30 Aralık 2014 Salı

Webtasarımı Yaptırırken Hangi Firma Seçilmeli?

Artık web sitesi ihtiyacı ister şirket ister kişisel olsun genel ihtiyaçlarından birisi haline gelmiştir. Kurum ve kuruluşlar müşterilerine gülen ve profesyonel yüzünü göstermek için bir web sitesine ihtiyaç duyarken kişi veya kişiler de kendilerini ifade etmek adına bir web sitesine ihtiyaç duymaktadırlar. Belki de bu yüzdendir ki günümüzde kurumsal ve kişisel bloglar bir hayli ilgi görmektedir.

Webtasarım işlerinizi yaptırmak için tercih edeceğiniz web tasarım ajansı sizin için belirli kriterlere ve özelliklere sahip olmalıdır.
Webtasarımı yalnızca bir ara yüzden ibaret olmamalıdır. İyi bir web sitesi için SEO çalışmaları, grafik-logo çalışmaları da olmalıdır.

Web tasarım ajansı seçerken işinde profesyonelleşmiş bir firmayı tercih etmek en doğru tercih olacaktır. Verilen hizmet karşılığında aldığınız geri dönüşleri göz önünde bulundurursanız, ödeyeceğiniz para gözünüze görünmeyecektir.

Web tasarım firması seçimini bir kaç örnek ile açıklayalım.

Diyelim ki Mersin'de İnşaat sekötüründe bir şirketiniz var ve bu şirketiniz için bulunduğunuz şehirdeki en iyi web tasarım ajansı ile çalışmak istiyorsunuz.

Google'a Mersin web tasarım ya da web site tasarım Mersin yazarak işe başlayabilirsiniz.

Her zaman yapılan yanlışlardan birisi Google'da yapılan aramalarda çıkan ilk sonuca odaklanıp kalmaktır. Google aramalarında 2. ve 3. sayfada çıkan sonuçlarda değerlendirilmeli ve küçük bir fizibilite çalışması yaptıktan sonra arama sonuçlarına göre firmaları değerlendirmelisiniz.

Tercih edeceğiniz web tasarım ajansı yalnızca web tasarımında değil, SEO konusunda da çalışmalar yürüten bir firma olmalıdır. O halde Google aramalarınıza Mersin SEO yazarak kriterlerinizi belirleyebilirsiniz.

Belirlediğiniz firmaların ürünlerine, verdiği hizmetlerine ve referanslarına mutlaka göz atmalısınız. Çünkü yaptıkları işler yapacakları işlerin en büyük referansıdır. İnşaat firmasını örnek verdiğimiz için aynı sektör üzerinden örneklerle devam edelim. Tercih edeceğiniz web tasarım ajansının referanslar kısmında inşaat firmalarına yapılmış bir web site tasarımı olup olmadığına mutlaka bakmalısınız.

Web tasarım konusunda tercih edeceğiniz firmaların mutlaka olması gereken özellikleri aşağıda kısaca sıraladım.


  • Mutlaka kendilerine ait profesyonel bir webtasarım sitesi olmalıdır.
  • Web sitelerinde hakkımda, iletişim, referanslar, hizmetler, ürünler gibi sayfalar mutlaka olmalıdır.
  • İletişim kısmında açık adres,telefon ve harita bilgileri olmazsa olmazdır.
  • Referans olarak gösterilen sitelerin halen çalışır vaziyette olması önemlidir.
  • Kendilerini ve yaptıkları işi net bir şekilde açıklayan metinleri olmalıdır.
  • İsteğinize göre kişisel yada kurumsal çözümler verebilmelidirler.
  • 7/24 telefon ve mail desteği sunan bir hizmet anlayışları olmalıdır.


Bunun gibi bir çok özellik sayabiliriz ancak başlıca belirtebileceklerim bunlardır.

İyi bloglamalar dilerim.

