Her paragrafın tek bir konu üzerinde durduğunu ve bir anadüşünce etrafında döndüğünü söylemiştik. Paragrafta bunun dışında, anadüşüncenin daha iyi açıklanmasını sağlayan, onu daha belirgin hale getiren, işlediği konunun sınırlarını çizen düşünceler de vardır. Bu düşüncelere de paragrafın yardımcı düşünceleri denir. Bir paragrafta anadüşünce bir tane iken yardımcı düşünce sayısı birden fazla olabilir.
Yardımcı düşünceyle ilgili sorular çoğu zaman olumsuz biçimdedir.
gibi sorular hep yardımcı düşünceleri sormaktadır. Bir parça üzerinde yardımcı düşünceleri inceleyelim.
Öncelikle yapılması gereken sakin olmaktan. Ondan sonra açıkçası benim kullandığım birden fazla taktik hiç "şunu yapmalıyım." diye şartlamadım kafamı. O yüzden size yapabileceklerinizi söylüyorum.
İlk cümleyi okuyoruz, cümlenin sonunu parmakla kapıyoruz. Anahtar kelime olabileceğini düşündüğümüz ifadeleri işaretliyoruz veya direkt işaretlemeden şıklarla karşılaştırıyoruz. Benzer şıkkın yanına tik atıyoruz. Bu işlemi cümle cümle uyguluyoruz. (Bazı cümlelerin karşılığı şıklarda olmayabilir dikkatli olun.) Değinilmediği kesin olan şıkkı işaretliyoruz.
2013'ten sorular:
34. Öykülerinde ağırlıklı olarak eski ile bağlarını koparmış, yeni ile de uyum sağlayamamış bireyin, toplum içinde yalnızlaşmasını ve bir çöküşe doğru yol alışını anlatır. Bu, bir anlamda topluma yabancılaşmış bireylerin kaçınılmaz yazgısıdır. Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler, ahlaki özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler de bu boşlukları dolduramamıştır. Böylece toplumsal yapıda artık hiçbir şeyi yerinde bulamayan birey, hastalıklı bir hâlde "ortalıkta dönüp durmaktadır". Bu yabancılaşmaya kimi bireyler çeşitli başkaldırı yöntemleriyle karşı durmaya çalışırlar. Ama bu karşı koyuşlar, kişiyi, yanlış işleyen toplumsal yapı içinde ezilmekten kurtaramaz. Birey, dramatik bir kurban olarak olumsuz şartlarda yaşamanın bedelini ağır bir şekilde öder.
Bu parçada tanıtılan yazar ve öykü kişileri ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Çoğunlukla çevresinden ve değerlerinden kopmuş olan bireyin tek başına kalışını işlemiştir.
B) Toplumla uzlaşamayan, çatışma hâlinde olan kişilere yer vermiştir.
C) Sahip oldukları değerler için mücadele etmek yerine olup biteni uzaktan izlemeyi yeğleyen kişileri anlatmıştır.
D) Toplumda ortaya çıkan yeni değerler bireyler açısından eskileri kadar işlevsel olamamıştır.
E) Aile kurumunun geçirdiği sarsıntıları ele almıştır.
Soru metnini okudum hangisi söylenemez diyor, demekki yardım düşüncelere sahip bir paragraf. Amelelik başlasın :))
İlk cümleye bakın.
Öykülerinde ağırlıklı olarak eski ile bağlarını koparmış, yeni ile de uyum sağlayamamış bireyin, toplum içinde yalnızlaşmasını ve bir çöküşe doğru yol alışını anlatır.
Öyküde bir adam var. Eski ile bağı kopuk bunun - yeni ile de alakası yok. Yalnızlaşmış.
Şimdi bir de A şıkkına bakın. Cümleler biribirlyle aynı, değil mi :)
Bu, bir anlamda topluma yabancılaşmış bireylerin kaçınılmaz yazgısıdır.
İkinci cümle de ilk cümleyi destekliyor, ilk cümlede adamların neden yalnız olduğundan bahsetmiş, ikinci cümlede de bu tür adamların zaten genelde yalnız olduğunu "kaçınılmaz yazgı" diyerek belirtmiş. B şıkkı da açıkça ilk ve ikinci cümleyi doğruluyor.
Şimdi üçüncü ve dördüncü cümleler biraz uzun ve anlaması zor, çünkü burada yazar tabiri caizse ağzındaki baklayıp çıkarıyor.
Üçüncü cümleyi çok dikkatli okuyun çünkü bu cümle bir değil şıkkı birden karşılıyor. Dördüncü cümle ise üçüncü cümledeki olayın sonucu, destek açısından yazılmış.
Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler, ahlaki özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler de bu boşlukları dolduramamıştır.
Bakın ne diyor, .... özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler yeterli olmamış.
