşrikleri kullanarak uyguladığı planı neshetmiştir.
Mekke'de müslümanların eziyet ve işkencelere uğradıkları, bu sebeple bir kısım müslümanın Habeşistan'a göç ettiği bir dönemde Hz. Peygamber, Kâbe yanında Necm suresini okuyor. "Gördünüz mü o Lât ve Uzza yı ve üçüncü(leri olan) öteki (put) Menât'ı?" şeklindeki 19 ve 20. ayetlerini okuduktan hemen sonra Müşriklerden bir kişi Peygamber Efendimizin sesini bastıracak yükseklikte bağırarak "Bunlar yüce kuğu kuşları (veya turnalar)dır ve şefâatleri umulur" cümlelerini ayetin devamı gibi söylemiştir. Peygamber Efendimiz Surenin sonuna gelince secde ayeti olduğu için Hz. Peygamber ve orada bulunan müslümanlar secdeye kapanmışlar. Müşrikler de bir müşrikin okuduğu bu cümleler sebebiyle son derece sevinerek sanki Hz.Muhammed(s.a.v) ; "Artık Muhammed ilâhlarımızın şefâatini kabul ettiğine göre aramızda önemli bir ayrılık kalmadı" deyip hepsi secdeye kapanmışlar. Son derece yaşlı bir veya birkaç müşrik, yere eğilip secde etmek zor geldiği için yerden bir avuç toprak alarak alınlarına değdirmiş ve böylece ilâhlarına tâzimde bulunmuşlar. Bu olay dolayısıyla müşrikler kısa bir süre müslümanları kendi hâline bırakmışlar. Bu haber Habeşistan'daki müslümanlara "tüm Mekkelilerin İslam'a girdiği" şeklinde ulaşmış ve Habeş muhâcirleri orayı terkedip Mekke'ye yönelmişler. Ancak bu olayın ardından Cebrâil (a.s.) gelerek müşriklerin planları hakkında Hz. Peygamber'i ikaz etmiş, bu arada nâzil olan Hacc sûresinin "...Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebî yoktur ki birşeyi arzuladığı zaman şeytan onun arzusuna (vesvese) atmamış olsun. Allah, kendi ayetlerini sağlamlaştırır...'' meâlindeki 52. ayeti ile önceki cümle şeytanın müşrikleri kullanarak uyguladığı planı neshetmiştir.
Temelde bu anlatım tarzını ve Garanik olayının vuku bulduğunu kabullenen bazı yazarlar bu rivâyeti; "Garanik sözünün geçtiği cümleyi söyleyen, Hz. Peygamber değildir; bizzat şeytan, sesiyle ortaya atılmıştır", "Bu cümleyi, Hz. Peygamber Kur'an okurken gürültü yapıp, bağırıp çağırarak ona baskın çıkma şeklinde müşriklerin devamlı izledikleri bir politikanın gereği olarak ve son okunan ayette putlarının adı zikredilince onların şiddetli bir şekilde kötülenmesinden endişe ederek kendi akidelerine uygun bir şekilde müşriklerden birisi söylemiştir. Bu sözün sâhibi, Hz. Peygamber olmadığı gibi, şeytan da değildir, ama şeytanlaşmış insanlardan birisidir , "Bu cümle, müşrikler tarafından daha önce bilinen, tavafları ve yeminleri sırasında kullanılan bir cümle idi. Müşrikler "Lat, Uzzâ ve öteki üçüncüleri Menât; bunlar yüce kuğu kuşlarıdır ve şefâatleri umulur' derlerdi. Hz. Peygamber'in okuduğu Necm suresinin 19 ve 20. ayetlerinde bu putların adı geçince müşriklerden biri önceden kullandıkları bu yemin cümlesini araya sokuşturu vermiş, ilk plânda bunu kimin okuduğu bilinememişti..." gibi çeşitli yorumlamalara tabi tutmaktadırlar.
Ancak gerek geçmiş dönemlerin, gerekse asrımızın tahkik ehli alimleri, bu rivayeti çeşitli yönleriyle inceden inceye tetkik etmişler ve birçok noktadan tamamen asılsız, uydurma bir rivayet olduğunu ortaya koymuşlardır. Kur'an-ı Kerim'in, Cenab-ı Hakk'ın muhafaza ve garantisi altında olduğu, ayetlerin beşeri ve şeytani tasallutlardan mahfuz bulunduğu bilinen bir gerçektir. Bu bakımdan Hz. Peygamber Kur'an okurken şeytanın tasallutuyla Kur'an ayetlerine bir şeytan sözünü karıştırması ya da şeytanın veya bir müşriğin herhangi bir sözünün geçici bir süre için bile olsa farkedilmeyip Kur'an'dan zannedilmesi, katiyetle ihtimal dahilinde değildir. Ayrıca Hz. Peygamber, müslümanların uğradığı eziyet ve işkenceler dolayısıyla ne kadar üzüntülü ve bu eziyetlerin kaldırılması hususunda ne derece düşünceli olursa olsun, dilinden, yıllar boyu uğrunda mücadele verdiği tevhid akidesine tamamiyle zıt böyle bir cümlenin dökülmesi veya başkası tarafından söylenen bir cümleyi fark edip müdahale etmemesi söz konusu olamaz.