14 Aralık 2014 Pazar

Nikon Türkiye Fotoğraf Yarışması

Burak Bulut'la 10 şanslı kişiye ücretsiz moda fotoğrafçılığı eğitimiModa fotoğrafçılığı hakkında daha fazlasını öğrenmek istemez misiniz? İşte size Nikon'dan büyük bir fırsat! Nikon fotoğraf makinası ile kendi çektiği portre ya da moda fotoğrafını sayfamızda paylaşan ve en çok beğeni alan 10 şanslı kişiye Burak Bulut ile Moda Fotoğrafçılığı atölyesi armağan ediyoruz.

NİKON İLE BURAK BULUT MODA FOTOĞRAFÇILIĞI EĞİTİMİ 

7 senedir Beyoğlu'nda 3500 fotoğrafçılık kursiyeri ile Burak Bulut Fotoğraf Atölyesi her ay farklı seviyelerde kurslar düzenliyor. Işığı öğreten özel kurslarıyla profesyonel fotoğrafçılık sektöründe 2 senedir büyük bir ilgiyle karşılanan ve sektöre bir çok profesyonel fotoğrafçı kazandıran stüdyo-moda fotoğrafçılığı eğitimlerinin yaratıcısı eğitmen ve fotoğrafçı Burak Bulut'tan 4 saat sürecek moda fotoğrafçılığı workshopu Nikon işbirliği ile Burak Bulut Fotoğraf Atölyesi'nde. 

14 Aralık 2014 Pazar günü Nikon Türkiye ve Burak Bulut işbirliği ile 16:00-20:00 saatleri arasında yapılacak Atölye çalışması için kontenjan yalnızca 10 kişi ile sınırlıdır. Çekimlerden sonra Burak Bulut'un seçeceği 10 fotoğraf http://www.burakbulut.net te yayımlanacaktır.

Program: 

İlk 2 saat: Stüdyo fotoğrafçılığı ve Portre fotoğrafında ışık üzerine teorik ders verilecek ve Burak Bulut tarafından modelli çekim yapılacak ve dikkat edilmesi gereken noktalar anlatılacaktır.

Son 2 saat: Her bir kursiyere foto-model ve paraflaşlarla çalışma imkanı ve moda fotoğrafçılında en önemli ışık kurguları hakkında püf noktaları verilecektir. Daha sonra fotoğraflar Burak Bulut ile kritik edilecektir. 

Burak Bulut Fotoğraf Atölyesi: http://burakbulut.net .

28 Kasım 2014 Cuma

Dünya Dönüyor Sen Ne Dersen De

Merhaba arkadaşlar!

Günlerdir, hatta haftalardır ertelediğim yazıyı sonunda yazıyorum. Sizin nasıl heyecanla beklediğinizi kendimden bildiğim için beklettiğim için özür dilemekle başlayayım yazıya. Ama kendimce haklı nedenlerim vardı: yeni bir okul, şehir ve tabii ki vizeler... Sürekli ertelemek sizi üzdüğü kadar beni de üzdü, bu yüzden şöyle bir karar aldım: artık yazılarım çok mükemmel hazırlanmış, upuzun, kusursuz olmayacak (zaten değildi de) , aklıma geldikçe ''bir şeyler karalamaya'' çalışacağım.

Başlayalım o zaman. Dünya dönüyor dedik, şarkının devamı nasıldı? YILLAR GEÇİYOR, FARK ETMESEN DE. Zaman geçiyor arkadaşlar. ACELE ETMELİSİNİZ. Ben şu okula geleli neredeyse 2 ay olacak, kasımın tam ortasındayız, sonra yeni yıl hemencecik gelecek ve bir bakmışsınız YGS kapıya dayanmış. Bu duruma iki açıdan bakabiliriz: 1) Hayallerinizi gerçekleştirmenize gerçekten çok az kaldı! :) 2) Acele etmezseniz hayallerinizi gerçekleştiremeyebilirsiniz.

O okulu ve bölümü istiyorsunuz değil mi? O zaman bedelini ödemelisiniz.