Şimdi D şıkkına bakıyoruz:
D) Toplumda ortaya çıkan yeni değerler bireyler açısından eskileri kadar işlevsel olamamıştır.
bunların yerini alması düşünülen şeyler = ortaya çıkan yeni değerler
O şeyler neyin yerini alıyor? Ahlaki özellikler! Ahlaki özellikler nedir? Toplumsal değer! Vay anasını amma kelime oyunu yapmış ÖSYM :)
Boşlukları dolduramamak = Yeterli olmamak = İşlevsel olmamak. Bunlar da aynı kapı.
Bu yazının ikinci kısmı D şıkkını gayet iyi karşıladı. Tik.
E) Aile kurumunun geçirdiği sarsıntıları ele almıştır.
Ben sınavda bu şık ile C şıkkı ile arasında kalmıştım ama şimdi görüyorum ki gene saçma bir ikilem.
Bakın üçüncü cümlenin ilk yarısına:
Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler, ahlaki özellikler kaybolmuş, bunların yerini alması düşünülen şeyler de bu boşlukları dolduramamıştır.
Toplumu, aileyi ayakta tutan iç dinamikler kaybolmuş. Ben sınavda hata yaptım, burada vurgu ahlaki özellikler de deyip aile kelimesini es geçtim. Hep size diyorum ya anahtar kelimelerin altını çizin diye. İşte burada "aile" anahtar kelime. Aile kelimesini görün "ailenin geçirdiği sanırtılar" ile "aileyi ayakta tutan iç dinamiklerin kaybolması" birbiriyle ne kadar eş anlamlı, üzerinde çok fazla kafa patlatmanıza gerek yok. Uzaktan yakın gibi gözüküyor ve aile anahtar kelimesi geçiyor. Buna da bir tik.
Eğer bu son açıklamam sizi tatmin etmediyse emin olmak için C şıkkına bakabilir. Tabii önce kaldığımız yerden devam edelim ve son cümlelere göz atalım.
Bu yabancılaşmaya kimi bireyler çeşitli başkaldırı yöntemleriyle karşı durmaya çalışırlar. Ama bu karşı koyuşlar, kişiyi, yanlış işleyen toplumsal yapı içinde ezilmekten kurtaramaz. Birey, dramatik bir kurban olarak olumsuz şartlarda yaşamanın bedelini ağır bir şekilde öder.
Kimi bireyler başkaldırırmış. Sonra da kafasına sopayı yermiş. Cümlenin özeti bu.
C) Sahip oldukları değerler için mücadele etmek yerine olup biteni uzaktan izlemeyi yeğleyen kişileri anlatmıştır.
Fakat C şıkkına bakarsak cümlede anlatılan kişilerle yazarın anlattığı kişiler tamamen zıt karakterler. Biri başkaldırıyor, diğeri izliyor.
Cevap çok açıkça C
Ne kadar kolay değil mi? Halbuki bu sınavın en zor sorularından biriydi. Nedir bu soruyu veya tüm sınavı zor yapan şey?
Türkçeden başlıyorsunuz, paragrafı gevşete gevşete yaya yaya okuyorsunuz. Şıklara bakıyorsunuz. Unuttuğunuz için paragrafa bir daha bakıyorsunuz. Sonra şıklarla paragraf arasında mekik dokuyorsunuz. Türkçeyi geçtiğinizde 60 dakika geçtiğini farkediyorsunuz. Diğer dersler de batık oluyor.
Veya Türkçeyi son 70 dakikada yapacaksınız. Okuyorsunuz paragrafı anlamıyorsunuz panikten, şıklara bakıyorsunuz bir yorumda bulunanmıyorsunuz, paragraf üzerinize üzerinize geliyor, midenizi bulandırıyor, baştan sağma bir karar verir bir şık işaretleyip öbür soruya geçiyorsunuz.
Bakın ikisi de ne yapacağınızı tam olarak bilmemekten kaynaklanıyor. Üzerinde düşününce bu kadar kolay olan bir soruyu sınavda kendi kendinize zorlaştırıyorsunuz. Öncelikle her zaman dediğim gibi Türkçeyi 3. olarak yapmalısınız, yani zamanınız daha dar olsun ki mecburen yapmak zorunda kalasınız. Sonra yukarıdaki adımları aynen uyguladığınız takdirde sorunun doğru cevabını ideal sürede bulabilirsiniz.
Tabii bu yazdıklarımı sadece bilmek yetmez, bu yazıyı bitirdikten sonra bir yere not alıp her sınavda uygulamalısınız.
Bakın bu da gene YGS 2013'ten Aykırı bir örnek:
32. Bayan Jean Brodie'nin Baharı adlı romanın kahramanı Bayan Brodie, İskoçya'nın ıslak, puslu, eski ve soylu şehri Edinburg'ta bir kız okulunda öğretmendir. En güzel ve en verimli yıllarını, seçtiği bir grup kız öğrenciye adayarak onları hem dönemin hem de okuldaki diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir pedagojik anlayışla eğitmeye çalışmaktadır. Sınıfını sık sık bir ağacın altına götüren, burada ders işlediklerinin düşünülmesini sağlayacak şekilde kızların kitaplarını ellerinde tutmalarını isteyen, tarih anlatması gerekirken önceki yaz yaptığı Mısır gezisini anlatan, bazen nişanlısından bahseden, bazen de kentin yoksul semtlerini tanıtan, sanatsal etkinlikleri izlemelerini sağlayan geziler düzenleyen genç bir öğretmendir Bayan Brodie.
Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi, sözü edilen öğretmenin bir özelliği olamaz?
A) Eğitimde kendine özgü yöntemler kullanan
B) Yaşamdaki kimi olguların anlatılarak değil görülüp yaşanarak öğrenileceğini düşünen
C) Yaşam gerçeklerinin farkında olan
D) Kendi yaşadığı olumsuzluklardan öğrencilerin ders çıkarmasını bekleyen
E) Öğretimin farklı ortamlarda sürdürülmesi gerektiğini düşünen
Soru metnine baktınız, ilk cümleye baktınız bir numarası yok gibi şıklara baktınız evet bir numarası yok. İkinci cümleye baktınız. Oldukça uzun bir cümle.
En güzel ve en verimli yıllarını, seçtiği bir grup kız öğrenciye adayarak onları hem dönemin hem de okuldaki diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir pedagojik anlayışla eğitmeye çalışmaktadır.
Öncelikle pedagojinin ne olduğunu bilmeniz gerekebilir, bu sizin genel kültürünüze bağlı, genel kültürü de kitap okuma geliştirir. Ben bu soruyu doğru yaptım ve pedagojinin ne olduğunu bilmiyorum =)
Şimdi öğrenelim bakalım. *
tdk.gov.tr ye girer.* Eğitim bilimiymiş arkadaşlar.
Ama vurgu orada değil. Vurgu, "diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir pedagojik anlayışla" kısmında.
Pedagoji kelimesi yerine hımhım koyup okursanız cümleyi daha kolay anlayabilirsiniz.
"diğer öğretmenlerin anlayışından farklı bir hımhım anlayışıyla." böyle daha kolay oldu.
Bakın şimdi hemen A şıkkına.
A) Eğitimde kendine özgü yöntemler kullanan
Diğer öğretmenlerden farklı olması kendi özgü/has yöntemler kullanması anlamına gelmez mi geliir. Tiki yapıştırdık A şıkkının yanına.
Buraya kadar her şey iyiydi. Hayat ne güzeldi vapurlar filan. Malesef soru burada kopuyor. Cümle cümle inceleyemiyoruz. Çünkü sadece bir cümlemiz var :(
Sınıfını sık sık bir ağacın altına götüren, burada ders işlediklerinin düşünülmesini sağlayacak şekilde kızların kitaplarını ellerinde tutmalarını isteyen, tarih anlatması gerekirken önceki yaz yaptığı Mısır gezisini anlatan, bazen nişanlısından bahseden, bazen de kentin yoksul semtlerini tanıtan, sanatsal etkinlikleri izlemelerini sağlayan geziler düzenleyen genç bir öğretmendir Bayan Brodie.
Demiştim ya artık sorular kalıptan çok düşünmeye dayalı. Düşüneceğiz burada. Ve doğru kararı vermeye çalışacağız.
B) Yaşamdaki kimi olguların anlatılarak değil görülüp yaşanarak öğrenileceğini düşünen
C) Yaşam gerçeklerinin farkında olan
D) Kendi yaşadığı olumsuzluklardan öğrencilerin ders çıkarmasını bekleyen
E) Öğretimin farklı ortamlarda sürdürülmesi gerektiğini düşünen
Bakın hocamız sınıfı ağacın altına sık sık götürüyor, yani Hababam Sınıfındaki gibi okuldan atıldıkları filan yok. Arada havadar bir yere çıksınlar diye götürüyor olabilir. Veya E şıkkındaki gibi "Öğretimin farklı ortamlarda (ağacın altı olur, çatının üstü olur, buzdolabının içi olur) sürdürülmesi gerektiğini" düşündüğü için olabilir. Düşünmeseydi niye çocukları oraya götürsün? Attık tiki E şıkkının yanında.
Geriye bu yiğidolar kaldı:
B) Yaşamdaki kimi olguların anlatılarak değil görülüp yaşanarak öğrenileceğini düşünen
C) Yaşam gerçeklerinin farkında olan
D) Kendi yaşadığı olumsuzluklardan öğrencilerin ders çıkarmasını bekleyen
Cümlenin geri kalanı:
tarih anlatması gerekirken önceki yaz yaptığı Mısır gezisini anlatan, bazen nişanlısından bahseden, bazen de kentin yoksul semtlerini tanıtan, sanatsal etkinlikleri izlemelerini sağlayan geziler düzenleyen genç bir öğretmendir Bayan Brodie.
Şimdi seçim yapma zamanı geldi.
Bakın arkadaşlar bu kişi tarih "anlatması" gerekirken çocuklara geziye meziye götürüyormuş. Gezide napılır? Görülüp yaşanılır. Bu şekilde B şıkkını da elemiş olduk, o da doğru.
