23 Nisan 2014 Çarşamba

Sağ Tık Engeli Hakkında

Arkadaşlar sağ tık engelinin nedeni şu; bundan 4-5 yıl önce bir forum sitem vardı. RPG Makerla ilgiliydi. Yine bu şekilde kendim emek vererek yazılar yazıyordum, resimli anlatımlar yapıyordum. Fakat bizim vatandaşlarımızın adetini biliyorsunuz. Her şeyi kopyalalarlar altına bir de "alıntıdır" ibaresini yapıştırırlar. Açılan kopya forumlar beni gücendirdi, gerçi o zaman 13-14 yaşındaydım.

YGS-LYS çok genel bir konu. Bu konuda "bilgi çöplüğü" diyebileceğimiz sadece reklam amaçlı açılmış siteler var google'a bakarsanız bulabilirsiniz. Üzgünüm ama onlara bu şekilde rant sağlatmak istemedim. Zaten siteden şu an tek kazancım "okuyucu". Onu da tasarımı güzel diye onedio türevi taklitçi bir siteye kaptırırsam ben ne yapacağım? Evet biliyorum bu yazıları okuyanların kötü niyetli bir amacı yok, ama şu da var ki günümüzde internet çok rahat ulaşılabilen bir şey. Telefondan istediğiniz yazıya kolayca ulaşabilirsiniz. Ve her zaman "screenshot" alabilirsiniz.

Lütfen beni anlayın.

Dizin Güncellenmiştir

Tembellik yaptığım için özür dilerim. Dizini yeniledim. YGS-LYS Dizin isimli yazıda tüm yazılar kategorilenmiş halde mevcut. Artık yazıları bulamayan arkadaşlar sorun yaşamazlar umarım. Yandaki arama kutucuğunu da kullanabilirsiniz, site o kadar büyük değil, aradığınızı şıp diye bulabiliyorsunuz.

Zaman Yönetimine Giriş 2 - Çalışamayanlar İçin Küçük Bir Yazı

"Blogun Özeti" isimli yazım, afedersiniz "Çalışın lan banane" tarzında bir yazıydı. Bu yazıyı iki hafta önce yazdım fakat yayınlamadım. Nedeni yazıda bir şeylerin eksikti ve okuyana bir şey vermiyordu, her zaman yüzünüze vurduğum "çalışmanız lazım" gerçeği dışında.

Son zamanlarda zaman yönetimi ve üşengeçlik + erteleyicilik (?) + mükemmeliyetçilik karışımı manasına gelen "procrastination" (bir işi gözünüzde büyütüp iyi yapacağım düşüncesiyle sürekli ertelemek onun yerine gereksiz işlerle uğraşmak.) üzerine araştırmalarımdan çıkardığım sonuç (Çalışmakta zorlanan tek kişinin siz olduğunu mu sanıyorsunuz? ;) ) evet çalışmak gerek ve çalışabilmek için yapılacak tek şey çalışmak. Daha önceki yazılarımda "Masaya oturun ve en az bir buçuk saat ayrılmayın." demiştim. Aynı şey çalışmaya başladığı anda uykusu gelen bünyeler içinde geçerli. İşte bunlar hep procrastination. Veya direkt tembellik diyip ata da biliriz. Şimdi evet çözüm çalışmak ama bunu yapabilmek için de bazı adımlar var. Şu aralar elimde tuttuğum bir kaç kitaba göre bir şeyler yazıyorum. Kitapları okumayı bitirmedim de benim her şeyin için zamanım varken sizin pek zamanınız yok, o yüzden yazayım şimdiden. Çoğunu daha önceden yazmış olabilirim zaten çok bilindik şeyler. Kişisel gelişim kitaplarında aynı şeyi yazıp yazıp paraları cukkalıyorlar, bunun nedeni insanlar o kadar tembel ki zaten çözümünü bildiği sorunun çözümünü uygulamak yerine kitap okumayı tercih ediyor.

1- Derli toplu bir masa.
Masanın üzerinde bahar temizliği yapın demiycem. Eğer karışık bir masanız varsa başka bir masaya geçin. Olmuyorsa üzerindekileri toplayın ama toplanmayacak gibiyse atın yatağınıza veya başka bir yere. Gözden uzak olsun ama. Gerçi karışık masalarda muhtemelen müsfette kağıt gibi çöpler birikmiştir bir kere temizlemekten zarar gelmez. Masanın üzerinde laptop olmasın. Masada sadece üzerinde çalıştığınız şeyler olsun. Yani bir kitap, bir de kalem kutusu. Boş boş tertemiz bir masa iyidir. Masayı da sadece ders çalışmak için kullanın.

2- Hedefleriniz & Güdülenme
Ee kardeş, üniversiteli olmana 2 ay kalmış. Daha ne güdüleyeyim ben seni? 2 ay sonra kaderin belirlenmiş olacak. Bu 2 ayı çok iyi değerlendirirsen hayata bir sıfır önde başlayabilirsin, demeyeceğim de şöyle diyim; istediğin üniversiteye girip istediğin işte çalışma olasılığın var, istemediğin bir şehirde üniversite okuyup 4 yıl aileden uzak kahrolup (Okulum her ne kadar müthiş olsa da 2 puan yüzünden yaşadığım yakın bir şehirde okumak varken 7 saat uzaktaki bir şehirde okuyorum ve evet annemi babamı çok özledim.) yaşamın geri kalanında da sevmediğin bir işi yapmak var. Ha ikinci duruma düşerseniz de çıkış şansınız var ama 2 ay için ikinci duruma düşmeye gerek yok.

3- Dikkat dağıtıcılar
Artık bana "Telefonda çok vakit kaybediyorum." demeyin, napim ben şimdi? Videoları izlerken sitelere girip zaman kaybediyorum diyenler olmuş. Evet normaldir. Bunu önlemek için yapmanız gereken düzenli olarak girdiğiniz sitelere girmemek. Kendinizi banlayabilirsiniz/banlatabilirsiniz. Bu size biraz zaman kazandırır. İkinci yöntem ders videolarını önceden doldurup (indirme demiyorum) modemin fişini çekmek / interneti kapatmak.
"Bu yolda vermeniz gereken ödünler" isimli yazımı tekrar okuyun.

4- Klima
Tekrar söylüyorum, havalar ısınıyor. Eğer evde sıcaktan çalışamıyorsanız klimalı bir kütüphane bulup çalışmanız sizin kârınıza olabilir. Kütüphanede çalışmak çok iyi bir şey, bu dönem keşfettim.

5- İşi parçalara bölmek
Sizin işinize yarar mı bilemiyorum, çünkü çalışacağınız şeyler zaten belli. Konu konu çalışın demiştik daha önce. Yine de yazayım çünkü bu konuda, yani zaman yönetimi konusunda en çok işime yarayan bu oldu.

Yukarıda "procrastination"'ın malzemeleri arasında mükemmeliyetçilikten bahsetmiştim. Mükemmeliyetçilik şöyle bir şey; bizim dershanede bir kız vardı, biyolojide bir soruyu yapamamış (çok sağlam girdim konuya evet) hocaya göstermek için sırada bekliyor. Diyorum ben anlatayım sana gel. "Olmaaaz, hoca bana öğretsin istiyorum." E kızım hoca sana neyi öğretecek, yapamdığın soru için gerekli olan kitaptaki bir satır bilgi. Evet bu bir mükemmeliyetçilik örneği, ama gereksiz bir mükemmeliyetçilik. "Yanlış mükemmeliyetçileşme" diyebiliriz. Kişi asıl görevini (bilgiyi öğrenmeyi) gözardı edip görevinden sapıp o bilgiyi ona sadece bir biyoloji hocasının öğretebileceğine inanıyor dolayısıyla sırada bekliyor. Erteleme yapmış oluyor yani.

Haftaya yetiştirmem gereken 2 tane dönem ödevim var. Biri "Film Tarihi" ödevi. (Seçmeli alıyorum, filmlerle ilgilenmeye başladım, bununla ilgili bir yazı yazacağım LYS bitince.) Bu film tarihi ödevinde "Akıl Oyunları Filmleri" (Mind-Game films, şu katilin ana karakter çıktığı filmler işte) ni işlemem lazım ve bunu sınıfta izlediğimiz bir Japon filmiyle karşılaştırmam lazım. Bu yazı en az 1000 kelime olmalı ve çok iyi bir araştırma yapmam gerek. Gecemi gündüzüme katıp makale okumalı, filmler izlemeli ve yazımı tamamlamalıyım. Ama bunu yapabilmek için uzun ve boş bir güne ihtiyacım var. (Bugün oryantiring diye bir spor etkinliğindeydim zamanım olmadı.) Fakat saat dokuz buçuğa yaklaşıyor dolayısıyla bugün de yapamayacağım. Bir ara yaparım. Yaptım mı da mükemmel yaparım ama :)

İştee, birkaç güne kafamda var olan bu mantık eğer devam etseydi muhtemelen ödev son güne kalacaktı ve mükemmelden çok uzak olacaktı. Fakat bunun yerine bir türlü başlama noktası bulamayan ben gittim hocayla konuştum ve fikirlerini aldım. Hoca bana nelerden bahsetmem gerektiğini parçalar halinde yazdı.

1- Önce akıl oyunları filmlerinin kritlerlerini belirle. Örnek: Ana karakter şizofren olmalı.
2- Yukarıdaki kriterlere göre modern filmlerden örnek ver. Örnek: F... tamam tamam spoiler yok :)) Bu arada Jof... ehuehe.
3- Bunu söz konusu Japon filmiyle karşılaştır ve bu film bu konuda eksiklik çekiyor mu yoksa sorun yok mu karşılaştır.

Artık önümde bir yol haritası var. İlk işim türü google'a yazıp bir filmin bu türden bir film sayılması için gereken kriterleri veya bu tür filmlerin ortak özelliklerini bulacağım. Sonra bu ortak özelliklere göre güncel filmlerden bahsedeceğim, zaten bu türden çok film izlediğim için bu kolay. Üçüncüsü de en kolayı. En zoru ilk adım ama ilk adımı yapmadan öbürkilere geçemiyoruz malesef.

Durun nereye bağlıyorum; daha önce "50 dakika kimya, 50 dakika matematik" tarzında programları saçma bulduğumu, bunun yerine çalışmanız gereken konuları yazarak ve konuların önceliklerini belirleyerek çalışmanızı söylemiştim.

Yukarıdaki iş de buna benziyor. Çok zor ve uzun bir iş gibi görünen ve mükemmel olması gereken bir ödev parçalara ayrıldığında oldukça kolay bir hal aldı. İstersem ödevi üç güne bölerek de yazabilirim artık. Sizin de bunu yapmanız gerek. "Bir hafta içinde biyolojiyi bitirmeliyim." yerine elinize bir soru bankası alın, içindekileri yani konu listesini açın. İşlediğiniz konulara bir tik, işleyip test çözdüklerinize bir tik, bunun üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra o konuyu tekrar edip tekrar test çözdüyseniz bir tik daha. Hiç tik atmadığınız konuları acilen öğrenmeniz gerek.