Garanik rivayetini kitabında ilk nakleden müellif, h. III. asır başlarında 204/819 tarihinde vefat eden İbnü'l Kelbî'dir. Daha sonra Vâkıdî, İbn Sa'd, Taberî, Zemahşerî gibi bazı tarihçiler ve müfessirler İbnü'l-Kelbî'den alarak bazı küçük değişiklik veya ilâvelerle aktarmışlardır. İbnü'l-Kelbî'nin; naklettiği rivayetlerde hiçbir hassasiyet göstermeyen ve nakillerine güvenilmeyen bir kişi olduğu bilinen bir gerçektir. Üstelik Garânîk kelimesinin geçtiği cümle, muhtelif kaynaklarda birbirinden çok farklı şekillerde nakledilmiştir ki bu da rivayetin uydurma olduğuna işaret etmektedir.
Şu halde Garânîk rivayeti, tamamıyla asılsız olup İslâm'ın daha ilk asırlarında İslâm düşmanı zındıklar tarafından uydurulmuş, günümüze gelinceye kadar çeşitli asırlarda İslâm'a muhalif belli çevrelerce bir koz olarak kullanılmış, günümüzde de İslâm düşmanı garazkâr müsteşrikler tarafından zaman zaman tekrar ortaya atılarak bu vesile ile İslâm'a karşı saldırılarda bulunulmuştur.
Şu halde Habeşistan'daki müslümanların Mekke'ye geri dönmelerinin sebebi, sözde Garanik olayı değil; bu yıllarda Hz. Hamza ve Hz. Ömer gibi güçlü ve itibarlı şahısların İslâm'a girmeleri dolayısıyla Mekke müşriklerinin bir süre çekinerek eziyet ve işkencelerine ara vermeleri, dolayısiyle Mekke'de geçici bir sükunet havasının oluşması; Habeşistan'da Necaşi , Ashame'ye karşı bir ayaklanmanın baş göstermesi ile karışıklıkların zuhûr etmesidir.’’ (8)
Necm suresinin Kâbe yanında Hz. Peygamber tarafından okunduğu; surenin sonunda secde ayeti bulunduğu için Hz. Peygamber'in ve orada bulunan ashabının secdeye kapandıkları, buna mukabil müşriklerin de tamamıyla secde ettiklerine dair İmam el-Buhari'nin el-Cami'u's-Sahîh'inde sahih bir rivayet vardır (bk. Buhari, Tefsiru Surati ve'n-Necm 4). Ancak bu rivayette Garanik meselesiyle ilgili hiçbir husus yoktur; olması da zaten hem nakil yönünden, hem de akıl yönünden mümkün değildir. İslâm düşmanları adetleri vechile yalan ve uydurmalarını işte bu rivayet üzerine bina etmiş, aslı ve esası olmayan iftiralarla bu sahih rivayeti tamamıyla çarpıtmışlardır. Hz. Peygamber ve ashabı, Necm suresinde geçen secde ayeti dolayısıyla secdeye varırken müşrikler de bu surenin 19 ve 20. ayetlerinde adlan anılarak kötülenen putları ve akidelerine sahip çıktıklarını belirtmek ve putlarını tazim etmiş olmak için putları adına secde etmiş olmalıdırlar.
Velhasılı kelam… Bu mevzudan ortaya çıkan sonuç itibari ile sonsöz olarak şunları söylemek gerekir.
Müslüman koşulsuz şartsız Allah’a ve peygamberine iman etmiş kişidir. Bu ve buna benzer konuların/mevzuların peşinden koşan maceraperest tarihçiler ve gayr-i müslim mihrakların yetiştirip bu konuların üzerine gitmesini sağladıkları kişilerdir.
Vural Egemen Sarıgöz
07.03.2013
KAYNAKLAR
(1) (Hac 52. ayet)
(2) (Taberî, 27/187-188)
(3) (Sahih-i Buhari Hadis No 555)
(4) (Hacc, 22/52).
(5) (Razî, Mefatihu’l-Ğayb, Hac,52 tefsiri, 6/249)
(6) (İbn Âşur, Tefsîru’t-Tahrîr, 17/305)
(7) (Kitabu’l- Asnam trc. B. Bilgin, metin, s.13; trc. s.32).