Şimdi yaşam gerçekleri mi yoksa kendi yaşadığı olumsuzluklar mı? Nişanlısıyla arası bozuk olabilir, yoksul bir semtte yaşadığı için oraları tanıtıyor olabilir, o zaman D şıkkını da eledik miydiiii
BEN SİZE DEMEDİM Mİ PARÇAYI KAFAMIZA GÖRE YORUMLAMIYORUZ DİYE!!
Tamam sakinim. :D Bakın arkadaşlar öğretmenin özel hayatıyla ilgili elimizde fazla veri yok. Olumsuzluk yaşıyor mu yaşamıyor mu hiç bilmiyoruz zaten.
Fakat şu var ki yoksulluk bir yaşam gerçeğidir, ve bu hoca öğrencilerine yoksul semtleri gezdiriyorsa hayatın gerçeklerinin farkındadır. Cevap D, parçayla alakası olmayan şık D.
Ve bu sınavın en zor sorusuydu.
En önemli kısmı verdim, bundan sonraki kısımlarda vereceğim taktiler kısıtlı. Ama vereyim gene de.
PARAGRAFIN BAŞLIĞI
Açıkçası ben paragrafta başlık bulurken, paragrafın temasına, konusuna ve ana düşüncesine bakarak en uygun olanını seçiyorum. Başlık bulmak için yardımcı düşüncelerdeki gibi uzun uzun felsefe yapılmaz yani.
Ama meraklısı için bir link buldum, oradan çalmak yerine linki veriyorum:
2012 ve 2013'te başlık sorusu yok. Gerek de yoktu isabet olmuş.
DÜŞÜNCENİN AKIŞINI BOZAN CÜMLELER
Başka bir paragraf soru tipi.
Bu soru tipinde önce dikkat etmeniz gereken şey numaralar (I, II, III, IV) cümlenin başında mı sonunda mı. Böyle boş beleş bir hatayla soruyu vermeyin sakın.
Düşüncenin akışını bozan cümleler biraz sırıtır, paragraftan apayrı bir konuya parmak basar, veya paragraf karşınızdaki biriyle yaptığınız muhabbetse "düşüncenin akışını bozan cümle" ise o kişinin konuyu değiştirmesi sonra başarısız olup tekrar aynı konuya geri dönmesi gibidir.
"Benim büyük oğlan YGS'ye girdi barajı geçemedi. Şimdi tekrar hazırlanıyor. Her gün dershaneye gidiyor, eve gelince odaya kapanıp ders çalışıyor.Bir hevesli bir hevesli. Küçük oğlum da Stanford'da koşarak obua çalma üzerine mastır yapıyor. Büyük oğlum bu sene de üniversiteye yerleşemesse askere gidecek. O yüzden mutlaka kazanması lazım kendi de bunun farkında."
Gördüğünüz gibi küçük oğlan işi bozmuş. :)))
Düşüncenin akışını bozan cümleler genellikle ilk ve son cümle olmaz da ortalarda bir yerde olur. (İstisnalar elbette var.) Önce paragrafı okursunuz, sonra düşüncenin akışını bozduğundan şüphelendiğiniz cümleyi es geçip (isterseniz parmağınız kapatın.) geri kalan paragrafı okuyun. Eğer anlamlı bir bütün oluşturduysa şüphelendiğiniz cümleyi işaretleyin.
2012 YGS'den bir örnek:
17. (I) Yetişme döneminde sevilmiş, kişiliğine saygı gösterilmiş, kendisiyle barışık bir insan değilseniz yaşamda karşılaşacağınız kimi güçlüklerin üstesinden gelemezsiniz. (II) Yaşamda çirkin-güzel ikilemi, insanı kendisine sürekli çekidüzen vermeye zorlayan bir yargılama ölçütü. (III) Çalışkanlığınız, yaratıcılığınız, iletişim beceriniz, sorumluluk bilinciniz, dürüstlüğünüz, içtenliğiniz, adalet duygunuz ikinci planda bırakılarak yalnızca bu çerçevede değerlendirilmeye tabi tutuluyorsunuz. (IV) Bu durumla karşılaşan bir insanın böylesi bir ölçütü yadsıması ve kendini bedensel görünüşü dışındaki özelliklerle de var etmeye çalışması, yadırganacak bir davranış sayılmamalı. (V) Bunları yaşayan birinin, bazı insanların sırf doğuştan gelen özelliklerle öne çıkarılmasına tepkisi, gerçekte kıskançlık değil, eşitlik isteğidir.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.
Evet arkadaşlar, sürekli diyorum ya ÖSYM artık aykırı soruyur diye, işte aykırı bir soru daha. Burada ilk önce özetle küçüklükten mükemmel değilseniz hayat size çok çektirecek diyor. Sonraki cümlede çirkin-güzel ikilemi hakkında bir şeyler karalanmış. Üçüncü cümle de birinci cümleyi dolduruyor, B'yi işaretledik geçtik.