Yukarıda kriterleri belirlemeden filmlerden örnek veremediğim gibi, sizin de bazı öncelikleriniz olmalı. Örneğin kimyasal tepkimeler konusunu hiç bilmeden kimyasal tepkimelerde hız işlemek mantıksız. Öncelik konusunda ikinci husus da çevresel şartlar. Örneğin iki gün sonra matematik yazılınız var, dolayısıyla biyoloji çalışmak yerine sınava hazırlanmanız daha mantıklı. (Tabii konuları sular seller gibi biliyorum demiyorsanız) İkisi de LYS'de çıkacak ama matematik sınavı iki gün önce. Veya dershanede yarın integral işleyecekler, sizin çalışmanız gereken konular integral ve harmonik hareket. Ben eğer hiç bilmiyorsanız integral işlemeniz taraftarıyım böylece dershanede tekrar etme şansı bulursunuz, sıfırdan öğrenmekten daha kolaydır. Bunun gibi öncelikleri iyi görmelisiniz.

Bu son kısmı keşke yılın başında yazsaydım ama malesef olmadı. Unutmayın sizin karşınızda yaşlı bir usta durmuyor, ben de 19 yaşında bir şeyler öğrenmeyi çabalayan bir gencim. Bu arada "procrastionation" olayının da içine ettim, 1 saattir yazıyorum yahu. Durun şu ödevi yapayım bi :(


6- Molalar ve Zamanında bırakmak
Geçen yıl masaya oturup 3 saat aralıksız ders çalıştığımı hiç hatırlamıyorum. Lisede çalışırdım çünkü ertesi gün sınav olurdu. Bu şekilde aralıksız ders çalışabilirsiniz diyen çok sevgili kişisel gelişim uzmanlarından koşarak kaçın. 3 saat aralıksız koşabilirsiniz, 3 saat aralıksız konuşabilirsiniz, 3 saat aralıksız ders anlatabilirsiniz. Ama yeni şeyler öğrendiğiniz dolayısıyla beyine epey mesaj gönderdiğiniz bir aktivite bu kadar uzun süre yapılamaz. O yüzden molalar önemli. 40-50-60 dakikada bir 5-10 dakika. Bu molalarda zihinsel bir şey yapmayın, basit şeyler yapın. Flappy bird filan oynayın. Önemli kısım 10 dakikadan sonra tekrar derse oturabilmek. Tekrar söylüyorum, otokontrol yapamıyorsanız annenize söyleyin o sizi oturtsun.

Zamanında bırakmak ise şu: yine 3 saat çalışıyorsunuz. 3 saat molalı olsun olmasın biyoloji çalışmak sizi sıkabilir. Eğer devam edemeyecek kadar sıkıldığınızı görüyorsanız daha önce tekrar başlayabileceğiniz bir kısımda (belli bir altkonudan sonra) bırakın, biraz daha uzun (15 dakika) bir mola verin ve başka derse geçin. Eğer çok uykunuz yatın, normalden biraz daha erken yatmışsanız sabah biraz daha erken kalkın.


Son iki maddeyle ilgili yazım aşağıda olup bir hayli uzundur, yukarıdakine göre öğreticiliği düşüktür. Okumak size kalmış. Ama notu okuyun.

***

Bir not: Eğer çok zaman kaybettiğinize inanıyorsunuz 2 gündür yaptığım ve 5 gün daha yapacağım bir aktivite var. Sizin zamanınız dar ama hiçbir şey için geç değil. Olay şu; 1 gününüzü saati/dakikası dakikasına yazıyorsunuz. Ve nerede zaman kaybettiğinizi de bulmuş oluyorsunuz. 7 gün yapmasanız da en azından bir gün yapmanızı öneririm, aslında az uyumaya değil boş şeylerden kurtulmanız gerektiğini görürsünüz. En azından şu 1.5 ay boş işlerle uğraşmamaya özen gösterseniz kâfi, kurtuluyorsunuz yakında.

Aşağısı biraz uzun oldu, okumayabilirsiniz, çok da önemli değil.

Size bugün neler yaptığımı atayım: (Affedin, tuvalete gittiğimi dahi yazdım.)
Not: İsterseniz beni yorumlayabilirsiniz :)

00:48'de yattım bu arada. Normalde alarm kurmam 7.5 saat sonra kendiliğimden uyanırım ama bugün biliyorum spor etkinliğine gidicem ve geldiğimde yorgunluktan uykum gelecek, az uyuyayım da geldiğimde deliksiz kestireyim dedim. 
7:07 Uyandım, lavaboya gittim.
7:17 Döndüm
7:19 Facebook'a baktım, şimdi egzersiz yapacağım. (Egzersize de yeni başladım bu arada, sırf uyanık olabilmek için yapıyorum. Alın, belki işinize yarar.)
7:25 Egzersizi bitirdim, ekşi sözlüğe bakıyorum.
7:27 Çince tekrarı yapıyorum. (bu da canım sıkıldığımda yaptığım bir şey, internette bir site var kelimeleri ezberliyorsun sonra belli zamanlarda site tekrar yapman gerektiğini haber ediyor.)
8:06 Yemekten (kantinden) döndüm (yazmamışım nereye gittiğimi) Çince'den yeni kelimeler öğrenmeye başladım.
8:27 Öğrenme bitti, izlediğim dizilerden birinin yeni bölümü çıkmış onu izleyeceğim.
8:47 Youtube'a bakıp lavaboya gideceğim. (Niye baktım youtube'a unuttum, herhalde dizide unuttuğum bir kısım vardı.)
9:00 Lavabodan döndüm izlemeye devam.
9:27 İzleme bitti, ekşi sözlüğe bakıyorum.
9:37 Ekşi sözlüğe bakmam bitti, bir oyun yapma motoruyla ilgili videolara bakıyorum.
9:42 Garip bir swf ile karşılaştım onu izliyorum şu an.
9:56 Oyun yapma motoruyla ilgili videolara bakmayı bitirdim.
10:12 Lavabodan geldim, hala video izliyorum. Bu arada arkadaşla konuştum birazdan çıkıp oryantiringe gidicem.
10:30 Odadan çıktım.
15:50-55 Oryantiringden döndüm, giyinicem, biraz internete bakıcam ve yatıcam. Yorgunum.
16:30 Yatıyorum birazdan.
17:42 Uyandım
17:51 Biraz internette vakit öldürdüm, şimdi Çince'den yeni kelimeler öğreneceğim.
18:04 Öğrenmeyi bitirdim, Logicomix isimli mantık üzerine bir çizgi romana başlamıştım onu okuyacağım şimdi.
18:11 Daha başlamadım okumaya, o sabah bahsettiğim oyun motoruyla yapılmış oyunlara bakıyorum yine.
18:19 Lavaboya gidiyorum birazdan okumaya başlayacağım.
19:21 Okumayı bitirdim.
19:26 9gaga baktım, logicomix ile ilgili yorumlara bakıyorum birazdan yemeğe gidicem.
20:16 Yemekten döndüm.
20:20 Biraz ekşi sözlükte vakit öldürdüm, şimdi bloggera bakacağım.
21:48 Bloggerdan çıkamadım bir, üh amma yazdık :), yazmayı bitirdim şimdi son rötüşları yapıp kitap okumaya başlayacağım.
22:26 Son rötüşlar da bitti. Bloggerla işim kalmadı.

Evet arkadaşlar benim bugünün bu şekildeydi. Öncelikle söylemeliyim ki gün tamamen vakit kaybı, çünkü beni ana hedefime ulaştıracak (yüksek not ortalaması yapıp akademisyen olmamı sağlayacak) hiçbir şey içermiyor gün. Ben nasıl bir tongaya düştüm? En yakın vizem 23 mayısta da ondan. O yüzden bugün biraz böyle hoşbeşle geçti. Ama "Her gün çalış" ilkem önemli, o yüzden yukarıda bahsettiğim 2.dönem ödevime bakacağım biraz. Sizin böyle geçmemeli, hatırı sayılır bir miktar çalışmalısınız, ama en önemlisi her gün çalışmalısınız ki tembelliğe alışmayın, procrastination yapmayın. azimliyazar.blogspot.com

Bu gün kötü bir gün dedim ama o kadar değil. Ana hedefimin yanında çeşitli yan hedeflerim var. Bu yan hedefler genel olarak ana hedef çok uzun bir zamanı kapsayacağı zaman (şu an benimki 4 seneyi kapsıyor hatta yaşamboyu bile diyebiliriz.) ortaya çıkıyor. Yani sizin şu an olmamalı. Benim için, "Çince öğrenmek", "Bilgisayar alanlarıyla ilgilenmek." bunların ikisi. Çince'yle bugün üç kez uğraşmışım, 30-40 dakikam gitmiş. Çince'nin olayı şu, ilk dönem aldım, 99/100 puan ile A getirdim ve ortalama kasmak için iyi bir ders olduğunu gördüm. Ayrıca öğrenmesi zevkli. Bu yüzden sıkılınca flappy bird oynamak yerine Çince'den kelime öğreniyorum. Bana eğlenceli geliyor. Ve boşa giden bir iş değil yani, her gün bu kadar vakit ayırırsam 2 ay sonra ilk kur bitecek. Ki yaklaşık 80 gündür bu kadar zaman ayırıyorum, düzenli olarak. Her gün çalışın ilkeme paralel olarak yaptığım ve katkısını gördüğüm bir şey. Şu ana kadar 150-200 tane Çince karakteri okunuşuyla ezberledim ki çok da kolay değil.

Oryantiring ise bir ders. 3.93 ortalaması vardı ve sadece koşup haritaya bakmaktan ibaret olduğu için kolay gözüküyordu, hayat boyu unutmayacağım bir tecrübe olur dedim, aldım. Hoca 23 nisana etkinlik koymuş. O yüzden tüm günü kaplıyor böyle. Benim iradem dışında bir olay yani. 

Mantık bir bilgisayar alanı, en azından yakın bir alan. Ünlü mantıkçı Bertrand Russel'ın hikayesini konu alan çizgiromanı okuduğum için herhangi bir pişmanlık duymuyorum.
Bugüne baktığımda benim "Tamamen haybeye gitmiş." dediğim şey ise oyun motoruyla ilgili kısım. 1-1.5 saat ayırmışım. Bu 1-1.5 saatte yaptıklarım uğraşmam için en az 2 yılım olan bir programlama alanıyla ilgili videolara bakıp gaza gelmek. Ki o alanla uğraşacak mıyım ondan da emin değilim. Boş bir heves sadece. "Aaa adamlar yapmış" demek için kullandım o zamanı. Evet tamamen haybeye gitti. 

