11 Haziran 2013 Salı

XML Nedir?

XML (Extensible Markup Language) Nedir?


Genişletilebilir İşaretleme Dili (XML) WEB deki yapılandırılmış döküman ve bilgilerin evrensel bir dilidir. HTML dilinden farklı olarak XML, kullanıcıya kendi anahtarlarını ve kendi yapısını oluşturmasına izin verir. Bu yönüyle daha esnek ve daha okunabilir olan XML, HTML dili yerine oluşturulmuş bir dil olmayıp, HTML ile birlikte kullanılmak üzere tasarlanmıştır. XML, HTML ile birlikte kullanılarak Web Sayfalarının yeteneklerini;

Sanal olarak herhangi bir belge türünü teslim etme 
Bilgiyi başka yöntemlerle sıralama, süzme, yeniden düzenleme, bulma ve değiştirme 
Bilgiyi çok iyi yapılandırarak sunma yönünde artırmaktadır. 


XML’in Yapısı:

Adres bilgileri, Konfigürasyon parametreleri, teknik çizim, Hesap Çizelgesi (Spreadsheet) gibi öğeler içeren dosyaların yazılımında kullanılır. XML bir programlama dili değildir. Bu bakımdan bir bilgisayar programcısı olmak gerekmez. XML genişletilebilir; kullandığınız platformdan bağımsızdır ve evrenselleştirilebildiği gibi, yerelleştirilebilme özelliğine de sahiptir. 


Hesap Çizelgesi (Spreadsheet), adres defteri, ve diğer yapılandırılmış bilgi üreten programlar bu verileri diskte ikilik sistemde ya da yazı olarak tutarlar. Bu dosyaları diskte yazı olarak tutmanın avantajı, o dosyayı açmak için oluşturulmuş olduğu programda açılmasının gerekli olmamasıdır. Bu yazı dosyaları kişinin istediği bir yazı işleme programında açılıp düzenlenebilir. XML, HTML gibi bir yazıdır. Bu özelliğiyle geliştiriciler (developers) XML dosyalarını kolayca yazabilir, dil hatalarını daha kolay bulabilirler ve herhangi bir yazı editöründe düzenlenebilir.


XML, HTML gibi anahtarlar ve öznitelikler kullanır. HTML de yazılan anahtarlar ve öznitelikler gözatıcıda belirli bir şekilde gösterilir. Ancak XML de anahtarlar ve özniteliklerin nasıl tanınacağı ve nasıl gösterileceği yazar tarafında belirtilir. Örneğin; anahtarı HTML de eğik yazıyı (italic) belirtirken, XML de yazının içeriğine göre iş, iletişim, istek gibi birşey olabilir. Buna karşın XML, HTML’den farklı olarak yazım konusunda daha katı kurallar içerir. Yanlış bir anahtar, tırnak içine alınmamış bir öznitelik XML dosyasının tamamen kullanılmaz duruma gelmesi için yeterlidir.


XML’in Tarihçesi:

XML’in gelişmesi 1996 da başladı ve World Wide Web Consortium tarafından 1998 de tavsiye edilmiştir. Bu tarihlere bakarak XML in daha gelişmemeş bir dil olduğu düşünülebilir, ancak XML den önce SGML (Structured Generalized Markup Language) vardı. 1980 lerden önce geliştirildi ve 1986 da ISO standartlarına girdi. HTML in geliştirilmesi de 1990 da başladı. XML in yapımcıları SGML in en güçlü bölümlerini aldı ve HTML in deneyimleriyle birleştirerek SGML kadar güçlü bir işaretleme dili olan XML’i yarattılar. 


XML’in Bazı Önemli Özellikleri:

XML bazı formatları birleştirerek ve yeniden işleyerek yeni bir format oluşturmanıza izin verir. XML bu yönüyle modiler bir işaretleme dilidir. 

XML dilini şeçmek, bir veritabanı (database) için SQL seçmek gibidir. Ikisinde de veritabanını, programları ve bunları kontrol eden işlemleri kendiniz yazmanız gerekmektedir. XML ile bu işi yapmak için oldukça fazla programa ve size yardım edecek oldukça fazla kişiye sahipsiniz. 

XML tamamen bedava bir programlama dilidir. Bu bakımdan kendi programınızı yapabilirsiniz ve bunun için kimseye para ödemenize gerek yoktur. 