(8) http://www.sorularlaislamiyet.com/article/736/garanik-olayi.html
(1) (Hac 52. ayet)
(2) (Taberî, 27/187-188)
(3) (Sahih-i Buhari Hadis No 555)
(4) (Hacc, 22/52).
(5) (Razî, Mefatihu’l-Ğayb, Hac,52 tefsiri, 6/249)
(6) (İbn Âşur, Tefsîru’t-Tahrîr, 17/305)
(7) (Kitabu’l- Asnam trc. B. Bilgin, metin, s.13; trc. s.32).
(8) http://www.sorularlaislamiyet.com/article/736/garanik-olayi.html
12 Mart 2013 Salı
MIPIM'de Onur Ülkesi Türkiye
FIRSATLAR DİYARI TÜRKİYE
DÜNYANIN en büyük gayrimenkul fuarlarından, Fransa'nın Cannes şehrinde düzenlenen MIPIM'de bu yıl 'Onur Ülkesi' Türkiye oldu. Avrupa şehirleri arasında ön plana çıkan İstanbul'daki potansiyel ve gelişen Anadolu şehirleri sayesinde yatırımcılara birçok fırsat sunan Türkiye, fuarda tüm bu imkanlarını gözler önüne serecek. Fuarda bu yıl ilk kez Türkiye Çadırı da kurulacak.
En İyi Türk Projesi Seçiliyor!
GAYRİMENKUL fuarı MIPIM’de her yıl belirli kategorilerde en iyi projelerin seçildiği bir ödül töreni de düzenleniyor. MIPIM Ödülleri’ne bu yıl 46 ülkeden 175 proje başvururken,Türkiye’den başvuran firma sayısı da 32 oldu. ‘En İyi Gayrimenkul Geliştirme’ kategorisinde Akasya Acıbadem, ‘En İyi Alışveriş Merkezi’kategorisinde ise Marmara Park finale kaldı.
TÜRKİYE, 'MIPIM Onur Ülkesi' programı kapsamında fuar boyunca hem Türkiye Çadırı’nda hem de Palais des Festivals içindeki ana salonda etkinlikler ve konferanslar düzenleyecek.
Ağaoğlu dünyayı İstanbul'a yatırıma çağırıyor!
Geçtiğimiz yıl Maslak 1453 projesinin lansmanını Dubai'de gerçekleştiren ve gördüğü ilginin ardından Dubai'de ilk ofisini açan Ağaoğlu, Cannes'da düzenlenen gayrimenkul fuarı MIPIM 2013'e katılarak uluslarası yatırımcıları İstanbul'a davet ediyor.
Akasya Acıbadem finalde
SAF GYO’nun, İstanbul Acıbadem’de inşa ettiği Akasya’da yer alan 1400 konutun 1350’si satılırken, projede yer alan alışveriş merkezindeki 300 mağazanın da kiralamaları başladı. 600 milyon dolarlık yatırımla inşa edilen Akasya projesi, MIPIM Ödülleri’nde En İyi Konut Geliştirme’ kategorisinde finale kaldı.
Ege Yapı, İstanbul'a 15 bin kişilik şehir kuruyor
EGE Yapı Group’un İstanbul’un prim vaat eden bölgesi Bağcılar’da inşa ettiği, “Avrupa’nın En İyi Karma Projesi” ödüllü Batışehir projesi, yüzde 1 peşinat ve yüzde 1 KDV avantajı ile yüzde 0.49’dan başlayan faiz oranlarıyla herkesi konut sahibi yapıyor.
EMAAR Türkiye, İstanbul’daki projeleri için fuarda yer alacak
Emaar Türkiye CEO’su Ozan Balaban, ''Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası bir yatırımcı olarak geçen yıl MIPIM’de Toskana Vadisi Evleri projemizi anlatmış, oldukça da ilgili görmüştük. Bu kez Çamlıca’da projelendirdiğimiz Emaar Square ile fuarı ziyaret edeceğiz'' diye konuştu.
Garanti Koza işbirliği için fuarda
İstanbul Esenyurt’ta Akkoza projesini gerçekleştiren Garanti Koza, bu yıl MIPIM’de ziyaretçi olarak yer alıyor. Fuarda yer alacak Garanti Koza yetkilileri potansiyel iş birlikleri hakkında görüşecekler.
İŞ GYO, İzmir’i fuara taşıyor
İŞ GYO, fuarda İzmir'deki yeni projesi Ege Perla ile yer alacak. İş GYO Genel Müdürü Turgay Tanes, “Projemizin yurtiçinde gördüğü ilgiyi, sahip olduğu modern mimari ve yüksek standartları ile yurtdışında da görmesini bekliyoruz” dedi.