Elbette o 1-1.5 saat için dövünmeye gerek yok. Hepimiz insanız, sinek ilacı atan arabaların arkasından koşar gibi zamanın peşinden koşmayacağız. Yukarıda yaptığım şey obsesiflik. Bir insan her gün böyle düşünürse kafayı tırlatır. Burada anlattığım bir gün aslında verimli bir gün idi. Bugün kaybettiğim 1-1.5 saatte yaptığım gereksiz aktiviteleri 7-8 saat yapıyordum. Geçen ara tatilde "Film tarihiyle uğraşmak istiyorum, dersini almak istiyorum, bol bol film izleyeyim." dedim. Böyle diyen bir insanın günde en az 3 film izlemesini beklersiniz değil mi? Ama ben ilk başlarda 2 film izliyordum ki sonra 1.5 filme düştü. Ha keyif aldım mı aldım. Hatta artık filmleri kanıksamaya başladım, kötü adam + kovalamaca filmleri eskisi gibi zevk vermemeye başladı. Ama filmleri yarıda kesip bilgisayarı açıp boş boş takıldığım oluyordu.

Neyse olayı getirmek istediğim yer şu: ders + mola olayı iyidir. Arada benim de, dizi izledikten sonra bile, ufak çaplı 5 dakikalık facebook molaları verdiğimi gördünüz. Bu molalar iyidir. Zararlı olan yukarıda bahsettiğim "boş takılmadır." Örneğin yukarıda normalde 43 dakikada bitirmem gereken dizi 1 saatte bitti. Bu çok anormal değil çünkü lavaboya gittim. Ama daha önceleri bazı dizileri 1.5 saatte bitirdiğim oluyordu. Çünkü "boş takılma" yapıyordum. Açıyordum facebook'u, ekşiyi, donanımhaberi. Dizi sevdiğim bir dizi olsa bile en dramatik (ve sıkıcı) yerini izlemek yerine bu sitelerde bir şeylere bakmak şüphesiz daha eğlenceli. Ama bu yanlış. Daha önce 2 kez konsantrasyon yazısı yazdım, bunlar da içindeydi. Bunu yapmayın arkadaşlar. Bir işi yapıyorken ve zaten mola vermeyi planlamışken başla işlerle uğraşmayın. Uğraşabilme ihtimaliniz olan işleri etraftan kaldırın. "Ne zaman bitçek yaa bu" diyip saate bakmayın. Yapmayın yahu. Bunu alışkanlığınızı kaybedin, başlayacağınız işe başlayın, başladığınızı bitirin. Ve kaybetmesi o kadar zor değil. Yukarıda yazdığım koca bir tatil gününde boşa sadece 1-1.5 saat gittiğini gözlerinizle gördünüz. Yani olabiliyor gayet de. Ki ben çok hiperaktif ve hayalperest biriyim, ben bile kendimi böyle sınırlayabiliyorsam ve bundan keyif alabiliyorsam siz de yapabilirsiniz.

Bir de yukarıda bahsi geçen videolara en çok arkadaşla buluşmaya yakın zaman öldürmek için baktığımı da görmüşsünüzdür. Tabii yatmanıza 10 dakika varsa gidip yeni konuya başlamayın ama 30-40 dakika, bunlar uzun süreler. Bunları değerlendirin. "Yatıcam, yemeğe gidicem, dışarı çıkıcam." tarzında bahanelerle bunları çarçur etmeyin. Benim sabah yaptığım gibi yapmayın. 


Hadi kolay gelsin. Mayıs ayıyla ilgili yazım yakında gelecek.

Son not: Yazıya başlamadan başlığı atarsan böyle olur. Küçük yazıya bak :)))

Blogun Özeti

Blogu yeni gören arkadaşlar var. Bazı arkadaşlar da hala vermeye çalıştığım mesajı görememişler.

Sıradan not: Lütfen sorularınızı yanda bulunan üzerinde "YGS-LYS soru cevap" resimdeki başlığa yazın ve cevaplayamayacağım soruları sormayın. "50 bininci oldum 20 bine çekebilir miyim?" gibi.

Özet geçiyorum.

Özet: YGS-LYS'yi çalışan kazanıyor. Yalnız bazı arkadaşlar tecrübesizliklerinden ful YGS kasıp LYS'yi boşlayabiliyorlar, veya okul-dershane dengesini tutturamıyorlar. Önce bu hatalara karşılık insanlar tecrübelerimden yararlansınlar diye açtım. Daha sonra "Soru Sorma-Çözme Sanatı", "Paragraf Çözme Teknikleri" gibi uğraşıp başka yerlerde bulamayacağınız rehberler hazırladım. Sonra da daha önce yaptığım ama sınav senesi tekrarlamadığım hataları yazdım. (Örneğin "akıl süzgeci" aratın bunu.) Devamsızlıkları nasıl kullanabileceğinizden bahsettim. Konu anlatımını iyi halledin, temeliniz yoksa/bir konuda zorlanıyorsanız üzerine gidin, boş test çözmeyin, zorlandığınız konularda test çözün, konuları bitirince de bol bol deneme çözün dedim ve bunu mezunların / birincilerin konuşmalarıyla destekledim. Son olarak "Her gün tüm gün" çalışın diyip son noktayı koydum. Blogta bunların hepsi var. 

Çalışan ama anlamlı çalışan, yani örneğin daha fonksiyonlara hakim olamamışken gidip de YGS'de çıkıyor diye üslü sayılardan bir sürü test bitirme hatasına düşmeyen, veya fizikteki bir konuya hiç bakmayıp da zamanını kaldırma kuvvetinden kazık sorular çözmeye adamayan, veya tüm konuları bitirip anlayan ama zaman sıkıntısı çekip de boş deneme çözmeyip bunu aşan arkadaşlar eminim YGS'de başarılı oldu ve LYS'de de başarılı olacaklar. (İnşallah sayıca fazlalardır.) Blogun özeti buydu arkadaşlar, çalışmak, tabii çalışırken de kendini geliştirmek, eksikleri düzeltmek. Şöyle diyeyim; taşları üstüste getirip anlamsız bir kule yapmak değil ev yapmak. Ben de bunu söyledim ve biraz da evin nasıl daha hızlı ve kaliteli yapılacağından bahsetmeye çalıştım.

Son yazılarım farkettiğiniz üzere "Şunu yapın işe yarıyor, ben böyle yapmıştım." dan çok "Yapabilirsiniz." halini aldı. İnsanların buna da ihtiyacı var evet ama yine tekrar ediyorum işin özü çalışmak ve bunun da sihirli bir formülü yok. Yok efenim "Bu programla (ki çoğu 40 dakika matematik 10 dakika mola 40 dakika kimya 10 dakika mola şeklinde) zehir gibi olacaksınız." tanıtımıyla bir hevesle indirdiğiniz programı ilk gün uygulayıp ikinci gün yatmakla olmuyor. Olay yine size bağlı. Bir de şu var; başarılı arkadaşlar kolaylıkla orada burada tavsiye verebiliyorlar. Peki bu adamlara bu tavsiyeler vahiy mi geliyor? Bir yerden mi öğreniyorlar. Hayır. Eksiklerini saptırıyorlar, nasıl giderebileceklerini buluyorlar ve uyguluyorlar. İşin özeti uygulamak. Demek ki neymiş, insanlar bu işi pekala kendileri de halledebiliyorlarmış. Sizin avantajınız sadece bu blogtan birazcık takviye almak.

Mesajı görememişler dedim. Bu arkadaşlar hala ısrarla "Yeni yazı ne zaman gelecek?" şeklinde soran arkadaşlar. Hayır arkadaşlar size kızmıyorum, yalnızca bence hala size bu sınavı kazandıracak sihirli bir formül arıyorsunuz. Ben yazacaklarımı yaz tatilinde düşünüp tasarlayıp yazdım zaten. Bir de okul zamanı ve sınavdan iki hafta önce yazmam gerekenler vardı onları erken yazmadım sadece. Ben "Aaa ben şunu da yapmıştım ama yazmayı unutmuşum yazayım şimdi." diyemem ki. Karmaşık bir süreçte değilsiniz, sadece sabır ve irade isteyen bir süreçtesiniz. LYS birincilerinin konuşmalarından defalarca kez örnek verdim. Kendim de sınava hazırlanırken dinlemiştim. Adamların söylediği şeyler "Eksikleriniz, zorlandığınız konuların üzerinize gidin." minvalinde. Sihirli bir formülden bahsetmiyorlar. "Hocalarımızın dediğini yaptık." diyorlar en fazla. Yani dershanedeki konu sırasına gidip çalışıyorlar kısaca. Dershanede de 9-10-11-12 diye gidiyorlar genelde. Ekstradan benim söylediğim 12'ye de çalışın lafı bazı dershaneler öğrenciler okulda yamulmasın diye 12'yi de baştan beraber veriyor. Heh işte.

Yine LYS'ye kalan birkaç hafta kala yapmanız gereken tek şey çalışmak, ama isteyerek, hakkını vererek. Boşa kürek çekerek değil. Yazılarım gelecek ama aklınızda bulunsun artık ipler sizin elinizde.


22 Nisan 2014 Salı

A Star League Nedir? (Bir Star Ligi Nedir?)

Geçtiğimiz pazar günü (20.04.2014) oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde Fenerbahçe'ye gol atan Ramon Motta gol sevincini değişik bir şekilde gösterdi. İki elini kullanarak parmakları ile A harfini gol sevincinin simgesi olarak gösterdi. Önce sevgilisinin yada sevdiği birinin baş harfini gösteriyor sandım. Maçtan sonra bir haber sitesinde yer alan haberin detaylarında kendisine sorulmuş ve A Star League'ye destek vermek için bu işareti yaptığını söylemiş.

A Star League nedir diye internetten araştırınca çok güzel bir sosyal sorumluluk projesi ile karşılaştım. Araştırmaya devam edince dünyada bir çok futbolcunun destek verdiği bir yardım kuruluşu olduğunu öğrendim. Google aramaların Türkiye'deki sayfaları aradığınızda Bu konu hakkında çok da bir bilgi yok. Vakfın resmi internet sitesinden edindiğim bilgileri burada paylaşarak Türkçe bir kaynak oluşturmak istedim.

A Star League Nedir?
İngiliz Hükmetinin suç ve adalet araştırması isimli raporundan esinlenilerek kurulmuş olan bu vakıf sokak çocuklarına, alkol,uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklara, suça bulaşmış gençlere sahip çıkarak onlara bir şans veriyor ve bu gençleri futbola kazandırıyorlar. Dünyaca ünlü futbolcularda bu vakıfa sahalarda parmakları ile A harfi yaparak destek oluyor.

A Star League Vakfının Amaçları ise resmi sitesinde şöyle sıralanmış;
Rol model insanlar yetiştirmek,
Ekip ruhunu anlamalarını sağlamak,
Özgüvene sahip bireyler oluşturmak,
Bir topluluğa katılmak için çaba göstermeyi öğretmek,

Vakfın sloganı ise şöyle;
''Profesyonel futbolcular yetiştirmek için bazen gereken tek şey şans vermektir''

Parmakları ile A Harfi yaparak A Star League Vakfına destek veren futbolcuların resimleri aşağıdadır.





Vural Egemen SARIGÖZ

18 Nisan 2014 Cuma

Misafir Yazar Günü ; 35 UYGUR TÜRK’ Ü KİM Kİ!