XML’in Gerçek Yaşamda Kullanıldığı Alanlar:

· Veritabanları depolamak
· Belgeleri yapılandırmak
· Vektörel grafikleri depolamak
· Çoklu ortam sunumlarını tanımak
· Kanalları tanımlamak
· Yazılım paketlerini ve bunların iç bağımlılıklarını tanımlamak
· Web üzerinde uygulamalar arasında XML tabanlı iletileri kullanarak açık ve genişletilebilir bir yöntemle haberleşmek
· E-posta ile elektronik kartvizit göndermek
· Finansal bilgi alış-verişinde bulunmak
· Iş tanımları ve özgeçmişleri iletmek
· Web’deki matematik formülleri ve bilimsel içeriği biçimlendirmek
· Moleküler yapıları tanımlamak
· DNA, RNA ve protein sırası bilgisini kodlamak ve görüntülemek
· Evrim teorisini kodlamak
· Astronomi bilgisini iletmek
· Müzik notaları yazmak
· Taşıma hizmeti için yol bilgisini depolamak
· Yasal belgeleri toplamak ve elektronik ortamda iletmek 

9 Haziran 2013 Pazar

Kentsel Dönüşüm Sürüyor

TÜRKİYE'nin nüfusu son 50 yılda adeta yer değiştirdi. 35 milyon kişi 15 kente toplandı. Göçlerin belli dönemlere sıkışması çok kötü bir yapı stoku oluşurdu ve şimdi dönüşüm için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor. Devlet, belediye, vatandaş, müteahhit ve işin finansman halkası bankalar bu fırsatı iyi değerlendirmek zorunda.

Ağaoğlu; Geçtiğimiz yıl Dubai'de Cityscape Gayrimenkul Fuarı'nda dünya sahnesine çıkan Ali Ağaoğlu başkanlığındaki Ağaoğlu Şirketler Grubu, burada dünya lansmanını yaptığı Maslak 1453 projesiyle yabancı yatırımcıların da gözdesi olmayı başardı.

Akbank; Yapılarınızı ve yaşamınızı yenilemek için Akbank'ı yanınıza alın, onun liderlik gücünden yararlanın. Konut kredisinde de Akbank'lı olmanın farklarını yaşarken; ayrıca devlet desteğiyle yılda %4 daha az ödeyin.

Dap Yapı- Vazo Kule; DAP Yapı'nın, iş dünyasına yönelik tüm fonksiyonları eksiksiz şekilde bünyesinde toplayan ofis projeleri yatırımcıyı cezbediyor. "Bedava Ofis" konseptiyle hayata geçirilen Bumerang Ofis, alıcı ve yatırımcısına tıpkı adı gibi yatırımın 6,5-10 yılda geri dönmesini sağlıyor.

Dumankaya; İstanbul Kurtköy'de Dumankaya İnşaat tarafından hayata geçirilen Trend Residence'ın arsa sahibi İsmailoğlu Gayrimenkul, şimdi kalan son daireleri inanılmaz fiyatlara satışa sunuyor. Siz de hemen Trend Residence'a gelin, size en uygun daireyi önce siz seçin.

Emlak Konut GYO; İstanbul'un Avrupa ile Anadolu yakalarında kentsel dönüşüm kapsamında yer alan 'iki şehir' kurma projesinde de TOKİ ile birlikte rol alacaklarını belirten Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, "Bilindiği üzere söz konusu proje çerçevesinde depreme hazırlık ve kentsel dönüşüm kapsamında riskli bölgelerde yaşayan vatandaşlar bu yeni şehirlere, gönüllülük esasıyla taşınacak. Çoğunluğu boş olan 295 milyon metrekare alanda nitelikli konut projelerinin geliştirilmesi planlanmaktadır" dedi.

Erkanlı Grup; 1998 yılından bu yana yurt içi ve yurtdışı inşaat sektöründe faaliyet gösterdiklerini belirten Erkanlı Grup Yönetim Kurulu Başkanı Rıza Hüseyin Erkanlı, "2010 yılında aldığımız kararla ülkemizde gayrimenkul geliştirmeye odaklandık. Bu çerçevede şu anda Erkanlı Monza projesi devam ediyor. Kısa süre içinde yine Ankara'da 110 villalık bir projemiz devreye girecek" dedi.

Fer Yapı; Türkiye'nin ilk kampüs ofis projesini hayata geçiriyor. Kağıthane'de 20 dönüm arazi üzerinde 150 milyon TL'lik yatırım değerine sahip Premier Kampüs Ofis, tüm sosyal olanakları bünyesinde bulunduran konsepti ile iş dünyasının yeni trendi olacak. 58 bin metrekare satılabilir alanı, 4 bin 200 metrekare kiralanabilir alanı bulunan projenin Mayıs 2015'te teslim edilmesi planlanıyor.