Tebrikler, nur topu gibi bir yanlışınız oldu. Arkadaşlar üçüncü cümleye dikkat ederseniz "yalnız bu çerçevede değerlendirme" dediği yetişme döneminde sevilmiş olmak değil çirkin-güzel ikilemi. Eğer diğer cümleleri de okursanız IV cümlede bedensel görüşün ve V'te de doğuştan gelen özelliklerden bahsediliyor. İşte bunlar hep çirkinlik.
Eğer I'i çıkartıp paragrafı en baştan okursanız kulak tırmalamadığını göreceksiniz. Cevap I.
Şimdi de aykırı olmayan bir soruya bakalım, denemelerde böyle sorular gelecek.
(I) O, yaşamı yaşayarak öğrenmiş bir yazar. (II) Deneyimlerini ve gözlemlerini herkesle paylaşmış. (III) Kendi kendine öğrendiği üç yabancı dili de iyi derecede konuşabilecek düzeye erişmiş. (IV) Öğretmenlik yapmış, siyasetle uğraşmış, yurtiçi ve yurtdışında birçok yeri görmüş. (V) Kimi roman ve öyküleri ancak ölümünden sonra yayımlanabilmiş. (VI) Gezdiği, gördüğü yerlerin yöresel renklerini büyük bir ustalıkla yapıtlarına yansıtmış.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.
(2001)
Oldukça basit bir soru. V. cümleye kadar yazarın hayatından bilgiler verirken bir anda yazarı ahirete postalayıp ölümünden sonraki şeylerden bahsediyor, sonra vazgeçiyor ve hayatına devam ediyor.
Şunu okursanız daha net görebilirsiniz:
(I) O, yaşamı yaşayarak öğrenmiş bir yazar. (II) Deneyimlerini ve gözlemlerini herkesle paylaşmış. (III) Kendi kendine öğrendiği üç yabancı dili de iyi derecede konuşabilecek düzeye erişmiş. (IV) Öğretmenlik yapmış, siyasetle uğraşmış, yurtiçi ve yurtdışında birçok yeri görmüş. (VI) Gezdiği, gördüğü yerlerin yöresel renklerini büyük bir ustalıkla yapıtlarına yansıtmış.
Çok iyi de oldu çok da güzel iyi oldu değil mi?
PARAGRAFTA BÖLME İŞLEMİ
Kaç gündür evdeyim, kimseleri görmedim. Dedim kızım böyle olmaz bi hava almak lazım.. Görüştüğüm tek insan bakkal çırağı İhsan. Dedi abla böyle olmaz bari çık dolaş biraz. Beyoğlu'na çıktım, çıktım da n'oldu..? Ortalık mahşer yeri, Cihangir pazar yeri.. Beyoğlu'nda gezdim, gezdim de n'oldu..? İstiklal insan seli, Beyoğlu kimin oğlu..?
Elimizde böyle bir paragraf var diyelim. Paragrafı ikiye bölmemizi istiyorlar, bölelim bakalım.
Not: Öncekiyle aynı hesap, numara cümlenin önünde mi arkasında mı ona dikkat edin.
Hikayemizde Aylin abla evde sıkılmış bunalmış. Çırakla konuşmuş o da git bi hava al demiş. Sonra Beyoğlu'na çıkmış orası da bir kalabalık insan seli filan şimdilerde de çok bozdu önünü alamadık.
Neyse farkettiyseniz sonra çıkmış dedim. Demek ki çıkmadan önce yaşadığı sorunlar ayrı bir olay, çıktıktan sonra ki olaylar ayrı bir olay. İki paragraf farklı şeyler anlatıyor. Paragrafı buradan bölebiliriz.
Kaç gündür evdeyim, kimseleri görmedim. Dedim kızım böyle olmaz bi hava almak lazım.. Görüştüğüm tek insan bakkal çırağı İhsan. Dedi abla böyle olmaz bari çık dolaş biraz.
Beyoğlu'na çıktım, çıktım da n'oldu..? Ortalık mahşer yeri, Cihangir pazar yeri.. Beyoğlu'nda gezdim, gezdim de n'oldu..? İstiklal insan seli, Beyoğlu kimin oğlu..?
Örnek soru: (2012 ve 2013'ten bulamadım.)
(I) Resim ve heykel sanatçıları insan elleri üzerinde çok durmuşlardır. (II) Ortaçağdan bu yana, ressamların yaptığı portrelere baktığınızda gözlerden çok, ellerin öne çıktığını görürsünüz. (III) Gergef üzerinde dolaşan, çenesini avuçları içine alan, vücut boyunca sarkan eller… (IV) Mutluluğun parıltısını, kaygıların kaynaşmasını, yaşamaktan usanışı hep bu ellerde görürsünüz. (V) Bundan on binlerce yıl önce insan daha kafasıyla düşünemezken elleriyle düşünmüş. (VI) İnsan geometri bilmeden su bentleri yapmış, matematik bilmeden parmaklarıyla saymış, sanat ve güzellik üzerine hiçbir bilgisi yokken mağara duvarlarını, bugün usta ressamların bile yapamayacağı resimlerle donatmış. (VII) Bilimsel ve sanatsal yaratılar konusunda övündüğümüz ne varsa hepsini, insan elinin çağlar boyunca yaptığı hareketlere borçluyuz.Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.(2005 – ÖSS)
Bu soru tipi de pek zor değil. Yalnız ben denemelerde zorlanırdm çünkü 2. paragrafta geçilen konu 1.paragraftakine çok benzer olurdu ve soru net olmazdı. ÖSYM'nin sorularında pek böyle sakata gelmiyoruz. O yüzden biraz rahat olabilirsiniz.