Kuzu Grup: Türkiye'yi tanıtmak daha değerli
Türkiye'de Spradon markalı konut projeleriyle tanınan Kuzu Grup, fuara üyesi oldukları KONUTDER standında katılacak. Kuzu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Özen Kuzu, "Türkiye, başta İstanbul olmak üzere yabancı yatırımcılara yatırım fırsatlarını anlatma imkanı buluyoruz. Kentsel dönüşümde de uluslararası yatırımcıların fuar vesilesi ile Türkiye'ye yüzünü çevirmeyi sağlayacağız. MIPIM'de tek tek proje tanıtımı yerine İstanbul ve Türkiye'nın tanıtımı daha değerli olacaktır" dedi.
Nurol GYO, İstanbul’a yeni bir bakış açısı getiriyor
Nurol GYO tarafından Mecidiyeköy’de hayata geçirilen Nurol Tower Projesi, 'evofisev' konseptiyle yatırımcıların dikkatini çekiyor. Nurol GYO Genel Müdürü Musa Aykaç, “Nurol GYO olarak, hem Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunacak hem de başta Nurol Tower olmak üzere yeni projelerimizle ilgili yatırımcılara bilgi aktarımında bulunacağız” dedi.
İstanbul'un 'Vadisi' görücüye çıkıyor
TÜRKİYE’nin en büyük gayrimenkul projelerinden Vadi İstanbul, MIPIM Fuarı’nda yerini alıyor. Bu yıl Türkiye’nin onur ülkesi olarak katıldığı fuara Vadi İstanbul, mimarisi ve proje özellikleriyle damgasını vuracak.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
DÜNYANIN en büyük gayrimenkul fuarlarından, Fransa'nın Cannes şehrinde düzenlenen MIPIM'de bu yıl 'Onur Ülkesi' Türkiye oldu. Avrupa şehirleri arasında ön plana çıkan İstanbul'daki potansiyel ve gelişen Anadolu şehirleri sayesinde yatırımcılara birçok fırsat sunan Türkiye, fuarda tüm bu imkanlarını gözler önüne serecek. Fuarda bu yıl ilk kez Türkiye Çadırı da kurulacak.
En İyi Türk Projesi Seçiliyor!
GAYRİMENKUL fuarı MIPIM’de her yıl belirli kategorilerde en iyi projelerin seçildiği bir ödül töreni de düzenleniyor. MIPIM Ödülleri’ne bu yıl 46 ülkeden 175 proje başvururken,Türkiye’den başvuran firma sayısı da 32 oldu. ‘En İyi Gayrimenkul Geliştirme’ kategorisinde Akasya Acıbadem, ‘En İyi Alışveriş Merkezi’kategorisinde ise Marmara Park finale kaldı.
TÜRKİYE, 'MIPIM Onur Ülkesi' programı kapsamında fuar boyunca hem Türkiye Çadırı’nda hem de Palais des Festivals içindeki ana salonda etkinlikler ve konferanslar düzenleyecek.
Ağaoğlu dünyayı İstanbul'a yatırıma çağırıyor!
Geçtiğimiz yıl Maslak 1453 projesinin lansmanını Dubai'de gerçekleştiren ve gördüğü ilginin ardından Dubai'de ilk ofisini açan Ağaoğlu, Cannes'da düzenlenen gayrimenkul fuarı MIPIM 2013'e katılarak uluslarası yatırımcıları İstanbul'a davet ediyor.
Akasya Acıbadem finalde
SAF GYO’nun, İstanbul Acıbadem’de inşa ettiği Akasya’da yer alan 1400 konutun 1350’si satılırken, projede yer alan alışveriş merkezindeki 300 mağazanın da kiralamaları başladı. 600 milyon dolarlık yatırımla inşa edilen Akasya projesi, MIPIM Ödülleri’nde En İyi Konut Geliştirme’ kategorisinde finale kaldı.
Ege Yapı, İstanbul'a 15 bin kişilik şehir kuruyor
EGE Yapı Group’un İstanbul’un prim vaat eden bölgesi Bağcılar’da inşa ettiği, “Avrupa’nın En İyi Karma Projesi” ödüllü Batışehir projesi, yüzde 1 peşinat ve yüzde 1 KDV avantajı ile yüzde 0.49’dan başlayan faiz oranlarıyla herkesi konut sahibi yapıyor.
EMAAR Türkiye, İstanbul’daki projeleri için fuarda yer alacak
Emaar Türkiye CEO’su Ozan Balaban, ''Türkiye’de faaliyet gösteren uluslararası bir yatırımcı olarak geçen yıl MIPIM’de Toskana Vadisi Evleri projemizi anlatmış, oldukça da ilgili görmüştük. Bu kez Çamlıca’da projelendirdiğimiz Emaar Square ile fuarı ziyaret edeceğiz'' diye konuştu.