IKEA; Küçük metrekareli daire sayısı çoğalıyor, ev dekorasyonu için pratik çözüm arayışları artıyor. Mobilya sektörünün küresel oyuncusu IKEA da, bu dönüşüme odaklı ürünleriyle dikkat çekiyor.

İş Bankası; Kentsel dönüşümün temelleri atılıyor, afet riski altındaki yapılar yenileniyor. Proje kapsamında ihtiyacınız olan kredi, cazip koşullarla Türkiye'nin Bankası'ndan geliyor. Evini ya da işyerini yenileyecek ev/işyeri sahiplerini ve müteahhitleri İş Bankası'nın cazip kredilerini kullanabilirler.

Kuzu Grup; İstanbul ve Ankara'da Divan, Spradon ve Parkvadi markalarıyla sayısız konut projesi geliştiren Kuzu Grup, İstanbul ve Ankara'da kentsel dönüşüm projelerine odaklanacak. Türkiye'de kentsel dönüşüm projelerinin önemine dikkat çeken Kuzu Grup Yönetim Kurulu Üyesi Özen Kuzu, "Ankara'da Oran'da eski Maliye Lojmanları'nı dönüştüreceğiz. İstanbul'da da kentsel dönüşüme odaklanacağız" mesajı verdi.

Nurol Park; İstanbul'un yükselen değeri Güneşli'de yeni bir hayat sizi bekliyor. 21. Yüzyılın en büyük metropollerinden İstanbul'da ekonomi ve yaşam merkezleri değişiyor. İş yaşamının yeni merkezi Güneşli'de ticaret, konut, ofis, finans ve alışveriş alanları bölgenin genç profesyonellerinin ve ailelerinin ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde dönüşüyor.

Pakpen; Pakpen Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Tuza, "Kentsel dönüşümü bir yapı yenileme olarak değil bir sosyal değişim olarak da değerlendirmek lazım. Planlı, Yaşanabilir, kaliteli, çevreye uyumlu kentler oluşturmak en önemli hedef olmalı" dedi.

Sur Yapı- Exen İstanbul; Bulunduğu konum ve arsa alanının büyüklüğü nedeniyle Anadolu Yakası'nın en gözde projelerinden biri olan Exen İstanbul, anayolların hemen yanında, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerine 5'er dakika mesafede bulunuyor. Sur Yapı tarafından hayata geçirilen Exen İstanbul'da yaşayanların rahatı ve mutluluğu için en ince ayrıntıların dahi düşünüldüğü proje sosyal imkânları ile de dikkat çekiyor.

Avrupa Konutları-Vadi İstanbul; Doğayla iç içe bir konumda yer alan Ayazağa'nın dönüşümünde büyük rol oynayan Vadistanbul, bölgedeki sanayi alanlarının taşınmasıyla birlikte çevrenin gelişimine katkı sağlıyor. Proje içinden geçen doğal derenin etrafında oluşturulacak yaşam alanlarıyla da eşsiz bir alan oluşturularak bölgeye de canlılık katacak.

Viatrans; Viatrans A.Ş. Meydanbey Ortak Girişimi'nin otel, rezidans ve ofisten oluşan lüks karma projesi Quasar İstanbul, Qatar Cityscape Fuarı'nda yabancı yatırımcılardan yoğun talep gördü. 'İlk'lerin ve en 'iyi'lerin projesi Quasar İstanbul, 5 bin 789 metrekarelik özel tasarım kat bahçeleri ile de dikkat çekiyor.



Kentsel Dönüşüm ile ilgili daha detaylı bilgi almak için tıklayın.


Bir bumads advertorial içeriğidir.

6 Haziran 2013 Perşembe

TÜRK MİLLİYETÇİLERİ NASIL EYLEM YAPMALIDIR?