V. cümleye kadar yazar ressam ve heykeltıraşların "eller" üzerinde durduğunu belirtmiş. Sonra da bir anda ellerin başarılarından bahsetmiş. Birinci paragrafın başlığı "Sanatta Eller" olsaydı, ikinci paragrafta "Tarihte Eller" veya "Ellerin Bize Kattıkları" filan olurdu.
YAZININ İLK CÜMLESİ
Veya paragrafta giriş cümlesi. Giriş cümlesi ilk cümledir, bu yüzden bu cümle ondan önce de cümleler varmış gibi davranmamalıdır.
Örneğin bunlar giriş cümlesi olamaz:
Eleştirmenin bu görüşüne güvenmeyen sanatçı başarılı olamaz.
Türk şiirinde kullanılmış bunun gibi daha birçok ölçü vardır.
Özetle, her eser yazarından okuyucuya bir mektuptur.
Bundan dolayı, okumayan insanlar ile hiçbir iş başarılamayacağını savunuyorum.
Bu görüşü? Hangi görüşü? Demek ki ondan önce de cümle var da yazar şu an oradaki görüşten bahsediyor.
Bunun gibi daha birçok ölçü. Ne gibi? Cık, bundan da giriş cümlesi olmaz.
Özetle. Neyin özeti gardaş?
Bundan dolayı.. Neyden dolayı? Giriş cümlesinde bağlaç olmaz.
Giriş cümlesi genelde tezle başlar. "Küçüklükten beri Süpermenin gerçek olduğunu düşünüyorum." gibi.
Veya "Paragraf sorularında işin tekniğini bilmek önemli bir yer tutar." gibi. Başlamayabilir de tabii.
2012'den örnek soru:
22. ----. Örneğin Rubens, yüzünün güzelliğiyle övünç duyduğu küçük oğlunun resmini yaparken ona bizim de hayran kalmamızı bekliyordu. Elbette bu çok doğal bir istekti. Ancak, bu türden konulara duyulan ilgi, ilk bakışta daha az çekici gelen konuları dışlamamıza yol açarak beğenimizi sınırlayabilir. Bunu aşmak için, Albrecht Dürer'in annesinin yaşlı yüzünü resimlediği tabloda, gençlikten kaynaklanan güzellikten başka şeyler arama sabrını göstermemiz gerekli. Çünkü bu tablonun başarısı, konu aldığı figürün yüzündeki güzellikten gelmez. Nitekim tabloyu sevdiren, yüzdeki güzelliğin önüne geçecek kadar etkili olmuş ifadedir.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Sanatçı, genellikle yarattığı tablolarda insanların gerçek hayatta görmekten hoşlandıkları şeyleri yansıtmak ister
B) Gördüğümüz bir tablonun, geçmişte yaşadığımız güzellikleri çağrıştırması onun olumlu bir özelliğidir
C) Gerçek bir sanatçı, tablolarının sanattan anlamayan kişilerce değerlendirilmesini önemsemez
D) Duyguları anlatan her çalışmanın, sanatsal bir yön içermesi gerekmediğini baştan kabul etmek gerekir
E) Sanat tarihinde dış gerçekliği kendi algılama yetisine göre değiştirip yansıtan ressamlar da vardır
Bu soruda ise ÖSYM pek bağlaç olaylarına girmemiş. Paragrafı okumayınca hepsi de giriş cümlesi olabilir gibi gözüküyor.
Okuyalım paragrafı. Tabii ondan önce soru metnini.
Dikkat edin arkadaşlar, yazar önce ortaya bir tez, bir iddia atmak istemiş olacak ki hemen ona ilişkin örnek vermiş. Bu yüzden giriş cümlesi de örnekle uyumlu olmalı. Parçanın devamı cevabı bulmakta pek işime yaramadı açıkçası.
Şıkları tek tek ikinci cümlede verilen örnekle okuyun. "Gerçek bir sanatçı, tablolarının sanattan anlamayan kişilerce değerlendirilmesini önemsemez.Örneğin Rubens, yüzünün güzelliğiyle övünç duyduğu küçük oğlunun resmini yaparken ona bizim de hayran kalmamızı bekliyordu."
Uymadı değil mi?
"Sanatçı, genellikle yarattığı tablolarda insanların gerçek hayatta görmekten hoşlandıkları şeyleri yansıtmak ister.Örneğin Rubens, yüzünün güzelliğiyle övünç duyduğu küçük oğlunun resmini yaparken ona bizim de hayran kalmamızı bekliyordu."