Gelen sorular üzerinden gidelim:

*Şu sıralar kaç net yapıyordun?
Evet ben de bu soruyu çok sordum, çok önemsedim, yeri geldi üzüldüm, umutsuzluğa düştüm. Sonra noldu? Zaman denemelerinde matematiği fulllerken sınavda gittim 5 yanlış yaptım. Normal sınavlarda çıkardığım puanın 20-30 puan aşağısında çıkardım. Hemen bir yanlış anlaşılmayı düzelteyim: bu demek değil ki sınavda şu an yaptıklarınızdan düşük bir net yapacaksınız. Ama yapabilirsiniz de, aynı mantıkla (çok) daha yükseğini de yapabilirsiniz. Bu yüzden napıyoruz? Dershane sınavlarını önemsemiyoruz. Haa ama denemede yanlış yaptığımız her sorunun üzerine gidiyoruz, didik didik ediyoruz, bildiğimiz bir konuysa sinirleniyoruz kendimize ve tabii ki daha çok çalışıyoruz. Sadece ''ooo birinci oldum dershanede tamam ya boğaziçi garanti'' demiyoruz.

İlla ki  bir sınavı önemseyecekseniz, bu LYS olsun. Dershanedeki LYSler için endişelenebilirsiniz çünkü muhtemelen şu sıralar YGS'nin o  tatlı sesine kulak verdiniz ve LYS'yi unuttunuz. KENDİNİZE GELİN LÜTFEN ARKADAŞLAR!! YGS'ye de çalışacaksınız tabii ki, ama unutmayın ki sizin kaderinizi o belirlemeyecek.

Çok ısrar edenler için söyleyeyim şu sıralar kaç net yaptığımı inanın hatırlamıyorum. Ama ilk sınavda Türkçeden 8 yanlışım çıkmıştı mesela, ilerleyen sınavlardaysa sosyalden 4 yanlışın altına düşmek için bayağı uğraşmıştım. Zaman denemeleri berbat ötesiydi zaten saymıyorum bile. İlk dershane denemem 410 puandı yanlış hatırlamıyorsam ama sınav çok çok çok kolaydı. Yani bu bir kıstas değil ve olmayacak, burda tamam mıyız :)


*Umutsuzluğa düştüğünde ne yapıyordun?
Arkadaşlar size çok gizli bir bilgi vereceğim, YGS-LYS ile istediği okulları kazananlar da insan. Bizim de en dipte anlarımız oldu, biz de ağladık, hala da oluyor bunlar. Yalnız değilsiniz :) Ama bizim ekstradan yaptığımız tek şey düştüğümüzde ayağa kalkmasını bilmek oldu. Bunu yaparsanız kazanacağınızdan eminim :) Daha az önce birinin ''Sınavım kötü geldi, moralim bozuldu.'' dediğini gördüm. Sınavınız kötü gelirse ve oturup buna üzülürseniz bilin ki yanlış yoldasınız. Aksine, o kadar çok hırslanmalısınız ki, hiçbir şeyi gözünüz görmemeli!!!! O konunun daha çok üstüne gitmelisiniz, daha da çok test çözmelisiniz.




Koreli arkadaşımız ne de güzel söylemiş. Hadi o zaman derse! Çok verimli bir haftasonu olur umarım, soruları lütfen burdan sorun, görüşmek üzere! ^.^

27 Kasım 2014 Perşembe

Bir TOEFL Macerası

Daha önce TOEFL'a çalıştığımdan söz etmiştim. Sınava 25 Ekim'de girdim. Gelir gelmez "Ben bunu bloga koyarım." diyerekten sınavda sorulanları ve benim yaşadıklarımı yazdım. Fakat sınav öncesinde sınav sorularını kopyalamak vs. yasaktır gibi bir kağıt imzalatmışlardı, kağıdı pek okumadığım için sınav tehlikeye girmesin diye hemen yayınlamadım. Ama 1 ay geçti herhalde artık aynı soruları kullanmıyorlardır.

Not: Yazı pek öneri içermiyor. Bunun nedeni öneri verecek kadar fazla çalışamamış olmam. (Bir hafta önce karar verdim girmeye.) Sınavın nasıl bir şey olduğunu merak edenler okusun. 