Geçtiğimiz günlerde İstanbul/Taksim/Gezi Parkı olayları tüm Türkiye’ye yayılmış ve 69 şehir 250 eylem yapılmıştır. Bu durum olayın ehemmiyetini açıklarken, bu eylemleri yapanlara ‘’2 ağaç için bu kadar eylem yapılır mı?’’ diyen idrak fukarası insanlarında ne kadar fazla olduğunu bizlere göstermiş oldu.
Ülkemizin her köşesinde yapılan eylemlerin ortak noktası siyasi bir amaç güdülmeyip herkesin mevcut iktidarı protesto hakkını kullanmak istemesiydi. Belki de olayların diğer illere sıçrayıp, hadisenin bu kadar büyümesinin tek sebebi iktidarın polisleri vatandaşların üzerine biber gazı ve plastik mermi ile müdahaleye göndermiş olmasıdır.
Gezi Park eylemlerinin güzel yanlarının yanında güzel olmayan yönleri de oldukça çoktur. Örneğin fırsattan istifade etmek isteyen pkk yandaşları gösterile sırasında Apo posteri ve Pkk paçavrası açmaya çalıştılar. Göstericilerin arasında barınamayacaklarını anlayan bu işgüzar bölücüler derhal alanlardan deliklerine kaçıverdiler.
Türk Milliyetçileri olarak bizler bu eylemleri nasıl değerlendirmeli ve bu eylemlere karşı tutumumuz ne olmalıdır?
Her şeyden evvel şu noktanın altını kalın ve kırmızı çizgilerle çizmek gerekmektedir.
Türk Milliyetçisiyim diyen birisi devletinin, milletinin, şehrinin, ilinin,  obasının malına, mülküne zarar vermez , yakıp yıkmaz , vurup kırmaz.
Evet polislerin gösteri yapmak isteyenlerin , demokratik haklarını kullanmak isteyen vatandaşların üzerine ‘’orantısız güç’’ kullanarak sindirmeye çalışması hiç de yenilir yutulur cinsten bir davranış değildir. 
‘’Polise uzanan eller kırılsın’’ diye sloganlar atan bir gençliğin bu gün polis ile karşı karşıya gelmiş olması abesle iştigaldir.
Türk Milliyetçisi polise el kaldırmaz.

Türk Milliyetçisi demokratik hakkını organize olmuş , devletin birimlerinden izinleri alınmış bir ortamda/meydanda/alanda kullanır.

Türk Milliyetçisi dün kendisine söven işçi partililer ile emek partililer ile BDP milletvekilleri ile ‘’düşmanımın düşmanı dostumdur’’ gibi yanlış yerde kullandığında yanlışlar doğuran bir tepki ile bir araya gelemez.
Türk Milliyetçisi yaşadığı şehirdeki reklam panolarını tekmelemez.

Türk Milliyetçisi hastalara hayat taşıyan, derman götüren ambulansları devirmez.
Türk Milliyetçisi polis arabalarına taşlar ile saldırmaz.
Türk Milliyetçisi ‘’Sırrı Süreyya Önder’in peşine takıldılar’’ dedirtmez.
Gezi parkı eylemleri haklı bir sebepten ortaya çıkmıştır ancak ilerleyen safhalarda geldiği nokta itibari ile Türk Milliyetçisinin içerisinde yer alamayacağı bir duruma gelmiştir.
Türk Milliyetçileri bu duruma tepkilerini nasıl göstermelidir?
Milliyetçi Hareket Partisi’nin düzenlediği ‘’Milli Değerleri Koru ve Yaşat’’ adı altında Açık Hava Toplantıları yani mitingleri Türk Milliyetçileri için tek demokratik eylemdir.
Daha önce ülke gündemine cevaben Bursa mitinginde tüm Türkiye Türk Milliyetçilerinin tutumunu görmüştür , daha önce İzmir Mitingi ile bütün cenahlar mevcut iktidara milliyetçilerin bakışını göstermiştir , Daha önce Adana mitingi ülkenin içinde bulunduğu hassas dönemleri değerlendirmiş ve milletine takınması gerektiği tutumu anlatmıştır.
Sırada Erzurum Mitingi var ve Erzurum Mitingi Türk Milliyetçilerinin Gezi Parkı yanlışına ve hali hazırdaki tüm yanlışlara gösterilecek tepkinin tek adıdır.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli ‘’hiçbir Ülkücü orada onlarla kol kola olamaz’’ derken bazı kişilerin ‘’ ben ülkücüyüm ve oradaydım’’ demesi tıpkı şuna benzemektedir.
Bir gün birisi hoca’ya gelip ‘’ hoca hoca bizim hanım senin hanımı genel evinde görmüş’’ demesi üzerine hoca ‘’senin hanım çok iyiydi de genel evinde ne işi vardı’’ demiş..
Sen iyi bir ülkücüydün de O meydan da ülkenin ve milletin malına zarar verenlerle aynı yerde ne işin vardı.
Vural Egemen Sarıgöz
04.06.2013

1 Haziran 2013 Cumartesi

BİR NAMAZ HİKAYESİ


Metehan mütevazi bir ailenin oğluydu. Normal bir öğrenim hayatı sürdürüp liseyi tamamladıktan sonra Üniversiteyi Açık Öğretim Fakültesinde okumak ve bu sayede kendi ayakları üzerinde durarak çalışmayı amaçlamıştı.
Nasip olmadı okulunu tamamlayamadan bırakıp askere gitmek zorunda kaldı. Etrafındakilere göre siyasi sebeplerden askere gitmişti. Kendisine göre ise hak bildiği yolda yürümesine izin vermedikleri için askere gitmişti.