Mehmet Uçak'ın yazısıdır.
‘’Suriye’ de insanlar öldürülüyor.’’- Ooooo! Hayır, olamaz!
            ‘’Suriye’ de kimyasal bombalar kullanılıyor.’’ –Bu kadarıda çok fazla! Alçaklar…
            ‘’ Suriye’ de çocukları öldürüyorlar.’’- Bu sefer çok ileri gittiler! Kansızlar…
            .
            .
            .
… gibi manşetlerde epeyce bir oyalandık. Peki ne oldu? Esad Esed oldu, hadi oldu bitti. Yersen… Yemezsen? Boğazına takılır işte, düğüm düğüm…
            ‘’Mısır’ da üniversiteli körpecik gençler dövülüyor.’’- Demokrasi buhranı!
            ‘’ Mısır’ da müslümanlara işkenceler yapılıyor.’’- Vay benim din kardeşlerim!
            ‘’Mısır’ da Amerikan oyunu var. ‘’- Ah bu AmArika!
            .
            .
            .
            ‘’Tam 529 insan asıldı!’’ – R4BIA
            Geziden bir sloganla devam edeyim: Ay ben gülerim!
            Asmalar, kesmeler, nefret söylemleri, kin kusmalar… İcraat? Yok…
            Gülerim kardeşim, samimiyetsiz ve işlevsel olmayan söylemlerine gülerim.
            Kırım, can Kırım, canımın yoluna kul olacağı Kırım…
            Ne yapabildiler? Sustular kardeşim, sustular!
            Kırım kan ağlarken birkaç kelâmdan başka bir şey söyleyemediler.
            Şimdilerde de 35 Uygur Türk’ ü gündeme geldi. Bilmem kaç gündür izin bekliyorlar.
            Daha çok beklersiniz güzel insanlar, çok!..
            Ne bekliyordunuz? 
            Cemaatten ayrılmaları halinde 5 yıldızlı otel konforunda konaklama imkanı sağlanacak ablalar/ abiler kadar değerli mi sanıyordunuz Uygur Türklerini!
            Yoksa 750 bin Suriye vatandaşı gibi sömürülecek bir değerleri vardı da kullanmadılar mı!
            Hiç kimse tepki vermesin kardeşim, susun!
            Aman ses etmeyin, aman bir şey demeyin! Öyle ya her defasından darbe anayasası deyip kin kusun ama o anayasanın sana dayattığı’’ Sen sus!’’ diktasına boyun eğin!
            35 kişide kimmiş!
            Bırak kalsın orada!
            Kimse üzerine alınmasın, vicdan muhasebesi yapsın sadece. Ben kime ne kadar sahip çıktım? Ben ne kadar ayrılıkçı siyaseti körükledim? Bu soruların muhasebesini yap kardeşim, yap!
            Şöyle biriteyim:
            Üç beş gün önce Kırım ile ilgili bir konferansa katıldım. Sayın Kutluk Kağan SÜMER hocamızın katılımıyla Kırım’ ın dününden bugünene neler yaşanmış birinci ağızdan dinledik. Soru-cevap kısmında ise konu biraz siyasete kaydı. Doğaldır ki hükümetin politikaları gereği Kırım’ a gereken özeni göstermediği dillendirildi. Uzatmıyorum, Mısır’ a, Rabia’ ya, Suriye’ ye sahip çıkıp/ çıkmamak ve zulüm gören Türk vatandaşlarına sahip çıkıp/ çıkmamak noktasında devam eden konuşmanın sonunda hocamız şu cevabı verdi:
-          Kırım’ ın hakimiyim, Mekke ve ve Medine’ nin hadimiyim!
Bilenler hikayeyi hatırladı.
Düşünüp vicdan yapanlar da meseleyi anladı. O zaman kal sağlıcakla!..

Online Hediye ve Promosyon Kupa Bardak

Sevdiklerinize küçük ama anlamlı bir hediye almak istiyorsanız bu yazıda bahsedeceğim hediyeyi düşünmenizi tavsiye ederim.
Baskılı Kupa Bardak, hem ucuz hemde sevdiklerinize verebileceğiniz anlamlı bir hediyedir. Doğum günü, sevgililer günü , yıldönümü gibi özel günlerde bu hediyeyi tercih edebilirsiniz.

Bir blogunuz ve blog yazarlığı yapıyorsanız baskılı kupa bardaklardan kısmi miktarda yaptırıp okurlarınıza hediye edebilirsiniz.Küçük etkinlikler ve çekilişler blogların olmazsa olmazlarıdır. Hem sadık ziyaretçilerinizi bu şekilde ödüllendirmiş olursunuz hemde bu çekiliş sayesinde yeni okurlar kazanabilirsiniz.

Üstelik bu hediye için kalkıp çarşı pazar gezmenize de gerek yok. Online Hediye olarak internet üzerinden sipariş vermeniz mümkündür.

İstediğiniz gibi bir tasarım yaptırabilirsiniz. Dilerseniz kendi hazırladığınız bir grafiği, resmi kupa bardağın üzerine bastırabilir, isterseniz mevcut tasarımlardan birini seçebilirsiniz.

30 Mart Yerel Seçimlerde bir kaç Belediye Başkan Adayınında promosyon kupa olarak seçmene üzerinde adayın resmi olan baskılı kupa bardak dağıttığını gördüm. Bence çok orjinal bir fikirdi. Kalem,çakmak gibi eşantiyon ve promosyon ürünler artık demode oldu. Baskılı kupa bardak bence çok mantıklı bir promosyon üründü.

Bir markaya düşkünlüğünüz varsa, bir sözü çok seviyorsanız, bir grafik sizin için başka anlamlar taşıyorsa bence baskılı kupa bardak hediyesini düşünmelisiniz. Harika fikirler kupa baskı ile birleşince çok güzel tasarımlı bardaklar ortaya çıkıyor.

Sadece başkaları için değil kendiniz içinde küçük bir hediye almak isterseniz yine kupa bardak tercihiniz olmalıdır. İş yerinizde masanınızın üzerinde sizin için özel olan bir kupa bardak olması gayet hoştur.

Hem size özel yada sevdiğinize özel olarak sipariş ettiğiniz bir kupa bardakda sıcak bir şeyler içmek hem içinizi hem duygularınızı ısıtır.

Ben kendim için bir adet bardak sipariş ettim bile. Yukarıda resmi mevcuttur. Kendi blogum için ve kendime özel bir bardak oldu.

Bu güzel bardak tasarımını kupabaski.com adresinden online olarak yaptırabilirsiniz.

Facebook Hesabımızı Kapatabilir miyiz?

Artık haber sitelerinin manşet kısımlarında günlük olarak Facebook ile ilgili haberler görür olduk. Facebook hayatımızın her alanına nüfus etmiş durumda iken Facebook hesabımızı kapatabilir miyiz?

Bir çok haberde artık Türk gençlerinin Facebook hesaplarını kapattığını ve Twitter başta olmak üzere diğer sosyal ağ sitelerine yöneldiği yer alıyor.

Peki gerçekten Facebook hesabımızı kapatabilir miyiz?
Bu sorunun cevabını aradım ve kendi görüşüm olarak Facebook hesabımızı kapatamayacağımıza karar verdim.

Neden mi?

Bir çok arkadaşımızın doğum günlerini bize Facebook hatırlatıyor. Hatta öyle ki doğum gününü kutlamayı unuttuğumuz arkadaşlarımıza bahane olarak ''bugün Facebook'a girmediğim için doğum günün olduğunu göremedim'' gibi bir gerekçe sunabiliyoruz.

Çoğu etkinlikten Facebook sayesinde haberdar oluyoruz. Kendi şehrimizdeki etkinlikleri Facebook ile takip ediyoruz. Arakdaşlar arasında yapılan etkinliklere Facebook ile katılıyorum/katılmıyorum diyerek birifing veriyoruz. Hatta öyle bir hal aldı ki, düğün davetiyeleri Facebook'a yüklenip, bir etkinlik ile tüm eş,dost,arkadaş,akraba bu mecra üzerinden davet edilebiliyor. Herkes düğün organizasyonlarından Facebook sayesinden haberdar oluyor. Bir süre sonra matbaada davetiye bastırıp kapı kapı dağıtma işi de sona erecektir diye düşünüyorum.

Benim etrafımda sapkınlık derecesinde birilerinin yediğini,içtiğini, gezdiğini Facebook üzerinden takip edenler var. Siz de de var mı bilememiyorum ancak ben bu duruma bizzat şahitlik ettim. Kim nerde ne yiyor, kim kiminle birlikte, kim hamgi mekanda, kim hangi fotoprafı paylaşmış diye merak içinde olanlar var.

Aradığınız ünlü yada ünsüz herkesi Facebook'ta bulabiliyoruz.

Söylemek istediklerimizi Twitter'da 140 karaktere sığdırmaya çalışmak yerine Facebook'ta dilediğimiz uzunlukta yazılar paylaşabiliyoruz.

Bir çok internet sitesine üye olmak için Facebook hesabınızın olması yeterlidir. Facebook Connect sayesinde istediğiniz siteye üyeliğinizi saniyeler içersinde gerçekleştirebiliyorsunuz. Böyle bir imkan varken neden insanlar her site için ayrı ayrı mail adresi, kullanıcı adı ve şifre ile uğraşsınlar ki...

Facebook hayatımıza gireli çok uzun zaman oldu. Haliyle Facebook'ta yüzlerce fotoğraf ve video paylaştık. Onlarca albüm oluşturduk. Fotoğraf albümleri bir anı olsun diye saklanmaz mı? Eve bir misafir geldiğinde gösterilmez mi? O Halde Fotoğrafları Facebook'ta en uzaktaki arkadaşınla bile kolaylıkla paylaşmak varken neden bilgisayarlarda arşivlensin ki...

Ben Facebook üzerinden oyun oynamıyorum ancak bir çok arkadaşım çiftliklerde köy özlemini giderirken, .ocuk ruhlu olanlar şeker patlan oyunlar oynayabiliyorlar. Bazı arkadaşlarım Ninja Kingdom olup etrafı kırıp döküyorlar.

MSN kapatıldı ve Facebook Messenger hayatımıza daha bir yerleşti diyebiliriz. Bu yerleşmişlik varken çok uzaklardaki arkadaşlarımızla nasıl iletişim kuracağız.

Bütün bunlar Facebook hesabımızı kolay kolay kapatamayacağımızın birer göstergesidir.

Vural Egemen SARIGÖZ

10 Nisan 2014 Perşembe

Blogunuzun Trafiğini Arttıracak Yöntemler

Blog Yazarlarının en çok muzdarip olduğu ve motivasyonunun kırılmasına neden olan etkenlerden birisi de blogun trafiğidir. Başka bir deyişle blogun ziyaretçi sayısıdır. Bu makalemizde basit ancak etkili olan blogunuzun trafiğini arttıracak yöntemleri aktaracağım.

Herşeyden önce bilinmesi gereken şey, Blog Yazarlığı sabır gerektiren bir iştir. Sabrederek blogunuzda içerik üretmeye devam ederseniz başarının kendiliğinden geldiğini göreceksiniz.