Yine de bu bir hafta ne yaptığımı peşinen yazayım: Önce TOEFL Official Guide (yani TOEFL Sampler) 'dan bir tane deneme çözdüm. Reading ve listening kolay, speaking ve writing zor geldi. Benim gibi kısa zamanı olan biri mutlaka son ikisine çalışmalı, çünkü yazma ve konuşma alışkanlık gerektiren şeyler. Ayrıca bu ikisinden kalıp sorular çıkıyor ve bu soruları ve sorulara nasıl yaklaşmak gerektiğini mutlaka bilmeniz gerek.

Writing1 ve Speaking kalıpları için notefull denen siteyi kullandım. Siteye para vermedim sadece beleş videolarını kullandım yine de çok yardımcı oldu. Bu sitede soru tiplerini gayet ayrıntılı açıklıyorlar. Sonra da sorulara verilecek cevap kalıplarını anlatıyorlar. İlk speaking denememde hık mık laf ederken bu kalıplar sayesinde akıcı konuşabildim. Ha fazla alıştırma yapamadığım için sınavda o kadar akıcı konuşamadım ama ne yapalım artık.

Bu ve bunun gibi örnek sorular bulup telefona kaydederek otobüste metroda vs. beyin jimnastiği yapmanızı öneririm.

400 TOEFL Words de harbiden çıkıyor. 20-30 tanesine mi ne çalışabildim, sınavda "Aaa ben bunu öğrenmiştim ya." dediğim oldu. Quizlet de güzel bir site.

Gerçek sınavın speaking ve writingi TOEFL'ın örnek sınavlarıyla aynı ayarda, ama reading ve listening gerçekte çok daha zor bunu da belirteyim.

Ekşi sözlüğü şukela modunu kullanarak okuyun epey yararlı bilgiler var. Şukela modu üyelik gerektiriyor ama üye değilseniz bile adres çubuğunun sonuna ?a=nice yapıştırarak kullanabilirsiniz. 
Yani şu: https://eksisozluk.com/toefl--35418?a=nice 

Önerilerim bu kadar malesef. İleride başka bir sınav için geniş bir hazırlanma sürecine girersem onun için yazarım.


*

Sınava Atılım Üniversitesinde girdim. Bir eksiğini görmedim. Ekim ayında montla girdiğim için mekan soğuktu sıcaktı olayına girmeyeceğim. Size tek sorun oluşturacak şey mikrofon olabilir onu da ETS kendi sağladığı için sorun yok.

Mikrofon testini uzun tutup herkes sustuğunda başlamaya çalıştım. Kötü sonuçlar doğurdu bu.