Askerden döndüğünde Adana’da iş imkanı bulsa da Adana dışına çıkmayı tercih etti.
Gurbet ellerde 5 yıl kadar çalıştı.5 yıl içinde hayatında birçok değişiklik oldu.  Evlendi ve bir oğlu oldu.
Bu zaman zarfında bekarlıkta edindiği bütün kötü alışkanlıklarını bıraktı. İçkiyi, sigarayı , zinayı , kötü arkadaşları hepsini birer birer terk edip mütevazi bir aile babası olma yolunda ilerlemeye başladı.
İşlediği bütün günahlardan tövbe etti. Pişmanlık duyarak tüm günahları için gözyaşı döktü.

Artık vakitlerinin büyük çoğunluğunu ibadet ile geçiriyor kalan zamanında ise ailesine vakit ayırıyordu.
Babasının ‘’ Abdestsiz dolaşma’’ tembihini ancak 15 yıl sonra yerine getirebiliyordu.
Babası çok sıkıntılar çekmiş, çarıklı erkâni denilebilecek bir kişilikti. Babası kitap okumayı ve şiir yazmayı çok severdi. Bu iki güzel hasletini oğluna da aşılamış ve ne vakit bir araya gelseler ya sabahlara kadar kitaplardan söz ederler ya da birbirlerine şiirler okumuşlardır.
Babası türlü sıkıntılar çekmiş ancak çektiği her sıkıntının kendisi için bir imtihan olduğunu bir an bile aklından çıkarmamıştı.

Hanımından ötürü çok muzdaripti, kendisi ne kadar anlayışlı ve hoşgörülüyse hanımı yani Metehan’ın annesi de bir o kadar zıt bir karakterdi.
Metehan annesini şu kısa cümle ile özetleyebiliyordu. ‘’ Alnı secdeden kalkmayan bir adamın alnı secdeye gelmemiş karısı’’…
Metehan ne zaman bu durumdan şikayet edecek olsa  babası ona Nuh Aleyhisselam’ın hanımını anlattı, ne zaman karşı çıkacak olsa ona başka örnekler verdi.
… ve öyle bir an geldi ki Metehan’ın annesi eşini terketti. Bu haberi ilk duyduğunda üzüntüden bütün gece uyuyamadı. Annesi Metehan’ın yanına gelmiş ve ‘’ artık bitti babanı terkettim, bir daha geri dönmeyeceğim’’ demişti. Bu sözler bütün gece Metehan’ın kulaklarında çınladı.
Annesi babasına günü birlik oğlumuzun yanına gidiyorum diyerek evden çıkmıştı. Babasını henüz terkedildiğinden haberi dahi yoktu.
Bu kötü haberi babasına söyleme görevi Metehan’a kalmıştı.
Gece boyunca düşündü. Annesi ile hanımı da pek anlaşamıyordu. Metehan’ın hanımı da kayınvalidesinden az çekmemişti. Hanımı ile annesini de baş başa bırakamazdı. Annesini aynı şehirde yaşadığı dayısına bırakıp eşi ile oğlu birlikte Adana yollarına düştü.
Nihayet kavurucu sıcakların hüküm sürdüğü bir Haziran akşamında Adana’ya vardılar. Gecenin bir yarısı oğlunu, gelinini ve torununu kapıda gören baba sevincinden yere göğe sığamaz olmuştu.
Metehan hemen söyleyemedi babasına birkaç gün geçti ve nihayet ‘’ Baba annem bir daha dönmeyecekmiş’’ diyebildi güçlükle..
Metehan’ın babası sanki biliyormuş gibi ‘’hayırlısı be oğlum’’ dedi kısık bir sesle…
İçinde fırtınalar kopan bir adamın nasıl dingin bir deniz gibi durabileceğinin örneğini sergiliyordu babası…
Metehan 1 hafta kadar babasını yanında kaldı ve bu süre içerisinde babası git gide hastalanıyordu. O nu bu halde bırakıp dönemezdi. İznini uzattı ve babasını yalnız bırakmadı. 1 ay kadar bir zaman geçmesine rağmen babası iyileşmiyordu. Doktora gidip geliyorlar , türlü türlü ilaçlarla tedavi oluyordu ama bir türlü iyileşmiyordu.
Metehan bu süre içerisinde haddinden fazla iznini uzattığı için işten çıkarıldığı haberini aldı. Bir Ramazan bayramına günler kala işten çıkarıldığı haberinin gelmesi Metehan’ın belini büktü. Henüz 6 aylık olmuş oğlunun ihtiyaçları, babasını tedavi masrafları derken üç kuruşluk birikimi de tükenmişti.
Allah’a sığınıyor ve yalnız ondan yardım diliyordu.
Adana’da iş aramaya başladı. Günler geçti henüz bir iş bulamamıştı. Önceki işinde yönetici konumunda çalışıyordu ancak yeni bir işe girip yönetici konumunda bir iş bulmak oldukça zordu. Nihayet bir tanıdığı vasıtasıyla bir fabrikada yöneticilik için bir açık olduğu haberi geldi. Derhal gidip iş başvurusunda bulundu. Olumlu geçen iş görüşmesinin ardından beklemeye koyuldu. Beklediği haber bir türlü gelmiyor, günler su gibi akıp geçiyordu. İhtiyaçlar üst üste biniyor ve her geçen gün karşılanması imkânsız hale geliyordu.
Artık başka bir iş aramak için yollara düştü. En sonunda bir Mobilya Fabrikasında üretim elemanı olarak iş buldu. Gerekli evrakları tamamlayıp Pazartesi günü iş başı yapmak için sözleşildi. Günlerden Cuma idi… İş görüşmesinden iş bulmuş olmanın verdiği mutluluk ile doğru Cuma namazına koştu. Cuma namazından sonra gerekli evrakları tamamlamak için resmi daireleri dolaştı ve nihayet evrakları tamamladı. Artık hava kararmış ve eşi telefon da endişeli bir ses ile ne zaman geleceğini soruyordu. ‘’ Birazdan evde olurum inşaallah’’ dedi.
Eve geldi gününü eşine ve babasına anlattı. Babası ‘’Oğlum sen yönetici idin şimdi bir üretim elemanı olarak , fabrika işçisi olarak çalışmak ağırına gitmeyecek mi?’’ dedi.
Metehan ‘’ hayır baba neden ağırıma gitsin , iş iştir. Çalıştıktan sonra masa başında otursan ne makine başında çalışsan ne’’ dedi.
Metehan yıllardır eli klavyeden başka iş görmemişti. Böyle beden gücü ile çalışmak ona zor gelecekti.