Sosyal Ağları Kullanın!
Bir blogun en büyük kozlarından birisi sosyal medyadır. Blogunuza ait sosyal ağ hesapları açıp, yazdığınız her makaleyi bu hesaplarınızda paylaşınız. Ayrıca kişisel hesabınızdan da arkadaşlarınızın görebileceği şekilde paylaşımlar yapabilirsiniz. Yalnızca yeni yazdığınız yazıları değil, geriye dönük yazdığınız yazıları da belirli periyotlarda sosyal ağ hesaplarınızda paylaşarak hem ziyaretçi çeker, hem blogunuza backlink oluşturur hemde ziyaretçilerinize eski konularınızı tekrar hatırlatmış olursunuz.
Bir çok blog yazarının kullandığı basşlıca sosyal ağlar aşağıda sıralanmıştır.


  1. Facebook
  2. Twitter
  3. StumbleUpon
  4. Linkedın
  5. Google Plus
  6. Digg
  7. Technorati

İçerik Üretiminde Düzen ve Kalite!
Blogunuza eklediğiniz içeriklerin kaliteli olması gerekir. Özgünlük kalitenin başıdır. Blogunza girdiğiniz her yazının bir düzeni olsun. Günde 4-5 makale yazıp günlerce makale yazmamaktansa daha önceden hazırladığınız makaleleri günlere yayarak her güne bir makale olacak şekilde yayınlayabilirsiniz. Bu işin zahmetinden kurtulmak için daha önce ''blogger'da yazılarınızı zamanlayın'' isimli makalemi de okuyabilirsiniz.
İnsanlar blogunuza ne zaman içerik girdiğinizi bilmelidir. Örneğin Srgz Blog'da her gün bir makale yayınlarım. Makale yazamayacak kadar yoğun olduğum zamanlarda ise yukarıdaki yazıları zamanlama yazısında anlattığım yöntemi kullanırım. Eğer blogunuzda misafir yazarlar kabul ediyorsanız. Misafir yazar gününüz olsun. Örneğin her cumartesi gününü müsafir yazar günü olarak tayin edebilirsiniz. Size gelen misafir yazıları biriktirip her cumartesi yayınlamanız durumunda hafta içerisinde gelen misafir yazılarınızın da bir düzeni olmuş olur.

Tasarımınız ve Temanız!
Blogunuzu ziyaret edecek kişilerin ilk dikkat edeceği şey, temanız ve tasarımınızdır. İnsanların kolayca kullanabileceği bir  tema ile sade bir tasarım seçerseniz bu insanların sitenizden ilk intiba olarak memnun kalmasını sağlar. Temanızın sade olması sitenizin yüklenmesi açısında da önemlidir. Sitenizin hızını yavaşlatan temalardan kaçınmalısınız. Unutmayın en iyi tasarım içeriktir. İçeriğiniz kuvvetliyse kimse tasarımınızla ilgilenmeyecektir. Yavaş açılan siteleri insanlar beklemez ve o siteyi terkedip başka arama sonuçlarına yönlenirler.Sitenizin hızını PİNGDOM isimli araç sayesinde ücretsiz bir şekilde öğrenebilirsiniz.

Sosyal Paylaşım Butonları Yerleştirin!
Blogunuzda görünen yerlere sosyal ağ hesaplarınızın butonlarını koyabilirsiniz. Konu altlarına sosyal paylaşım butonları ekleyerek sitenize gelen ziyaretçilerin beğendikleri konuyu sosyal ağlarda paylaşmasını sağlayarak ziyaretçi trafiğinize katkıda bulunabilirsiniz. Ziyaretçilerinizin konularınızı paylaşması için yönlendirici tavsiye uyarılarında bulunmayı unutmayın! ''Bu konuyu beğendiyseniz arkadaşlarınızla paylaşın'' gibi bir ibare ile paylaşılmasına teşvik edebilirsiniz. Bu sayede ziyaretçilerinizin arkadaşları da sitenizi ziyaret edecektir.

E-Posta Listeleri Oluşturun!
Başka bir adı mail listeleri oluşturarak yeni yazılarınızdan mail listenizdeki haberdar ederek sitenizi ziyaret etmelerini sağlayabilirsiniz. Mail Listeleri oluşturmak için Blogger'ın feedburner hesabını kullanabileceğiniz gibi kendi oluşturacağınız bir mail listesine de yeni yazılarını toplu mail olarak gönderebilirsiniz. Her blog yazarının mutlaka e-posta listesi olmalıdır.

Trafiğinizi/ziyaretçi sayınızı arttırmak için başlıca yöntemler bunlardır, eğer sizinde ziyaretçi arttırma yöntemleri ile ilgili başka yöntemleriniz varsa yorum kısmından ileterek bu makaleye katkı sağlayabilirsiniz.

Aşağıdaki konuları da okumanızı tavsiye ederim.

Zaman Yönetimi

Ekşi sözlükte bulduğum güzel bir hikayeyi sizinle paylaşıyorum.


Yale üniversitesindeki ünlü bir time management profesörü konuyu ilk derste çok güzel bir şekilde anlatmıştır. Konuk olalım bakalım dersine neler olmuş.

Profesör derse girer. Bir elinde bir kavanoz, diğerinde ise içi taş dolu bir şeffaf torba vardır. Sessizlik sağlanınca taşları teker teker kavanoza doldurmaya başlar. Ta ki kavanoz hiç taş alamayacak duruma gelene kadar. Sonra sınıfa döner ve sorar.
-Bu kavanoz dolu mu?
Sınıfın büyük çoğunluğu "evet" diye cevap verir. Profezör kürsünün altına eğilir ve bir küçük torbanın içindeki çakıl taşlarını çıkarır. Dikkatli bir şekilde büyük taşların arasına dökmeye başlar. Büyük taşların bıraktığı boşluklar çakıl taşları ile dolar. Kavanoz daha fazla alamayacağı zaman yeniden sınıfa döner ve soruyu tekrarlar. Duruma uyanan sınıf bu sefer "hayır" der. Profesör masanın altına eğilir ve bir kova kum çıkarır. Bunu da dikkatli bir şekilde kavanoz daha alamayıncaya kadar doldurur. yine sınıfa döner ve sorar. Sınıf coşmuştur "hayır" nidaları yükselir. Profesör bu defa masanın altından bir sürahi su alır ve onu da kavanoza boşaltır. sonra sınıfa döner:
-Bugünlük dersimiz bu kadar. Ne öğrendiniz?
Kimse cevap vermek istemez. Önlerden biri atılır:
-Ne kadar yoğun olursak olalım zaman yaratmak bizim elimizdedir.
-Yanlış. eğer önce büyük taşları koymazsanız daha sonra onlara yer kalmaz.

***

Evet arkadaşlar şimdi ne diyeceğimi muhtemelen sezmişsinizdir ama yine de son noktayı koyayım. Lisede normal bir gün, henüz başınızda üniversite sınavı belası yok. Ama yarına bir ay önce verilen performans ödevini yetiştirmeniz gerek. Okuldan geldiğiniz gibi başlarsanız (diyelim saat 4) yatma vaktinize kadar (diyelim 12) yetişir gibi gözüküyor değil mi? 

Ama muhtemelen hepimizin düştüğü hata "Biraz oyun oynayayım sonra başlarım." diyip ödeve akşam başlamak, dolayısıyla uykusuz kalarak yapmak hatta hiç yapamamak. Bunu hepimiz bir kere yapmışızdır lisede eminim. Ödev değildir de sınavdır. Akşama kadar oyun oynadıktan veya başka herhangi bir işle uğraştıktan "Yahu bu sınava bu zamana kadar çalışmadım bu gece çalışsam ne olur?" diyip de battı balık yan gider misali oynamaya devam etmişizdir. True story.

Heh işte, yukarıda düştüğünüz hata bu sene basit bir performans ödevi veya okul yazılısından daha fazlasına mal olabilir. Seneye kalmaya çoktan karar vermiş olsanız da olmasa da, başarılı olsanız da çekmeyi umut etseniz de artık üniversiteye gidene kadar olan zamanın bir telafisi yok.  En büyük taşları bu dönemde koyacaksınız bardağa. Geleceğinizin yapıtaşları olacak bunlar. O yüzden silkinin ve kendinize gelin. Hikayedeki gibi "Önce oyunumu oynayayım/dizimi izleyeyim sonra ders çalışırım değil, bütün gün ders çalışayım, iyi çalışmışsan gece kendimi mükâfatlandırırım." şeklinde düşünmelisiniz en fazla. Haydi kolay gele.

9 Nisan 2014 Çarşamba

Hüseyin Sözlü'ye Mektup!

Bu mektup gönderilememiş, pulu yapıştırılmamış ve ilgili kişinin nazarında tüm kamuoyuna ithafen yazılmış bir gönderidir.

Sayın Hüseyin Sözlü,
30 Mart 2014 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandınız. Bir çok Adana'lının teveccühü ile birlikte başkanlık koltuğuna oturma şerefine eriştiniz. Sizin 30 Mart seçimlerinin esamesi okunmazdan en az 2 yıl önce çalışmalar başladığınızı, köy, kaza, belde, ilçe demeden dolaşıp millet ile beraber olduğunuzu biliyorum.

AKP iktidarına karşı kazandığınız zaferi tarihimizden örneklere benzetiyorum. Az kişi ile kalabalık ordulara karşı kazanılmış, kısıtlı imkanlara karşın, donanımlı orduları dize getirmiş atalarımızın zaferine benzer bir galibiyete imza attınız. Mevcut iktidar, devletin her türlü imkanlarını kullanarak yürüttüğü seçim kampanyalarına karşılık siz Adanalı'lara karşı olan samimiyetiniz ile mukavemet ettiniz.

Bu mektubu size yazmamdaki amaç, üzerinizdeki sorumluluğu bir Adanalı olarak hatırlatmak ve ziyadesiyle Adanalı hemşehrilerinize ne gibi hizmetler yapmanız gerektiği hakkında size fikir vermektir.

İşinizin hiç kolay olmadığını ve bundan sonra da kolay olmayacağını belirtmek isterim.

Mevcut AKP iktidarının size ne gibi zorluklar çıkaracağını ''İzmir'de Binali Bey kazanmazsa İzmir'e hizmet gelmez'' diyerek İzmir nazarında tüm Türkiye'yi tehdit eden bir başbakandan biliyoruz.

Belki ödenekleriniz geç gönderilecek, belki devletin kurumlarından alacağınız proje destekleri başvuru aşamasından öteye gidemeyecektir. Ancak şunu bilmelisiniz ki Adana'lılar samimiyeti ve fedakarlığı paradan da, maddiyattan da üstün tutarlar.

Siz samimiyet ile çıktığınız yolunuzu yine samimiyet çiçekleri ile süsleyip emin adımlarla ilerlemelisiniz.

Adanalı Nasıl Bir Hizmet İster?
Seçim kampanyaları dahilinde bastırdığınız proje tanıtım kitapçığınızı inceledim. Kitapçıkta bir çok projeye yer vermişsiniz. Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, kitapçıkta yer alan projelerden bir çoğunun hayata geçirilmesinin zor olduğunu düşünüyorum. Hatta aralarında imkansız olanları da mevcut diyebilirim. Maalesef Adana'nın coğrafi yapısı Autocad ve Photoshop programları ile çizilmiş binalara,yapılara veya tesislere müsait değildir.