Aha şimdi uydu. Önce belli bir sanatçı tipinden bahsetmiş. Sonra hemen o tipteki bir sanatçıya örnek vermiş. Sonra hemen antisini ortaya koymuş, yaşlı kadın resminden bahsetmiş ve sadede gelmiş.
Not: Giriş cümlesinin paragrafın konu ve anafikriyle uyuşmasına dikkat ediniz.
SONUÇ CÜMLESİ
Sonuç cümlesi önceki cümlelerle uyumlu olmalı, "Sonuç olarak ben Süpermenin gerçek olduğuna inanıyorum." tarzı bir kapanış cümlesi şeklinde olabilir. Ama olmayabilir de. Özet niteliğinde de olabilir.
YGS 2013:
27. "Edebiyat dergilerinde sevmediğin, sıkılarak okuduğun yazılar hangisidir?" diye sorsalar hiç düşünmeden, "Belli bir şiir kitabı üzerine yazılmış tanıtım yazılarıdır." derim. Sorun belki de bendedir ama bu tür yazıların neye göre yazıldığını anlayamıyorum. Tanıtımı yapan iyi niyetli yazar, genellikle ilgili şairin söz konusu kitabındaki dizelerden esinle bir şeyleri duyumsatmaya, şairin şiir dünyasına kendisi ile birlikte katılmaya çağırır bizi. Kendince eklemeler de yapar o şiirlerde oluşturulmaya çabalanan etkileyici havaya. Ama söz konusu kitap, okurca önceden okunmadığı, belki de tanıtıcı üzerine aldığı işi gerektiği gibi yapmadığı için kitaba yönelik ilgi oluşturulamaz çoğu zaman —-.
Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?
A) Bu yazılarda şairi, şiir yazmaya yönlendiren etkenler üzerinde de durulmalıdır
B) Bu nedenle okuyucunun şiir bilgisini zenginleştirecek açıklamalara yer verilmelidir
C) Oysa tanıtma yazıları şiire dönük olmayan sorunlarla şişirildiği için ilginçliğini yitirir
D) Edebiyat dergilerinde tanıtım yazılarına az yer verilmesi kitaplara duyulan ilgiyi azaltmaktadır
E) Böylece okuyana eziyet eden, onu yoran, anlamsız ve sıkıcı bir metin ortaya çıkar
Önce soru metni, sonra paragrafı okuduk.
"Edebiyat dergilerinde sevmediğin, sıkılarak okuduğun yazılar hangisidir?" diye sorsalar hiç düşünmeden, "Belli bir şiir kitabı üzerine yazılmış tanıtım yazılarıdır." derim. Sorun belki de bendedir ama bu tür yazıların neye göre yazıldığını anlayamıyorum. Tanıtımı yapan iyi niyetli yazar, genellikle ilgili şairin söz konusu kitabındaki dizelerden esinle bir şeyleri duyumsatmaya, şairin şiir dünyasına kendisi ile birlikte katılmaya çağırır bizi. Kendince eklemeler de yapar o şiirlerde oluşturulmaya çabalanan etkileyici havaya.
Benim soru metninden anladığım şey son cümleye kadar şiir tanıtımı yapan kişinin şiirin berbat olmasına rağmen şairin bile çıkaramadığı anlamları çıkarması. "Bahçelerde ceviz, bu ne biçim morcivert." Bakın şair C-Ç'yi ne kadar güzel kullanıp ahengi yakalamış, E harfi şiirde ne kadar güzel akıyor demek daha doğrusu saçmalamak gibi. Bir tür "Kayıp Gül" vakası gibi. Kayıp Gül de bomboş bir kitap ama sağlam reklam yaptılar. Veya bir "Ferrasini Satan Bilge" vakası gibi. Neyse o konulara fazla girmeyeyeim.
Ama söz konusu kitap, okurca önceden okunmadığı, belki de tanıtıcı üzerine aldığı işi gerektiği gibi yapmadığı için kitaba yönelik ilgi oluşturulamaz çoğu zaman
Fakat son cümleden sonra benim anladığım şey renk değiştirdi. Tanıdıcı şişirme yapmıyor da daha çok şiiri bir kenara yazıp cümle cümle eleştiri yapmıyor da şiir ayrı bir hava eleştiri ayrı bir hava gibiymiş gibi. Sinema eleştirmenleri mesela sinemadan video kesitler sunup sinema tekniği üzerine yazamazlar da sadece konuyla ilgileniyorlarmış gibi yazılar çıkar ya meydana, işte onun gibi.
Bu kadar uzun açıklama yapmamın nedeni bu seferki paragrafın anlamı hakkında net bir karara varamamış olmam. Ama soruyu çözdüm mü, tabii ki!