Nihayet Pazartesi oldu. Eşiyle birlikte sabah namazını kıldıktan sonra güzel bir kahvaltı  yaptılar. Metehan eşiyle vedalaşıp işe doğru yola çıktı. Servise bindi ve yeni işinin başına geçti. Ustabaşı ona yapması gerekenleri anlatı. İlk gün olduğu için çok ağır iş vermeyeceklerini söylediler. Tempolu bir çalışmanın ardından saat öğlen olmuş ve yemek saati gelmişti. Usta geldi ve ‘’ Hadi gel yemeğe gidelim’’ dedi. Birlikte yemeğe gittiler. Yemek esnasında biraz sohbet ettiler. Yemekten sonra bahçeye çıkarken Metehan ‘’ Usta öğlen namazının vakti girdi, namazımı nerde kılabilirim’’ dedi.
Ustabaşı bıyık altından gülerek ‘’ burada namaz kılamazsın’’ dedi. Böyle bir tavır beklemiyordu Metehan…
‘’Neden’’ diye sordu. Usta başı elini Metehan’ın omuzuna koyarak ‘’Bak Metehan , burası bir iş yeri , patronlarımız ne kadar çok üretim çıkarsa o kadar çok memnun olur ve bizleri o kadar çok memnun ederler. Namazını evde kılarsın , bizim patronlar namaz kılanlara pek iyi bakmazlar’’ dedi.
‘’Namaz kılanın kötü neyi var ki ‘’ dedi.
‘’Kötü bir şey yok elbette ama müsaade etmiyorlar’’ dedi Ustabaşı
Metehan ‘’ olmaz usta benim namazımı kılmam lazım , gerekirse patrona kadar çıkar derdimi anlatırım’’ dedi.

Usta başı eliyle büyük bir binayı işaret etti. ‘’ Git , patron o binanın en tepesinde oturuyor’’ dedi.