=== READING ===
Sınava girdim. 4 reading geldi. 
      1.'si Amerika'daki Great Plains isimli yerin iklimi. Bu Great Plainsin iklime Peru-Avustralya arasındaki Güney Pasifik denizine bağlıymış. Güney Pasifik çok sıcak olunca su buharlaşıyormuş ve neden bilmiyorum ama nem ve Gulf Of Mexiconun üzerindeki tropik hava balgası Great Plains'e gidiyormuş çünkü orada alçak hava basıncı oluşmuşmuş. (Neden oluşuyor bilmiyorum) Bu yüzden çok pis yağmur yağıyormuş, sel felaketleri oluyormuş. Buna El Nino demiyormuş.
Bir de La Nina var. Güney Pasifikteki su soğuk olunca mı artık nedendir bilinmez, Gulf Of Mexiconun üzerindeki havalar kuzey ve doğuya gidiyormuş. Great Plainse hava falan gelmiyormuş ve yüksek hava basıncı oluşuyormuş. Bu hava basıncından dolayı uzun süreli kuraklık oluyormuş. Gerisi pek aklımda değil. Ama Great Plainsin üzerindeki yağmur miktarı Güney Pasifiğin sıcaklığına bağlı. Temel düşünce bu. Bunları anlamak çok kolay değil tabii. Ben normalde okumadan sadece paragrafa neyle alakalıymış diye göz atıyordum önceki sınavlarımda sonra hemen sorulara geçiyordum. Ama TOEFL sampler'a göre paragraflar zor, terimler bol. (Ya da en azından bu ilki zordu.) O yüzden paragrafları anlamaya özen göstermeli. Tabii süreye dikkat ederek. Bunu farkedince, öbür paragraflar biraz daha kolay gelmeye başladı. 
      2'si dinazorlarla alakalı. Sabrudos muydu neydi, bir dinazor türünün ilginç özellikleri varmış. Burnunun üstünde nostril mi ne varmış. Neden böyle bir şey olduğuna anlam veremiyorlarmış. Bu aslında balinalarda bulunan bir özellik miş. Fakat Sabrudoslar denizde yaşamıyormuş. Neden böyle bir şey var belli değil. Sabrudoslar çok kocaman dinozorlar. Ve vejeteryan. Ama ağızlarında bitkileri çiğneyebilecek belli bir azı dişi (grinding teeth) yok. Bu ilginç bir durum. Öyle adapte olmuşlar ki çiğnemekle zaman kaybetmek yerine direk midenin ötesinde bir büyük bir odada sindiriyorlar (sindirici bakteriler var) böylelikle çiğnemekten kaybedecekleri zamanı daha fazla bitki bulmada kullanıyorlar. Nostrillerinin yeri de garip biraz. Bunun nedenlerinden biri burnun yemek yerken yer açması mı ne. Tam anlamadım. Bir de o nostrillerden ses üretebiliyorlarmış. Bir de predatorlerin kokusunu alıp kaçabiliyorlarmış. Hortumları yok, olamaz da. Çünkü bunu sağlayacak face muscleları yok.
     3'sü tarımla ilgili. Hem Azteklerde hem de Mısırlarda tarım ve piramitler var. Sanırım dini ritüel bunlar. Ortak konu şu: tarım 7 merkezde bağımsız olarak ortaya çıktı. Yabani bitkilerin sürülmesi vs. tarımın başladığı BC10000 senesinden önce de vardı fakat bunlar domestication değildi. Domestication için insansız hayatta kalamayan türler oluşması lazım. (Feral cats ve dogs insansız hayatta kalabilir, bunlar istisna.) 
     Örneğin Maize bitkisinin domesticated versiyonu daha ağır, iki parçası ayrılmıyor fakat less protected. Bu satırları yazarken yemeksepetinden sipariş geldi ve dolayısıyla sınavın geri kalanını unuttum sayılır. Neyse bu parça da böyle bir şeydi. Kısmet.
     4'sü Bantuların göçüyle ilgili. Bantuların göçüne ilişkin bilgiler malesef 1000 C.E.ye kadar izlenebiliyor, gerisi sözlü hikayeler. Bantular zamanla başka bir yerlere göçmüş. Göç eden Bantuların karşısına çıkan en önemli sorun belli bir çalı vs yığınını yoketmeleri gerekiyormuş. İlkel aletlerle bunu yapıyorlarmış, bush burning filan yapıyorlarmış ama oradaki önemli otları da yakıyorlarmış. 
Bantuların bir kısmı Doğuya gitmiş. Burada hem hayvancılık hem tarım yapmışlar. Orada bulunan yerel halkı içlerinde eritmişler. Güneye, Kalahari çölüne gidenler o kadar şanslı değilmiş. Orada hayvancılık yapılamıyormuş, niye bilmiyorum, hastalıktan ölüyorlardı hayvanlar herhalde. O yüzden çok geri kalmış, demiri çok sonra kullanmaya başlamışlar. Bantuların gittiği yerde başarılı olmalarının en önemli nedeni tarımı iyi bilmeleri. Bu arada Bantuların ilk başlarda yiyebileceği şeyler çok kısıtlı. Yam bitkisi var. Çoğu şey sonradan Asya ve Avrupalılar tarafından gelmiş. Muz sanırsam önce Yukarı (Güney) Nil'de gözükmüş sonra Afrikada yayıla yayıla Bantulara gelmiş. Bantularda bu kadar tutmasının nedeni muz yetiştirmek için tüm ağaçları temizlemeye gerek yokmuş ve malarya taşıyan böceklerin ölümüne yol açıyorlarmış.
     Readingler bunlardı. Brew kelimesinin bilmiyordum o kötü oldu. Quizlette çalıştığım 400 must have toefllardan bir kaç soru çıktı. Keşke daha çok çalışsaydım. İlk reading biraz terletti ama gerisi geldi. Beklentim: 27 idi.