Size aşağıda sıralayacağım önerileri dikkate almanızı ve bu önerilerin gerçekleştirilmesi durumunda Adanalı'ların ne kadar mutlu olacağını idrak etmenizi istirham edeceğim.

Seyhan Nehri
Bir çok kente nasip olmamış bir nehir Adana'nın tam ortasından geçmektedir. Maalesef daha önceki belediye başkanlarının pısırık projeleri Seyhan Nehri'nin Adana'ya cazibe katmadığı ortadadır. Seyhan Nehri'nin kıyı boyları düzenlenerek Adana'lının ailesi ile birlikte vakit geçirebileceği, hafta sonlarını şenlendirebileceği mekanlar silsilesi haline getirebilirsiniz.

Adana Otogarı
Projeleriniz arasında da yer alan bir sorundur. Adana'ya yakışan bir otogar ile Adana'lıya hizmet edebilirsiniz. Daha kolay ulaşılan, daha nezih ve daha popüler yapısıyla yeniden inşa edilecek yada yeniden tasarlanacak bir terminal Adana'lıların işlerini kolaylıştıracağı gibi gönüllerini de fethedecektir.

Ücretsiz İnternet
Ulaştırma Bakanlığı'nın BEN projesini duymuşsunuzdur. Bilgiye Erişim Noktası adı altında çarşı,pazar,otogar,havalimanı gibi noktalara konulacak kiokslarla insanların ücretsiz bir şekilde internete erişmesi sağlanacak diyorlar ancak ben Twitter,Youtube gibi sosyal ağları kapatan bir iktidar döneminde böyle bir erişimin sağlanabileceğine inanmıyorum. Siz Adanalı'nın ilk başlarda çarşı,pazar,havalimanı,otogar gibi mekanlarda ücretsiz internet kullanmasına olanak sağlayarak eşsiz bir hizmet sunmuş olursunuz. İlerleyen zamanlarda bu ücretsiz internet erişimini tüm Adanalı'ların evine kadar ulaştırarak yalnızca Adana'nın değil Türkiye'nin tarihine geçer ve diğer belediye başkanlarına örnek teşkil edersiniz.

Metro Sorunu
Adana'nın kanayan yaralarından birisi olan metro siz ve ekibiniz tarafından çözülebilir. Yapımı,inşaatı yıllar süren ve sonunda küçük bir hat üzerine kurulan metro Adana'nın merkezi yerlerinden geçmemektedir. Örneğin, bir metro otogara,havalimanına, şehir merkezine gitmelidir. Adana Metrosu, Kozan Yolu girişinden Ruh Sağlığı hastanesine kadar gitmekte ve bu arada merkezi duraklar bulunmamaktadır. Bunun açıklaması ''bu metro Adana'lıyı delirtip Ruh Sağlığına gönderir'' demektir.

Gençlerin Fikir ve Projelerine Destek
Ülkemizde yeni yetişen gençlerin bir çok projesi, bir çok fikri var ancak bu projeler, proje aşamasından, fikir aşamasından daha öteye gidememektedir. Proje Destek Programı ile şehir gençlerinin fikirleri değerlendirilip makul olanların hayata geçirilmesi sağlanabilir. Akıl akıldan üstündür ilkesi ile bu toprağın gençlerine güvenmeliyiz. Sağlam istek,öneri,fikir ve projelerle gelen gençleri değerlendirip çalışmalarının Adana'lının hizmetine sunabilirsiniz.

Tarihimize, Türk Büyüklerine ve Irkdaşlarımıza Destek
Adana'da park ve bahçe için bir çok yer ayrılmasına rağmen geçmiş başkanlar tarafından bir çoğu boş bırakıldı. Hem seçildiğiniz parti olan MHP'nin misyonuna uygun hemde Türk Milliyetçisi kimliğinize yakışır bir projedir. Türk Büyüklerini anlatan,öğreten ve yadeden bir park projesi, tarihimizi gençlerimize aktarmak adına yapılacak anıt projesi ve Çin zulmünden tükenip bitmek üzere gelmiş Doğu Türkistan'lı, Uygur ırkdaşlarımıza destek amaçlı ve bu zulümlerden gençlerimizin/halkımızın bilgilenmesi noktasında bilgi parkları yapmanızı rica ediyorum.

Adana'lılar çılgın değil, samimi ve fedakar projeler beklemektedir. Hakkınızda bir çok şey söylenmektedir. Seveniniz olduğu kadar sevmeyeniniz de vardır lakin seçim sonuçları göstermiştir ki seveniniz sevmeyeninizden çoktur.

Adana'lı size sahip çıktı lütfen sizde Adana'lıya sahip çıkın!

Çetrefilli tuzaklardan geçen ülkemiz , AKP iktidarının sömürgesinde olan tersanelerimiz sizin nezdinizde zihniyetinize sahip tüm milliyetçilere emanettir.

Adana, tarihinde bir çok mücadeleye, bir çok mucizeye şahitlik etmiştir. Bir çok olmazların altında Adana imzasını görmemiz mümkündür.

Rahmetli Alparslan Türkeş'i MHP'nin tek milletvekili olarak meclise göndererek bu şehrin ne kadar milliyetçi fikre sahip çıktığı anlaşılmaktadır.

Belediye başkanlığınızın önce Adana'mıza sonra şahsınıza hayırlar getirmesini dilerim.

Vural Egemen SARIGÖZ

Mobil bankacılık ile en yakın şube cebinizde


Çok uzun bir zaman olmadı. Bundan birkç yıl öncesine kadar internet bankacılığı hayatımızı ne kadar da kolaylaştırıyor diye düşünüyorduk. Oysa şimdi akıllı telefonların yaygınlaşması ve gsm teknolojisindeki gelişmelerle birlikte mobil bankacılık hayatımıza girmiş durumda. İnternet bankacılığı sayesinde şubeye gideyim de işlerimi halledeyim; mobil bankacılık sayesinde de eve gideyim, işe gideyim de internetin başına geçeyim derdi ortadan kalkmış durumda. 

Bankanız aklınıza geldiği an elinizin altında, parmaklarınızın ucunda.
Mobil bankacılık uygulamaları da tıpkı internet bankacılığı gibi pek çok bankacılık işlemi yapmanıza olanak tanıyor. Para gönderebiliyor, hesaplarınızı ve yatırımlarınızı yönetebiliyor, kredi kartı ve diğer faturalarınızı ödeyebiliyorsunuz. Bankadan bankaya değişmekle birlikte ajanda sayesinde ödemelerinizi takip edebiliyorsunuz. Güncel döviz kurlarını öğrenip döviz alış satışı yapabiliyorsunuz.

Bankalar müşterilerinin mobil bankacılık uygulamalarını daha çok kullanmaları için bazı teşvikler yapmakta. EFT ücreti almamak, kampanya kodları vererek bazı alışveriş sitelerinde indirimli alışveriş fırsat sunmak bunlardan sadece birkaçı.

Bankalar güvenlik konusunda da oldukça titiz davranmakta. En gelişmiş güvenlik önlemlerini kullanarak müşterilerinin güvenli bir şekilde bankacılık hizmeti almasını sağlamaktalar. Mobil bankacılık hizmetlerinden faydalanmak için bankanızın uygulamasını yüklemeniz ve şifre işlemlerinizi gerçekleştirmeniz yeterli olmakta.

7 Nisan 2014 Pazartesi

Wikipedia’da YouTube Videolarını İzleyin!

Wikipedia, bilgi kaynağı açısından internetin en yüklü mecrasıdır. Google desteği ile her geçen gün büyümeye devam eden Wikipedia, Chrome tarayıcısı için geliştirilen bir eklenti ile daha kullanılabilir , daha faydalı bir hale geldi diyebilirim.

Wikitube ismi verilen tarayıcı eklentisi ile Wikipedia'da okuduğunuz/araştırdığınız bir konunu yanında o konu ile alakalı youtube videolarını da görebiliyorsunuz. Youtube'un en geniş video arşivine sahip olduğu düşünülürse oldukça faydalı ve kullanışlı bir eklenti diyebiliriz.

Daha önceleri bu gibi işlemleri yapmak için başlı başına birer yazılım kullanmak gerekiyorken artık tarayıcı eklentileri ile daha hızlı ve kolay yapabiliyoruz.

Wikitube eklentisi sayesinde okuduğunuz makale ilgili ayrı bir video araması yapmanıza gerek kalmadan, makale içeriğinde 3 adet videoyu size öneriyor ve makale sayfasından ayrılmadan Wikipedia üzerinden videoları izleyebiliyorsunuz.

Eğer bir Google Chrome kullanıcısıysanız mutlaka edinmeniz gereken eklentilerden birisi olduğunu söylebilirim.

Google Chrome için geliştirilen Chrome Wikitube eklentisini buraya tıklayarak indirebilirsiniz.

Kurulumu oldukça basittir. Yukarıdaki indirme linkine tıklayıp yükle butonuna basınız, tarayıcınız eklentiyi otomatik olarak yükleyip çalışır hale getirecektir.

Facebook'ta Ücretsiz Sesli Görüşme Başladı!

Facebook Messsenger için eklenen yeni özellik ile artık arkadaşlarımız ile sesli görüşmeler yapabileceğiz. Üstelik ücretsiz bir şekilde! Facebook, bu uygulamayı daha önce ABD ve Kanada'da başlatmıştı geçtiğimiz günlerde tüm kullanıcıların hizmetine sunuldu. Facebook Messenger'ın Android ve İOS güncellemeleri ile birlikte gelen sesli görüşme özelliği yalnızca mobil versiyonlarda kullanılabilecek.

Facebook arkadaşlarınız ile Facebook Messenger üzerinden ücretsiz sesli görüşme yapabilmek için Wİ-Fİ ağına bağlı olmanız gerekiyor. Hücresel Veri (operatör interneti) ile sesli görüşme yapılamayacak. Sesli görüşme yapabilmek için görüşme yapacak kişilerin en son Facebook Messenger sürümünü kullanması gerekiyor.

Facebook bu hamlesi ile yeni yeni piyasaya giren Viber,Tango,Line vs... gibi uygulamaların önünü kesmeyi amaçlıyor olabilir.

Facebook'un yeni uygulaması olan Ücretsiz Sesli görüşme ile ilgili fikirlerinizi yorumlar kısmından belirtebilirsiniz.

6 Nisan 2014 Pazar

YGS Bitti. Ya Şimdi? (Çekecekler Gelsin)

Yazıya başlamadan önce not: Lütfen, LÜTFEN bu yazıyla çok üst düzey bağı olmayan, kısaca tüm yorumlarınızı/sorularınızı yandaki YGS-LYS Soru Cevap resmine tıklayıp karşınıza çıkan yazıya kaydedin. Böylelikle daha kolay okuyup cevaplıyorum ve başkaları da nasiplenebiliyor yorumlarımdan.

***

Birkaç gündür yoktum, "Ayrık Matematik" isimli garip bir dersin garip bir sınavına hazırlanıyordum. Kurtuldum, şimdi buradayım.