Metehan hiç tereddüt etmeden sert adımlarla binaya doğru ilerledi. Kapıdan girdi ve danışmada ki güvenliklere patron ile görüşmek istediğini söyledi. Güvenlik patronun sekreterini aradı , sekreter patrona bilgi verdi ve patron Metehan ile görüşmeyi kabul etti.
Asansörde 9. Katın düğmesine bastığında ayetel kürsü okumaya başlamıştı bile.
Nihayet patronun odasındaydı. Görkemli bir masa da oturan patron ve üzeri toz içinde kalmış bir işçi karşı karşıyaydı.
Patron ‘’ buyur’’ dedi.
Metehan ‘’ Efendim ben sizin fabrikanızda bu gün işe başladım. Öğlene kadar elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Öğlen olduğunda öğle namazı vakti girdiği için namaz kılmak istedim ancak ustabaşı bir türlü müsaade etmedi. Ben de son çare olarak sizin yanınıza geldim. Ben namaz kılmak zorundayım. Gerekirse öğlen yemeğine çıkmayayım , yada akşam 30 dakika 1 saat geç bırakayım işi ama yine de namazımı kılabileyim’’ dedi.
Patron ‘’ namaz senin için bu kadar mühim mi? ‘’ dedi.
-       Çok mühim dedi Metehan…
Patron ‘’ Biz namaz kılmaya müsaade etmiyoruz. Namazı suiistimal edenler çok oluyor’’ dedi.

‘’Ben mesai saatimden çalmak için istemiyorum bunu , kılacağım 10 dakikalık namaz için fazladan 2 saat bile çalışabilirim’’ dedi.
Patronun yüzündeki sert ifadeyi hiçbir çözüm önerisi yumuşatmıyordu.
‘’Bizim şartlarımız böyle, namaza müsaade etmiyoruz. Ya namaz kılmadan çalışacaksın, ya da işi bırakacaksın evinde oturup namaz kılacaksın’’ dedi yüzündeki sert ifadeyi çare bulmuş bir çizgiyle süsleyen patron.
‘’Tamam, o halde işi bırakıyorum’’ dedi Metehan.
Metehan ‘’ yarım günde olsa bana iş verdiğiniz için teşekkür ederim.’’ Dedi. Patron yarım günlük çalışmasının karşılığını muhasebeye uğrayarak alabileceğini söyledi ancak Metehan ‘’ ben namaza hürmeti olmayan bir işverenin parasını almam değil yarım günlük yarım asırlık param olsa almam’’ dedi.
Arkasını döndü ve çıktı. Soyunma odasına giderken kara kara düşünüyordu. Şimdi ne olacaktı, bir gün önce iş bulduğu için sevinen eşine bu gün işi bıraktığını nasıl söyleyecekti.

İş kıyafetlerini çıkardıktan sonra , işyerinden ayrılıp sokaklarda yürümeye başladı. Çukurova’nın kavurucu yaz sıcağı zerre merhamet göstermeden Metehan’ın tenini kavuruyordu.
Asfalttan yüzüne vuran bunaltıcı sıcağın etkisiyle öfkesi an be an artıyordu.

Aklına şu hadis-i şerif geldi ‘’ Öfkelenince abdest alınız’’

Kafasını kaldırıp etrafı bir süzdü pek de iyi bilmediği bu semtte bir minare aradı gözleri ve uzakta bir yerde bir minarenin ancak ucu görünüyordu. Yönünü camiye doğru çevirip hızlı adımlarla ilerlemeye başladı, her adımın ayağının yere vuruşunda ‘’Allah’’ diyordu.  ‘’Allah, Allah, Allah, Allah’’  bir sağ bir sol bir sağ bir sol her adımda bir Allah zikri…
Dilini damağına yapıştırıp kalbe Allah dedirtebilmeye çalışmak Allah Dostlarının terbiye yöntemlerinden birisiydi. Nefsi adam etmenin yollarından birisi de dili susturup, kalbi konuşturmaktı.
Bu düstur üzerinde camiye vardı. Şadırvanda güzel bir abdest alıp, Öğle namazını kıldı.
Namaz bittikten sonra ellerini göğe kaldırıp şöyle dua etti.
‘’Allah’ım sen yerlerin ve göklerin sahibisin, senin rızan için sıkıntıya düştüm, sen benden razı olasın diye işimden vazgeçtim. Senin için neyi terkettiysem hep bana daha iyisini nasip ettin. Senden daha iyisini de değil, beni sıkıntıdan kurtaracak bir kapı açmanı istiyorum. Bu dualarımı âlimlerin, evliyaların, ermişlerin, erenlerin, dervişlerin, sevdiğin kulların, Peygamberlerin, meleklerin ve âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Ve sellem Efendimizin yüzü, suyu, hürmetine kabul Eyle Allah’ım’’ diyerek dua etti ve gözlerinden yaşlar süzülmese de dolu dolu olan gözlerindeki yaşlar kan olup yüreğine damladı.
Camiden çıkıp ayakkabılarını giyerken her zaman aklına geldiği gibi Peygamber Efendimizin ayakkabılarını giyerken önce sağ ayakkabısını giydiğini hatırladı. Bismillah diyerek önce sağ sonra sol ayakkabısını giydi.
Camiden henüz çıkmıştı ki cep telefonu çaldı. Rehberinde kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. ‘’Efendim’’ diyerek açtı telefonu. Günlerdir yöneticilik açığı olan firmadan arıyorlardı ve saat iki de gelmesini söylediler. Cep Telefonundaki saate baktı , saat 13:30’du… Hemen bir dolmuşa binip o istikamete doğru yola çıktı. Yolda dualar ediyordu , ayetel kürsüler okuyordu.
Nihayet gelmişti. Dediği gibi saat ikideki randevuya yetişmişti. İnsan Kaynakları müdürü ile görüştü, İnsan Kaynakları müdürü Metehan’a ‘’ seni birazdan İşverenimiz ile görüştüreceğim’’ dedi.