== LISTENING===
Listeningin büyük çoğunluğunu unuttum çünkü yazmaya ara verdim. Biyoloji listeningi vardı, bir karınca türü varmış mandicles (kıskaç) ları çok hızlıymış. Bu kıskaçlar sayesinde zıplayıp dosta güven düşmana korku veriyormuş falan filan. Astronomi vardı kuyruklu yıldızlarla alakalı yardırdı. Söylediklerini not almaya çalıştım ama alınamayacak kadar hızlıydı. Çok iyi bir not alma sistemim olmalıydı ya da sadece dinlemeliydim. İkisini de yapamadım malesef. Notlarımı çok az kullandım. Hatta bu göktaşıyla alakaları notlarımı okuyamadım bile.

Ben daha listeningin ortasındayken yandaki eleman speaking yapmaya başladı. Kulaklığımdan Interstellar geliyor adam yanda çocukluk anılarını anlatıyor. Gerçi o film ben sınavdayken henüz çıkmamıştı da neyse. Mikrofon testini uzun tutmamın sıkıntısı buydu işte, yandaki adam bana tur bindirmişti :) Listeningin ortasında da tuvaletim geldi. Kısacası benim listening epey berbat geçti. Listeningde de süre sıkıntısı oldu, ilk bölümün son sorusunu yapmam için 35 saniye vardı. (2 bölüm var ikisinin süresi var 10'ar dakikalık.)
Listeningten beklentim: 22 idi.

-ARA-
Arada arkadaşla konuştuk. Bu arada anladım ki ben de problem yokmuş, genelde millet aynı anda çıktı. Benim yanımdaki adam çok acele etmiş.

== SPEAKING == 
Speaking beklediğimden iyi, en iyi performansımdan kötü geçti yani ortaydı. 
Birinci soru: Train carlarında yüksek sesle konuşmak yasaklanmış. Sizce haklı bir değişiklik mi?
Burada bir afallama geldi. Train carları ney la? Train cart mı? Vagon mu yani? Normal treni baz alarak cevapladım.
Haklı dedim çünkü insanlar uyuyabilir veya kitap okuyabilir dedim. For examplela başladım ama onun yerine açıklama sundum. (Notefullda sürekli example verin diyordu ama o kadar kolay değil işte.)
İkinci soru: Küçükken dışarıda mı oynamayı tercih ettiniz içeri de mi?
Dışarıda dedim. Böylelikle mahalle arkadaşları edinirsin. Örneğin ben küçükken tanıştığım ve futbol oynadığım çocukla lisede aynı football takımındaydım dedim (Tamamen salladım, ama siz siz olun sallamayın sonra o heyecanla tutarsız laflar edersiniz.) İkincisi de gerçek hayatı tecrübe edersin. Örneğin yabancılarla konuşulmaması gerektiğini öğrenirsin dedim.
Bir tane human commensals isimli güvercin karga gibi insanların varlığından pay çıkaran hayvanlar. Bir tane job rotating isimli bir strateji. Öbürleri klasik toefl soruları çok önemli değil. Neyse yazayım yine de. Tarih departmanı monthly meeting yapacakmış millet soru sorsun kaynaşsın diye. Oğlan da gerek yok herkes istediğini sorar departmana gidip diyor. Öbüründe de kız proje dersine kaydolmak için deadline kaçırmış ya 75$ verip kaydolacak ya da bir dönem bekleyecek ama fallda sıkıcı oluyormuş. Bunda pek iyi konuşamadım.

Speaking fena geçmedi ama çok iyi de değildi.
Beklentim: 24 idi.