"Edebiyat dergilerinde sevmediğin, sıkılarak okuduğun yazılar hangisidir?" diye sorsalar hiç düşünmeden, "Belli bir şiir kitabı üzerine yazılmış tanıtım yazılarıdır." derim. Sorun belki de bendedir ama bu tür yazıların neye göre yazıldığını anlayamıyorum. Tanıtımı yapan iyi niyetli yazar, genellikle ilgili şairin söz konusu kitabındaki dizelerden esinle bir şeyleri duyumsatmaya, şairin şiir dünyasına kendisi ile birlikte katılmaya çağırır bizi. Kendince eklemeler de yapar o şiirlerde oluşturulmaya çabalanan etkileyici havaya. Ama söz konusu kitap, okurca önceden okunmadığı, belki de tanıtıcı üzerine aldığı işi gerektiği gibi yapmadığı için kitaba yönelik ilgi oluşturulamaz çoğu zaman —-.
A) Bu yazılarda şairi, şiir yazmaya yönlendiren etkenler üzerinde de durulmalıdır
Yazar bu tür yazılardaki olumsuzluklardan bahsediyor, parçanın bütününde bu tür yazıları iyileştirmekle ilgili bir şey yok, sadece bu tür yazıları taşlayıp duruyor. Ama A şıkkında birdenbire çok alakasız bir öneri vermiş, eledim onu.
B) Bu nedenle okuyucunun şiir bilgisini zenginleştirecek açıklamalara yer verilmelidir
B şıkkında da bir öneri var. Ama bakın yazarın şikayet ettiği konu yazıların şiire dönük olmaması, okuyucuyla alakası yok. Okuyucunun şiir bilgisini zenginleştirmeye de gerek yok. Geçtik.
C) Oysa tanıtma yazıları şiire dönük olmayan sorunlarla şişirildiği için ilginçliğini yitirir
C şıkkında "Oysa" garip durmuş. Oysası bir kenara atarsak tanıtma yazılarında şiire dönük olmayan sorunlar filan yok, gene eledik.
D) Edebiyat dergilerinde tanıtım yazılarına az yer verilmesi kitaplara duyulan ilgiyi azaltmaktadır
D şıkkı sonuç cümlesinden çok giriş cümlesi olmuş. Ve yazar tanıtım yazılarının kalitesinden şikayetçi, azlığındnan değil. Saçma bir şık.
E) Böylece okuyana eziyet eden, onu yoran, anlamsız ve sıkıcı bir metin ortaya çıkar
Halbuki E şıkkı yazarın parça boyunca ettiği şikayetlerin devamı niteliğinde. Sonuç cümlesinde de bir şeylerden yakınıyor yazarımız. İşaretledik onu.
PARAGRAFA CÜMLE YERLEŞTİRME
Giriş cümlesi, sonuç cümlesi, akışı bozan cümle.. Hepsiyle aynı hesap. Yine anlam bütünlüğünü korumaya çalışacağız. Bir örnek çözüp geçiyorum.
Yazdıklarımın herkesçe okunmasını istiyorum. Beni okuyanların, kitaplarımda kendinden bir parça bulabilmesini, yüreğine seslenen bir şeyler yakalayabilmesini İstiyorum. Çünkü önemli olan, okurun, kitapla ve yazarla sıcak bir bağ kurabilmesidir. Bu nedenle olabildiğince duru bir dil, yalın bir anlatım yeğliyorum. Kimi zaman kısa cümlelerim yadırganıyor; ama ben bunu bilinçli olarak yapıyorum, —- ancak benim seçimim yalınlıktan yana. Bu sadelik içinde okurun yüreğine ve beynine ulaşabiliyorsam ne mutlu bana.Bu parçada boş bırakılan yere, düşüncenin akışma göre aşağıdakilerden hangisi getirilebilir?A) Ben de bilirim yarım sayfa süren tümceler kurmayı, süslü ve ağdalı bir dil kullanmayıB) Zaten her konu kendi biçim ve biçemini birlikte getiriyorC) Ben, sanat yapmak adına anlaşılmaz olmayı seçenlerden değilimD) Her yazarın anlatımını renklendiren ilginç söz buluşlarından yararlanırımE) Yazarken, sözcükleri seçmede ince eleyip sık dokuyorum(2005 – ÖSS)
Cevap çok açık ve net. İnsanlar onun kısa cümlelerini yadırgıyormuş, o ise yalınlıktan yana. Bu arada da uzun ve süslü cümleleri eleştirmiş, kendi tarzının tam zıttı. Cevap A
---------------------------------------------
Evet arkadaşlar sonunda yazı bitti. Vallahi içim sıkıldı yazarken, 5 ay önce kapattığım defter geldi başıma bela oldu. Umarım beğenmişsinizdir, işinize yarayacağına eminim ama umarım uygularsınız.
Burada başka yerde bulamayacağınız teknikler var ve bunları bana ne hoca öğretti ne Edebiyat öğretmeni olan babam. (Tabii sorularımı cevaplıyordu ama bu kadar derinlemesine açıklama yapmıyordu.)
Ben bir senelik tecrübelerimden yararlanıp işi sisteme döktüm. Ben kendimi YGS'de kanıtladım ve kendimi kurtardım. Bundan sonra iş büyük oranda sizde bitiyor.
Gene de ben yazı içinde verdiğim sözü tutup karışık paragraf soruları çözeceğim zaman zaman. Takibe devam.
;)