***



YGS'den sonra çok fazla soru ve mail geldi. Açıkçası bunları bekliyordum. Geçen dönem ben de karşılaştım. Hatta ben de sordum.

"xxx. oldum, şu kadara çekme şansım nedir?"

Şimdi bunların arasında gerçekten başarılı olan arkadaşlar var, başarılarında emek sahibiysem ne mutlu bana, başarılı olabilecek arkadaşlar var, sınav bir yarış olduğundan ve illa birilerinin arkalara düşmesi gerektiğinden hayal kırıklığına uğramış arkadaşlar var. Hepsine elimden geldiğince cevap verdim. Şimdi cevaplarımı biraz genelleyerek yazmak istiyorum.

(Her grup için özel olarak yazdım ama diğer grupların yazılarını okuyup işe yarar şeyler bulabilirsiniz belki. Ya da durun ben o kısımları direkt kopyala yapıştır yapayım.)

*

Önce bütün gruplara iletmek istediğim bir mesaj var. Sürekli yazdığım bir mesaj. Bu işin normali "Her gün tüm gün çalışmaktır." Yalnız bir gün tüm gün çalışamadıysanız (ki o gün kayıptır) en azından "Her gün" kısmını uygulayın, kendinize ilke edinin. Bir gün bile kaçırırsanız tembelleşmeye başlıyorsunuz. Test edildi onaylandı. Bir gün kaçırdınız, ikinci gün canınız istemedi. Bu böyle sürer ve bir bakmışsın bir hafta gitmiş. O bir haftada tüm gün / okul dershanesiz 10 saat diyelim hadi buna, çalışsaydınız 70 saat çalışmış olacaktınız. 70 saat YGS'de başarılı da olsanız başarısız da olsanız hayatınızın herhangi bir zamanındaki sınav için büyük bir katkı sağlar. Hadi tüm gün çalışamadınız, 3 gün tembellik ettiniz 3 saat çalıştınız, 4 gün gayret gösterdiniz 6 saat çalıştınız. (Okul, dershane olmadan) 33 saat eder. 33 saat demek tüm lysnin 170 dakika olduğunu göz önünde bulundurursak 11 x 5 = 55 deneme eder. 55 deneme ha vışşşş.

Fakat, hiç çalışmazsanız elde edeceğiniz koca bir 0. Ve bu 1 haftanın iki buçuk ay içerisindeki bir hafta olacağını unutmayın. İki buçuk ay sonra sınav var.

Aşağıda paylaşacağım ama yine de şu yazıma göz atmanızda fayda var:

http://azimliyazar.blogspot.com.tr/2013/08/mezunlarn-basar-hikayeleri-ve.html

***

Başarılı arkadaşlar;

Tebrikler. Açıkçası YGS'de iyi bir derece alıp da LYS'de hezimete uğrayıp istediğinden çok kötü bir okula giden fazla arkadaşım yok. O yüzden bence kendinizi güvende hissedin. Birkaç tane düşüren arkadaşımı yazayım; 400'den 1400'e düşüren var, Boğaziçi Endüstri'ye gidecekken Boğaziçi Makine'ye gitti. 9000'den 9800'e düşürüp ODTÜ Havacılık'a gidecekken 0,1 puanla orayı kaçırıp İTÜ Makine'ye giden var. Ben 1100'den 1700'e düşürüp Boğaziçi Bilgisayar yerine Bilkent Bilgisayar'a gittim. Sıra arkadaşım 5000'den 13000'e düşürüp ODTÜ Makine'ye gidecekken Hacettepe Otomativ'e gitti.

"DUR azimli yazar n'apıyorsun!? Kendinle çeliştin ve şu an paniğe kapılmış durumdayım!! :)"

Hem evet

Hem hayır

Hayır çünkü; saydığım okulların hepsi iyi okul ve bölümler. Dolayısıyla hiçbir arkadaşımın "kaybettiğine" inanmıyorum.

Ammmaaaa

Arkadaşlar kendinizi güvende hissedin dedim ama sakın sakın yaymayın.

Size yılın başında bir gerçekçi bir de nihai hedefiniz olsun demiştim. İşte o gerçekçi hedefinizi garantilediyseniz nihai hedefiniz için çalışın. Yılın başında rüya gibi gelen hedefinize artık yakınsınız! Niye biraz daha yüksek puan alıp daha iyi bir üniversitenin keyfini çıkarmayasınız?

Bir de şu var; eğer LYS'de kötü bir şeye kurban gitmezseniz ben düşüş yaşayacağınıza pek inanmıyorum. Ben düşürdüm, çünkü benim en sevdiğim dersler Türkçe, Tarih ve Felsefe idi. Türkçe'yi ful çektim, ötekilerden birer yanlış yaptım. Malesef LYS'de bana bunlar sorulmadı. Dolayısıyla yetenekli olduğum dersleri değil sonradan çalıştığım derslerle sınandım, bir miktar düşüş yaşadım. Genelde sayısalların favorisi LYS olur. Benim gibi arkadaşlar varsa boşuna paniklemesinler 1100'den 1700'e düştü ne olcak :) Hatta YGS2 1400 bilmemkaçtı MF3 1500 bilmemkaç sorun yok yani fffs.

Yine bir ammmaaaaa

Mayıs ayı yaklaşıyor. Mart nasıl kediler için özelse mayıs ayı da öğrenciler için özeldir. Nisanda gaza gelen bünye mayıs ayında pörsümeye başlar. Birilerini geçmeniz gerekiyorsa mayıs ayında geçmelisiniz. Pardon siz başarılı olanlardınız değil mi, o zaman tahtınızı korumak için 3 ayda da savunma modunda olmanız gerek.

Bakın arkadaşlar yüzdünüz yüzdünüz kuyruğuna geldiniz. Sakın bu kritik 2.5 ayda işleri batırmayın. Taktik maktik hikaye, ciddi olup kendinizi bu işe teslim ettiğinizde bu iş olur.


NOT: Başarılı olanlar için bile yüksek puan önemli, gerçekten başarılı bir üniversiteye gitmek kadar şehir ve üniversitenin fiziki özellikleri de önemli. Özellikle tıpta, kendi şehrinde okumak var, Sivas'ta okumak var. Orası uzak diye örnek verdim. Ve benim gibi batı iklimine alışmış biri için soğuk bir yer. Ve üniversitede başarıyı hedefleyen biriyseniz hem dersler hem de geçim sıkıntısı birleşince çok stresli bir hayat oluyor. Şükür ki benim böyle bir sorunum yok, Bilkent 2 kişilik beleş yurt tahsis ediyor da kurtuluyoruz. Neyse reklamları sonra yapıcam.

Şu grafikleri hatırladınız mı?




Bizim istediğimiz ikinci grafikti.

Tekrar Fatih reisten alıntı yapacaktım, ama videoyu kaldırmışlar. Neyse anlatayım olayı, spiker soruyordu "Nelerden ödün verdin?" diye. Fatih şöyle bir şey diyordu: "Valla ödün verecek fazla bir şey yoktu, bilgisayar yoktu, televizyon yoktu." Dolayısıyla size de daha önce söylediğim gibi eğer alışkanlıkları bırakamıyorsanız kökünden atın. Telefondan, bilgisayardan, televizyondan kurtulun. Özellikle bu 2.5 aylık dönemde. Kurtulun dediysek bir büyüğünüze emanet edin yani. Otokontrol yapmayın, siz rahiplik sınavına hazırlanmıyorsunuz, sabır taşı olmaya çalışmanıza gerek yok. İradenize hakim olamıyorsanız atacaksınız. Bu kadar basit. Örneğin ben League of Legends oynuyordum yılın başında. Oyunu bıraktım. Nasıl mı? Azaltmadım, direkt bıraktım. Sildim bilgisayardan. Bir daha indirip yüklemeye üşendim. Bu kadar. Ve maksimum leveldeydim de. Ama ben bunu geleceğim için bir fedakarlık olarak görüyorum. Siz de öyle görmelisiniz.

Not: Evde klima yoksa, klimalı bir kütüphanede çalışmanız size avantaj olarak geri dönebilir.

***

Çekecek arkadaşlar;

YGS sonucu geldi, hedefinizden uzaksınız ama başarılı bir LYS ile hedefinize varabilirsiniz. Ben bu arkadaşları bu şekilde tanımlıyorum.

Daha önce geçen yıl puanların neden düştüğüyle ilgili bir açıklama yapmıştır. Şuradan okuyabilirsiniz. Bu yazımda da söylediğim gibi çevremdeki çoğu kişi "çekti". Karnesi hep 5 olan, haftanın 7 günü dershaneye giden, oldukça hırslı ve benden kat kat daha azimli olan, "SBS puanımla okula sonuncu geldim, birinci çıkacağım" diyen ve gerçekten de 4 yıl sonunda birinci çıkan bir arkadaşım (kız) YGS'de hezimete uğrayıp 10 bininci olmuştu. Kızın hedefi ODTÜ EE idi. LYS ile sırasını 2800'e çekti, ve okul birincisi kontenjanıyla hedefine varmış oldu. (Bu kontenjan da haksızlığın daniskasıdır ama neyse en azından böyle şanssız bir arkadaşımı mutlu sona ulaştırmış oldu.)

Peki ben bunu 2013 LYS'nin zor olmasına bağladım, kolay bir sınavda bunun yaşanması imkansız mı?

Hayır değil.

Malesef vize haftasındayken işsiz gibi derin araştırmalar yapıp kim ne kadar çekmiş onu paylaşmayacağım, size de böyle şeylerle uğraşmanızı önermem. İnsanların YGS'de hatalarını LYS'de örtebildikleri inkar edilemez bir gerçek arkadaşlar. Sadece bir, ama net olan bir örnek vereceğim - bu örnek zamanında beni tatmin etmişti umarım sizi de tatmin eder - 2012 LYS'de bir arkadaşım 8000'den 1400'e çekti ve Çapa Tıp'a girdi. (Bu isme de hep gülmüşümdür çapa tıpa :D) Şunu bilmelisiniz ki 8000'den 1400'e çekmek kolay değildir çünkü 8000. kişiyle 1400. kişinin puan farkı atıyorum 30 ise 30000. ile 24400. kişinin arasındaki 15 filandır.  Arada yine 5600 kişi var ama puan farkı daha düşük. Ki aradaki TM sayısı da daha fazla, onlar otomatikman aradan çekiliyor. Bu yüzden diyorum ya LYS'de çekmek bir gerçek diye.

Ve bakın verdiğim bu iki örnek fen lisesinden insanlar değil. Bursa'da kaliteli ama o kadar da süper olmayan bir Anadolu lisesi. Ki ben senenin başında "Yahu bizim okuldan benim istediğim bölüme girebilecek kişi 3-4. Benim de okulda 3-4. filan olmam gerekir. Ama karne ortalamasıyla 10. filanım. Ki ortalamamı sözel dersler ve yabancı diller şişiriyor, bunları çıkarsan helalinden bir 20'ye düşerim." diyordum. Ama durum öyle olmadı. Hem okulumdaki öğrenciler geçen seneden daha başarılı oldu hem de ben okuldaki notlarımdan bağımsız bir başarıya imza attım. Hayır burada amacım kendimi övmek değil, başarının okuldan bağımsız olduğunu göstermek.