Garanti Koza işbirliği için fuarda
İstanbul Esenyurt’ta Akkoza projesini gerçekleştiren Garanti Koza, bu yıl MIPIM’de ziyaretçi olarak yer alıyor. Fuarda yer alacak Garanti Koza yetkilileri potansiyel iş birlikleri hakkında görüşecekler.
İŞ GYO, İzmir’i fuara taşıyor
İŞ GYO, fuarda İzmir'deki yeni projesi Ege Perla ile yer alacak. İş GYO Genel Müdürü Turgay Tanes, “Projemizin yurtiçinde gördüğü ilgiyi, sahip olduğu modern mimari ve yüksek standartları ile yurtdışında da görmesini bekliyoruz” dedi.
Kuzu Grup: Türkiye'yi tanıtmak daha değerli
Türkiye'de Spradon markalı konut projeleriyle tanınan Kuzu Grup, fuara üyesi oldukları KONUTDER standında katılacak. Kuzu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Özen Kuzu, "Türkiye, başta İstanbul olmak üzere yabancı yatırımcılara yatırım fırsatlarını anlatma imkanı buluyoruz. Kentsel dönüşümde de uluslararası yatırımcıların fuar vesilesi ile Türkiye'ye yüzünü çevirmeyi sağlayacağız. MIPIM'de tek tek proje tanıtımı yerine İstanbul ve Türkiye'nın tanıtımı daha değerli olacaktır" dedi.
Nurol GYO, İstanbul’a yeni bir bakış açısı getiriyor
Nurol GYO tarafından Mecidiyeköy’de hayata geçirilen Nurol Tower Projesi, 'evofisev' konseptiyle yatırımcıların dikkatini çekiyor. Nurol GYO Genel Müdürü Musa Aykaç, “Nurol GYO olarak, hem Türkiye’nin tanıtımına katkıda bulunacak hem de başta Nurol Tower olmak üzere yeni projelerimizle ilgili yatırımcılara bilgi aktarımında bulunacağız” dedi.
İstanbul'un 'Vadisi' görücüye çıkıyor
TÜRKİYE’nin en büyük gayrimenkul projelerinden Vadi İstanbul, MIPIM Fuarı’nda yerini alıyor. Bu yıl Türkiye’nin onur ülkesi olarak katıldığı fuara Vadi İstanbul, mimarisi ve proje özellikleriyle damgasını vuracak.
Bir bumads advertorial içeriğidir.
11 Mart 2013 Pazartesi
Milli Lider
Yiğit Bulut Haber Türk'ten kovulduktan sonra bir süre sonra Kanal 24 Genel Yayın Yönetmenliği koltuğuna oturmuştu. O zamanlar kovulduğunda hükümet aleyhine bir söz mü söylemişti ki kovuldu diye içimden geçirmiş aramalarıma rağmen böyle bir söylemine rastlamamıştım. Daha sonra Kanal 24 genel yayın yönetmeni olunca Hükümeti öven bir söylemi var mı diye aradım bir kaç ufak tefek övgülere rastladım ama ona bu koltuğu kazandıracak cinsten değillerdi.
Geçtiğimiz günlerde bir röportajı yayınlanınca '' işte tamam bu günü bekliyormuş , Koltuk ön ödeme olarak verilmiş'' dedim.
Diyor ki sayın Yiğit Bulut ; ''Eğer Recep Tayyip Erdoğan'ın arkasında bir vatandaş olarak durmak, 'O kefenini giydiyse ben de giyerim' demek yandaşlıksa yandaşım. Ben bir liderin peşinden gidiyorum. Başbakan Erdoğan bana göre Cumhuriyet tarihi boyunca gelmiş en milli liderdir.''
Atatükr nedir , Cumhuriyeti kuran ve bu günleri yaşamıza vesile olan Atatürk bir Milli Lider değil ama anamızı ağlatan Recep Tayyip Erdoğan bir Milli Lider öyle mi?
Ya Yiğit Bulut Türkiye'de yaşamıyor yada Türkiye'de kimsenin kolay kolay yaşayamayacağı bir hayatı ona tahsis ettiler.
''Benim bir parti derdim yok. Ben bir liderin peşinden gidiyorum. Kim kovarsa kovsun İMF’yi kovan bir adam benim ‘Atam’dır. Yerleşik düzenin boynunu sıkan adam benim ‘Atam’dır. Başbakan Erdoğan bana göre Cumhuriyet tarihi boyunca gelmiş en milli liderdir. '' diyerek sözlerine devam ediyor.
Bakalım İMF'yi kovmuş mu kucağına oturmuş mu?