Birlikte birkaç kat merdiven çıkıp büyükçe bir kapıdan büyükçe bir odaya girdiler. İçeri girdiğinde 50’li yaşlarda normal görünümlü birisi gördü. Tavırlarından ve etrafındakilerin saygısından patronun o olduğu kolayca anlaşılıyordu. Patron ayağa kalkıp Metehan’a ‘’hoş geldin’’ dedi.
Hoş bulduk diyerek gülümsedi.
Kendisine gösterilen yere oturdu.
Patron insan kaynakları müdürü tarafından önüne bırakılan başvuru formunu incelemeye başladı. Başvuru Formunda Metehan ismini okuduktan sonra ‘’Evet Metehan eli yüzü temiz birisin. Başvuru formunda da epeyce meziyetli olduğunu görebiliyorum ancak bizim için yüz güzelliğinden ziyade kalp temizliği, meziyetten önce iş ahlakı önemlidir. Anladığım kadarıyla her türlü bilgisayar programını kullanabilecek kapasitedesin ve daha önce yöneticilik tecrüben var. Bizim için bunlar yeterlidir. Müdürümüz sizinle daha önce birkaç kez görüştü. Ve bana olumlu kanaatlerini bildirdiler. Yüzünüze bakınca benimde kanaatim olumlu’’ dedi.

‘’İlk etapta sana fazla bir maaş veremeyeceğiz 1000 lira ama sigortanı hemen yapacağız, servisin, yemeğin ve hafta sonu tatilin olacak’’ dedi.  ‘’ Eğer bu şartları kabul edersen hemen başlayabilirsin’’ dedi.

Metehan yüzündeki ifadeyi değiştiremiyor ama yüreğindeki bunaltıcı efkar git gide un ufak olarak yok olmaya başlamıştı.
‘’Senin bizden bir talebin var mı’’ dedi Patron…
‘’Metehan , evet var deyince oda da bulunanların hepsi şaşırdı.’’

‘’Ben namaz kılarım ve mesai saatlerim içerisinde yer alan vakit namazlarımı bir de haftada bir gün Cuma namazlarını kılmak isterim, namazlarım için harcadığım vaktin daha fazlasını alışmaya razıyım, isterseniz akşam işi birkaç saat geç bırakabilirim, dilerseniz haftasonu da çalışabilirim yeter ki namazlarımı kılabileyim ‘’ dedi.

Patron gülümsedi, memnuniyeti yüzündeki tebessümden okunabiliyordu.
‘’İstediğin zaman namaz kılabilirsin , her Cuma iki tane servisimiz Cuma namazı için kalkar’’  dedi ve yüzündeki memnun ifade ile şunları ekledi.

‘’Namaz kılanı Allah sever , Allah’ın sevdiğini bizde severiz’’ dedi…

Metehan yarın işbaşı yapmak üzere sözleştikten sonra içini kaplayan huzur ile adımlarını aheste aheste atıyor ve her adımda kalbine yine Allah dedirtiyordu.

Eve döndüğünde mutlu haberi ailesi ile paylaştı. Metehan mutlu , ailesi mutluydu.

Hamdolsun…
Vural Egemen Sarıgöz