VEEE İŞTE ASIL SORUYA GELELİM: ÇEKMEK İÇİN NE LAZIM?

Sihirli cevap:

Hiçbir şey lazım değil arkadaşlar.

Yani mezuna kalıp üstün bir başarı yakalamış birinden bir ton güzel ve etkileyici söz duyarsınız ama YGS hezimetini LYS ile doldurmuş birinden kayda değer bir şey duyamassınız. Duyabileceğiniz söz "YGS'de heyecanlandım LYS'de böyle bir sorun olmadı.", "YGS'den önce uyuyamadım.", "YGS'den önce çiğköfte yedim." Ben YGS adamı değildim LYS adamıydım. gibi laflar olur. "Benim YGS'm normalden iyiydi, ben çekemeyecek miyim yani?" şeklinde düşünen (ki sanmıyorum varolacağını) biri varsa öyle bir şey yok, aslında siz potansiyelinizin farkında değilsiniz derim. Ki inanın hiçbirinizin YGS'si iyi değildir. Bunu asla kabul edemezsiniz, kabul etmemelisiniz de. Bu YGS'nin doğasında var çünkü. Bunu okuyan herkes YGS'ye girmiştir diye tahmin ediyorum bu yüzden detayları es geçiyorum. :)

Hiçbir şey lazım değilse ne lazım? 

Çalışmak lazım arkadaşlar. Çalışacaksınız bol bol. 2.5 ayınız var bunu hapis hayatı olarak göreceksiniz. Yukarıdaki başarılı arkadaşlara yazdıklarımı aynen size de kopyalayayım:

Mayıs ayı yaklaşıyor. Mart nasıl kediler için özelse mayıs ayı da öğrenciler için özeldir. Nisanda gaza gelen bünye mayıs ayında pörsümeye başlar. Birilerini geçmeniz gerekiyorsa mayıs ayında geçmelisiniz. 

Bakın arkadaşlar yüzdünüz yüzdünüz kuyruğuna geldiniz. Sakın bu kritik 2.5 ayda işleri batırmayın. Taktik maktik hikaye, ciddi olup kendinizi bu işe teslim ettiğinizde bu iş olur.


Şu grafikleri hatırladınız mı?




Bizim istediğimiz ikinci grafikti.

Tekrar Fatih reisten alıntı yapacaktım, ama videoyu kaldırmışlar. Neyse anlatayım olayı, spiker soruyordu "Nelerden ödün verdin?" diye. Fatih şöyle bir şey diyordu: "Valla ödün verecek fazla bir şey yoktu, bilgisayar yoktu, televizyon yoktu." Dolayısıyla size de daha önce söylediğim gibi eğer alışkanlıkları bırakamıyorsanız kökünden atın. Telefondan, bilgisayardan, televizyondan kurtulun. Özellikle bu 2.5 aylık dönemde. Kurtulun dediysek bir büyüğünüze emanet edin yani. Otokontrol yapmayın, siz rahiplik sınavına hazırlanmıyorsunuz, sabır taşı olmaya çalışmanıza gerek yok. İradenize hakim olamıyorsanız atacaksınız. Bu kadar basit. Örneğin ben League of Legends oynuyordum yılın başında. Oyunu bıraktım. Nasıl mı? Azaltmadım, direkt bıraktım. Sildim bilgisayardan. Bir daha indirip yüklemeye üşendim. Bu kadar. Ve maksimum leveldeydim de. Ama ben bunu geleceğim için bir fedakarlık olarak görüyorum. Siz de öyle görmelisiniz.

Not: Evde klima yoksa, klimalı bir kütüphanede çalışmanız size avantaj olarak geri dönebilir.

Gerçekten de şu 2.5 ayı hakkıyla değerlendiren kişi çeker. İnanın bana. 

Her gün, tüm gün ;)

Not: Durun inandıramadım, alın size 32 binden 14 bin: http://forum.donanimhaber.com/m_78076292/tm.htm

***

Bahtsız bedevilere gelelim.

İki yüz bininciyim. On bine çekmem imkansız mı? Söylerken bile inanamıyor insan. Ummadığınız bir sonuç elde ettiniz peki şimdi ne yapmak lazım, bırakıp gitmek mi?

Eğer ummadığınız bir sonuç elde ettiğinizi düşünüyorsanız ve bu sonuç YGS'de çektiğiniz bir baş ağrısı veya gripten meydana gelmediyse veya dışarıda leş köpekleri bağıra bağıra eylem yapmasından dolayı oluşan dikkat dağınıklığından olmadıysa, öncelikle itiraf etmelisiniz ki siz (kısmen de olsa) sınavın gereklerini yerine getiremediniz. 

LYS'de başarılı olabilir misiniz? Bence EVET. Seneye kalsanız başarılı olabilir misiniz? Bence EVET.

Peki bu başarı için gerekeni yapacak mısınız? Bence, bu sorunun yanıtı bende değil. 

Bakın yapabilir misiniz demiyorum, yapacak mısınız diyorum. Yapıp yapmamak size kalmış çünkü. Her ne kadar kitabını tasvip etmesem de piyasada sınavın sallanarak bile kazanabileceğini iddia eden bir yazar. Böylesine iki paralık bir sınavı savunup "Ben Yapamam" demeyin. Çünkü "Ben yapmam."'a çıkıyor o laf.

Ben 12.sınıfa kadar fizikten 5 alamadım. Bırak 5'i en kolay sınavda bile aldığım en yüksek not 80. Bakın belki bu not size başarı gibi görünebilir ne de olsa fizik zor bir ders ama benim için başarı değildi. Ben işin köküne indim, videolardan çalışıp neyin mantığını kavrayamamışım neyi kavramışım gördüm, ki bunların arasında ilkokuldan gelen eksikler de vardı. Sonra hocalarıma da aynı bu şekilde yaklaştım, anlamadığım soruların mantığını bana kavratmalarını salladım. Soru çözdürüp göndertmedim hocaları. Buradan kastettiğim şey şu, 0'dan kendini geliştirerek kazanılıyor bu sınav, mekanikleşip test çözerek değil.

Ben bu şekilde ummadığı bir sonuç alan ve "Nereye kadar çekebilirim?", "Gerçekçi ol sence çekebilir miyim?", "Çok üzgünüm ne yapmam lazım?" tarzı sorulara hep aynı cevabı verdim.

Bu cevabı vermemdeki birinci etken buraya gelen okuyucularımın hepsinin okumak istediğini ve dolayısıyla sınavı kazanmak için çabaladığını bilmem. İkinci etken ise herkesin iyi bir üniversite kazanabileceğine inanmam. Çünkü kendim de gördüm ki çalışınca oluyor.

Pekiiiii, YGS'de malup durumuna düştük bir kere, ne yapmak lazım?

Herkese verdiğim cevap şu;

Madem yüksek ihtimal yeniden başlayacaksınız, o zaman işe ön hazırlık yaparak başlayın. Ön hazırlık yaparken şartları değerlendirin. Şu anda YGS'ye bir yıl kadar süre var. Peki LYS'ye ne kadar süre var? İki buçuk ay! Hayattaki sıraya göre gidin ve LYS'ye girin.

LYS'den önceki iki buçuk ay YGS'de hiçbir şey olmamış gibi davranın. Çalışın! Sanki YGS'de umduğunuzu bulmuşsunuz gibi çalışın. YGS'yi unutun direkt.

LYS'ye girin. Çekeceğiniz kadar çekin.

Bunun size sağlayacağı yararlar:

1- İlk defa YGS-LYS tecrübesi yaşıyorsanız Nisan-Mayıs ayı nasıl değerlendirilir bu konuda tecrübeleriniz olacak.

2- LYS'ye çalışmış olarak girerseniz, çalışmış olarak girdiğiniz bir LYS tecrübeniz olacak. Sallamadan girerseniz seneye "E ben geçen sene LYS'ye girdim. Böyle böyle oldu ama çalışmamıştım ki şimdi çalıştım nasıl olacağını bilemem." diyeceksiniz.

3- Hafızanız sandığınızdan daha da güçlü. Bu 2.5 ayda çalışacaklarınız işinize yaracak.

Hattaaa, tüm konuları bitirmiş olacaksınız ve önümüzdeki sene ağırlığı denemelere verebilme şansını yakalayacaksınız. Unutmayın sınav deneme çözerek kazanılır.

4- YGS'de kötü yaptınız, seneye kalmanız çok olası gibi. Siz bu işi başarabileceğinize inanıyorsunuz. Peki çevrenizdekiler size inanıyor mu? Onları nasıl inandırabilirsiniz? Tabii ki LYS'de çekerek.

LYS'ye çalışıp her ne kadar tercih yapmayacak olsanız bile elinizden geldiğince çekerseniz en azından "Ben şunu başardım. Daha fazlasını başarabilirim." demek için elinizde bir belge olacak. Sadece çevrenizdekiler için değil, kendiniz için de yapın bunu.

5- Bu strese bir yıl daha katlanamam diyip tercih yapma ihtimaliniz var. LYS'de çekip de daha önce hedeflemediğiniz ama tanıdıklar vasıtasıyla bilgi edinip size uygun olduğuna kanaat getirdiğiniz bir bölümü de yazabilirsiniz yıl sonunda.

6- Sayısalda zor da, TM ve Sözelde YGS'de ne kadar geri düşseniz bile toparlama ihtimaliniz oldukça fazla bunu da unutmayın.

Ve yazının olmazsa olmazı: 

http://azimliyazar.blogspot.com.tr/2013/08/mezunlarn-basar-hikayeleri-ve.html

Ayriyetten, geçen yıl 50 bininci olan (tam sırasını hatırlamıyorum gerçi), yukarıda söylediğim gibi iyi bir mühendislik hedefleyen ama bu hedefine varamayacağını görünce bölüm araştırıp en sonunda Bilkent Matematik yazan bir arkadaşım var. Niye Bilkent Matematik yazdı, çünkü eskiden burslarla desteklenen, ilk 3 bini alan bu bölüm burs olayı kalkınca ve temel bilimler de ele ayağa düşünce Bilkent Matematik tam burslu olarak bile 80 bini gördü. Arkadaş da bu "bug"dan yararlandı. Sonra bu sene öylesine sınava girdi. Hiç çalışmadığı halde tuttu 30 bininci oldu :) İşte bu YGS böyle bir şey arkadaşlar.

Not2: Babama "Baba ya şurayı şurayı kazanamassam?" diye her soruşumda babamın verdiği "Ne olacak oğlum seneye kazanırsın." oldu. Hiçbir zaman birbirimizle işler garantiymiş gibi konuşmadık. Sınav her yıl var, dolayısıyla üniversiteye girmek için her yıl şansınız var. Ölüm yok işin ucunda. Siz gönlünüzü ferah tutun.

***

Umarım yararlı bir yazı olmuştur, iyi çalışmalar.