TürkiyeCumhuriyetinin borcu 200 milyar iken AKP iktidarından sonra 600 milyar dolara çıkmış.. İMF borcu bitse ne olur bitmese ne olur ki ben İMF borcunun da bittiğini düşünmüyor aksine büyüyen imf borcunun kamuoyundan gizlendiğini düşünüyorum.
Yıllık 50 milyar dolar faiz ödüyoruz. Farzedelim ki AKP iktidarının dediği gibi İMF borcumuz bitmiş olsun. Bizim dış borcumuz 200 milyar dolardan 600 milyar dolara nasıl çıktı. Demek ki başka dış borçlar ile İMF'ye olan borcumuzu ödedik. Borç ile borç ödemek hangi ekonomi aklının ürünüdür.
Her geçen gün iflasa gittiğimizin resmidir. AKP'nin Yiğit Bulut gibi adamları kullanarak kendilerini kahraman edasına büründürüp , istikrar söylemleri ile milletin gözünü boyamaya çalışmaktadır.
Dünyanın en sıcak para akışı Türkiye'de diye övünüyorlar. Türkiye'de sıcak para demek Borsa demektir. Borsa'nın %70'i yabancı sermaye olduğuna göre o halde yabancılar elindeki doları getirip Türk Lirasına çevirerek dünyanın en yüksek faizinden yararlanmış oluyorlar.
Türkiye'deki bankaların % 42'si yabancı sermayaler tarafından satın alındı ve satın alınmaya devam ediliyor. Sokakta insanımıza he rköşebaşında bir kredi kartı veriliyor , millleti kendisine borçlandıran yabancı sermaye millet ödeyemez duruma geldiğinde devletin ümüğüne çökecek ve Osmanlı'nın son dönemlerinde oynanan oyunlar tekrar edilecektir.
AKP biz Osmanlı'nın da borçlarını ödedik diye bir söylem ile meydanlarda gezdi. Osmanlının son 2 dönemi ve Cumhuriyet tarihinin borçlarının toplamı AKP iktidarının 10 yıllık borç miktarına takabül etmektedir.
Özelleştirmeler ile elde edilen paralar aylık dış borçlarımızın faizlerine giderken gelir getiren kapılarımız bir bir elimizden çıkarak yabancı sermayelerin eline geçmektedir.
Haber sitelerinde her geçen gün pembe tablo etkisinde haberler görmekteyiz. İşte Yiğit Bulut'un ''Erdoğan benim Atam'dır'' , '' Erdoğan Cumhuriyet tarihinin en milli lideridir'' gibi söylemleri bu mantığın ürünüdür.
Benim bir tane atam var .Mustafa Kemal Atatürk... Hiç kimse ondan daha fazla milli , ondan daha fazla lider değildir.
Türkiye Cumhuriyetinin bir tane milli lideri vardır... Oda Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk'tür.
Vural Egemen Sarıgöz
11.03.2013
Gardiyanlık Mesleği Üzerine...
Gardiyan kelimesi Türk Dil Kurumu'nun sitesinde ''Cezaevlerinde düzeni, tutukluların kurallara uygun biçimde davranmalarını sağlamakla görevli kimse'' açıklaması ile yer alır. (1)
Peki kelime anlamı olarak bu olan Gardiyan'ın meslek olarak tanımı yada algısı nasıldır?
Hepimizin malumudur ki gardiyanlık mesleği ile ilgili pek çok kötü algımız mevcuttur. 12 Eylül döneminde gardiyanların tutuklanmış gencecik insanlara nasıl işkenceler ettiğini o günleri yaşamış ağabeylerimizden dinliyoruz. Mamak ceza evinde yatmış ve çeşitli işkencelere maruz kalmış ismini zikretmemizi istemeyen bir Ülkücü Ağabeyimiz , gardiyanların tenazül uzvuna cereyan vererek onu erkekliğinden ettiklerini anlattığında gözlerim dolmuştu. Bu acı olayı dinlediğim günden beri gardiyanlık mesleği gözümde hep kötüdür.
Yakın tarihimizi bir kenara bırakalım günümüze geldiğimizde dahi işkenceci gardiyanların olduğu haberlerini okumaktayız. Örneğin bolu F tipi ceza evinde mahkumlara yapılan işkenceyi çarşaf çarşaf gazetelerde okumuşsunuzdur (2)
Bir arkadaşımın gardiyan olması üzerine gardiyanlık mesleği ile akalı ön yargım yada kötü düşüncelerim biraz olsun dinmiştir. Bu kötü algının giderilmesi için Devlette bir takım önlemler,tedbirler, iyileştirmeler yapmaktadır. Örneğin artık hiç bir devlet kurumunda gardiyan ismi geçmiyor. İnfaz Koruma Memuru ismi ile anılan gardiyanlarda gardiyan isminin silinmesi için büyük çaba harcıyorlar. Onlardan birisine gardiyan mısın? dediğinizde ''hayır , İnfaz koruma memuruyum '' diye cevaplıyor ancak , ne iş yapıyorsun dediğiniz de '' falan ceza evinde gardiyanım'' diye cevap veriyor.
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı 4 Ocak 2013 tarihinde ''ceza evlerinde, karakollarda dayak ve işkence kalmadı'' demeçleri verdi ancak halen günümüzde bazı gardiyanların bazı mahkumlara kötü davrandığını haberlerde okuyor/izliyor yada etrafımızda duyuyoruz.
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalının haber bültenin Gardiyanlara özel bir derneğin faaliyete geçtiği haberini izlemiştim. Gardiyanlar adına sevindirici bir haber , en azından bir dernek altında çeşitli haklarını gözetebilecekler.
Ceza İnfaz Koruma Memurları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ( CİPDER) 'nin resmi web sitesinde ''mensupları arasında yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak, birlikte hareket etme olgusunu artırmak amacıyla 2007 yılında kurulmuştur. Derneğimiz üye sayısı bakımından Türkiye’deki büyük dernekler arasında yer almıştır.'' ifadesi yer almaktadır. Bir vatandaş olarak 2007 yılında kurulmuş bir derneğin 6 yıl gibi bir sürede gardiyan isminin temize çıkarılması için bir çalışma yapmamış olması dikkatimi çekti. Madem böyle bir dernek var o halde kamu spotları ile , ilanlar ile , gazete küpürleri ile gardiyanlar milletimize daha iyi anlatılabilirdi.
Gardiyanlara Özel Dernek haberinin yayınlandığı anda ekranın altında ''Gönüllü Mahkumlar'' ibaresi yer alıyordu ve o an yanımda bulunan bir arkadaşım şu cümleyi kurdu '' sanki babasının hayrına duruyor orda'' dedi. ve hakkı vardı. Sonuçta bu mesleği yaptığı için maaşını alıyordu gönüllülük bunun neresinde?
Devletin ve ismini verdiğimiz derneğin bu hususta daha fazla çalışmalar yapması gerekmektedir.
Örneğin Televizyon dizilerinde yer alan kötü gardiyan imajını silmeleri gerekmektedir. Karadayı dizisinde gardiyanların Nazif Baba'ya ve eşine neler ettiğini hepimiz gördük , Parmaklıklar Ardında isimli dizide kadın mahkumlara ne işkenceler edildiğini gördük , son olarak 20 dakika isimli dizi de gardiyanların mahkumlara neler ettiğini görüyoruz.
İlk önce bu televizyon işine el atılmalıdır. Örneğin öyle bir gardiyan profili yansıtılma ki , bir kahramanlık yapıp mahkumları kurtarmalı , öyle anlayışlı olmalı ki mahkumların birisi ile unutulmaz dostluğu anlatılmalı , öyle bir karakter çizilmeli ki , bir gardiyanın gerekirse bir memkeleti kurtarabileceği anlatılmalıdır. Emin olabilirsiniz , çok sürmez 3 tane film yada dizi yapılsın bu hususlarda artık gardiyanlarla ilgili fikirlerimiz değişir. Bizim neslimizin değişmese dahi gelecek nesiller için bu çalışmalar yapılabilir.
En son geçtiğimiz günlerde birisinden dinlediğim kadarıyla cezaevine ağabeyini ziyarete giden bir kişi , gardiyanın ''düğmeni ilikle lan'' diye hitap etmesini gözleri dolarak anlatmıştı.
Gardiyanları yani İnfaz Koruma Memurlarını daha güzel şekilde görmek hem onlar , hem aileleri , hem de mahkum olan olmayan herkes için daha iyi olacaktır.
(1) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.513d9020a777a0.15611561
Peki kelime anlamı olarak bu olan Gardiyan'ın meslek olarak tanımı yada algısı nasıldır?
Hepimizin malumudur ki gardiyanlık mesleği ile ilgili pek çok kötü algımız mevcuttur. 12 Eylül döneminde gardiyanların tutuklanmış gencecik insanlara nasıl işkenceler ettiğini o günleri yaşamış ağabeylerimizden dinliyoruz. Mamak ceza evinde yatmış ve çeşitli işkencelere maruz kalmış ismini zikretmemizi istemeyen bir Ülkücü Ağabeyimiz , gardiyanların tenazül uzvuna cereyan vererek onu erkekliğinden ettiklerini anlattığında gözlerim dolmuştu. Bu acı olayı dinlediğim günden beri gardiyanlık mesleği gözümde hep kötüdür.
Yakın tarihimizi bir kenara bırakalım günümüze geldiğimizde dahi işkenceci gardiyanların olduğu haberlerini okumaktayız. Örneğin bolu F tipi ceza evinde mahkumlara yapılan işkenceyi çarşaf çarşaf gazetelerde okumuşsunuzdur (2)
Bir arkadaşımın gardiyan olması üzerine gardiyanlık mesleği ile akalı ön yargım yada kötü düşüncelerim biraz olsun dinmiştir. Bu kötü algının giderilmesi için Devlette bir takım önlemler,tedbirler, iyileştirmeler yapmaktadır. Örneğin artık hiç bir devlet kurumunda gardiyan ismi geçmiyor. İnfaz Koruma Memuru ismi ile anılan gardiyanlarda gardiyan isminin silinmesi için büyük çaba harcıyorlar. Onlardan birisine gardiyan mısın? dediğinizde ''hayır , İnfaz koruma memuruyum '' diye cevaplıyor ancak , ne iş yapıyorsun dediğiniz de '' falan ceza evinde gardiyanım'' diye cevap veriyor.
Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanı 4 Ocak 2013 tarihinde ''ceza evlerinde, karakollarda dayak ve işkence kalmadı'' demeçleri verdi ancak halen günümüzde bazı gardiyanların bazı mahkumlara kötü davrandığını haberlerde okuyor/izliyor yada etrafımızda duyuyoruz.
Geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalının haber bültenin Gardiyanlara özel bir derneğin faaliyete geçtiği haberini izlemiştim. Gardiyanlar adına sevindirici bir haber , en azından bir dernek altında çeşitli haklarını gözetebilecekler.
Ceza İnfaz Koruma Memurları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği ( CİPDER) 'nin resmi web sitesinde ''mensupları arasında yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak, birlikte hareket etme olgusunu artırmak amacıyla 2007 yılında kurulmuştur. Derneğimiz üye sayısı bakımından Türkiye’deki büyük dernekler arasında yer almıştır.'' ifadesi yer almaktadır. Bir vatandaş olarak 2007 yılında kurulmuş bir derneğin 6 yıl gibi bir sürede gardiyan isminin temize çıkarılması için bir çalışma yapmamış olması dikkatimi çekti. Madem böyle bir dernek var o halde kamu spotları ile , ilanlar ile , gazete küpürleri ile gardiyanlar milletimize daha iyi anlatılabilirdi.
Gardiyanlara Özel Dernek haberinin yayınlandığı anda ekranın altında ''Gönüllü Mahkumlar'' ibaresi yer alıyordu ve o an yanımda bulunan bir arkadaşım şu cümleyi kurdu '' sanki babasının hayrına duruyor orda'' dedi. ve hakkı vardı. Sonuçta bu mesleği yaptığı için maaşını alıyordu gönüllülük bunun neresinde?
Devletin ve ismini verdiğimiz derneğin bu hususta daha fazla çalışmalar yapması gerekmektedir.
Örneğin Televizyon dizilerinde yer alan kötü gardiyan imajını silmeleri gerekmektedir. Karadayı dizisinde gardiyanların Nazif Baba'ya ve eşine neler ettiğini hepimiz gördük , Parmaklıklar Ardında isimli dizide kadın mahkumlara ne işkenceler edildiğini gördük , son olarak 20 dakika isimli dizi de gardiyanların mahkumlara neler ettiğini görüyoruz.
İlk önce bu televizyon işine el atılmalıdır. Örneğin öyle bir gardiyan profili yansıtılma ki , bir kahramanlık yapıp mahkumları kurtarmalı , öyle anlayışlı olmalı ki mahkumların birisi ile unutulmaz dostluğu anlatılmalı , öyle bir karakter çizilmeli ki , bir gardiyanın gerekirse bir memkeleti kurtarabileceği anlatılmalıdır. Emin olabilirsiniz , çok sürmez 3 tane film yada dizi yapılsın bu hususlarda artık gardiyanlarla ilgili fikirlerimiz değişir. Bizim neslimizin değişmese dahi gelecek nesiller için bu çalışmalar yapılabilir.
En son geçtiğimiz günlerde birisinden dinlediğim kadarıyla cezaevine ağabeyini ziyarete giden bir kişi , gardiyanın ''düğmeni ilikle lan'' diye hitap etmesini gözleri dolarak anlatmıştı.
Gardiyanları yani İnfaz Koruma Memurlarını daha güzel şekilde görmek hem onlar , hem aileleri , hem de mahkum olan olmayan herkes için daha iyi olacaktır.
(1) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.513d9020a777a0.15611561
(2) http://hurseda.net/Genel/72589-Cezaevinde-Uygulanan-Iskenceler-Guantanamo-yu-Aratmiyor.html
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)