== WRITING ==
Burada anladığım bir şey var: hızlı yazan kazanıyor. Hızlı yazdığım için hiç süre sıkıntısı yaşamadım.
İlki Karl Wilhelm Naundorf'un kendini Fransa prensi ilan etmesine ilişkin bir yazı. Profesör de çürütüyor. 250 kelime yazdım. 
Asıl olay ikinci writing. Writing benim ENG102 konum (leadership) le aynı.
A leader should have strong opinions and not change them his or her mind.
Do you agree with this statement.
I agree because if leaders do not have strong opinions and change their minds, they will lose the bond between them and their followers and would not succeed be in their visions.
İki body yazdım ve 4 paragraflık essayim 25 dakikada bitti. 250-300 kelime mi neydi bittiğinde. Geri kalan 15 dakikayı napsam diye düşündüm. Sonra aralara bi şeyler serpiştireyim essay uzun gözüksün dedim. Gandhi ve Martin Luther King'den örnekler verdim. Eğer bunlar şöyle yapmasalardı bu olmazdı ama böyle yaptıkları için bu oldu tarzında şeyler yazdım. 
Beklentim: 26 idi.

*
8-10 gün sonra açıklandı.

Reading: 29 (Brew kelimesi sağolsun)
Listening: 21 
Speaking: 18
Writing: 27
Toplam: 95

Sadece speaking beklediğimden çok kötü geldi. Sanırım adamların beklentisi ekşide yazıldığı kadar düşük değil. Konuştum ama arada bocaladığım oldu, yine de bu kadar düşük beklemiyordum. Bir de normal ses şiddetimle konuşmuştum, yüksek sesle konuşmamıştım, acaba bir etkisi oldu mu bilmiyorum.

İyi çalışmalar.


7 Kasım 2014 Cuma

S.H.İ.E.L.D Ajanları İnsanı Paranoyak Yapar

Yabancı dizileri ne kadar sevdiğimi bilirsiniz. Bu güne kadar izlediğim yabancı diziler hakkındaki fikrimi daha önce defaetle belirttim. Örneğin, ''Arrow Dizisini İzliyorum'' ya da ''İzlemek için Kaliteli Bir Şeyler Arıyorsanız ; Vampire Diaries'' isimli yazılarıma bakabilirsiniz.

Son zamanlarda izlemeye başladığım bir kaç dizi daha var. Bunlardan birisi de S.H.İ.E.L.D Ajanları dizisidir. Marvel'in süper kahramanlarını bir araya toplayan dizi oldukça revaçtadır. Ülkemizde de izlenmeye başlamıştır. Şuan hali hazırda 2. Sezonu devam eden dizinin senaryosu da bir o kadar ilginçtir.

Diziyi izlemeye başladığım günden beri paranoyak oldum desem yeridir. Dizinin konusunu kısaca anlatalım.

Öncelikle S.H.İ.E.L.D açılımı nedir onu cevaplayalım.

S.H.İ.E.L.D Açılımı ; Supreme Headquarters İnternational Espionage Law-enforcement Division şeklindedir. Türkçesi ; yüce karargah uluslararası casusluk kolluk bölümü'dür.

Shield gizli ve özel bir kuruluştur. Tüm devletlerden ve kişilerden bağımsız olarak yeryüzünü tehlikelerden korumayı amaçlamış ve özel olarak bir araya getirilmiş bir ekipten oluşur. Daha önce Marvel'in Avengers filminin devamı diyebiliriz.

Dizinin bölümleri oldukça gizemli ve aksiyonlu geçiyor.

Paranoyaklık kısmına gelince, her nasılsa özel yetenekleri sayesinde bir araya gelmiş ajanların öyle sırları vardır ki, her an birinin bir gizli sırrı ortaya çıkmaktadır. Phil Coulson ölmüş ve devletin gizli mekanizmalarının gizli projesi sonunda hayata döndürülmüş ve ajan olarak hayat sürmesi sağlanmıştır.

Son bölümlere geldiğimiz de Ajan May'in direk Müdür Fury'e bağlı bir ajan olduğu ve bizzat Fury tarafından Sheild içine yerleştirildiğini öğreniyoruz.

Sonraki bölümlerde Ajan Ward'ın Kahin tarafından Sheild içerisine yerleştirilmiş bir casus olduğunu öğreniyoruz. Kahin ise Great isimli üst düzey bir Sheild ajanıdır.

Anlayacağınız Sheild ajanları arasındaki sırlar diziyi izlerken ahanda şimdi bir şey çıkacak, birisi birisine ihanet edecek diye tetikte bekliyorsunuz.

Sonuç itibari ile güzel bir dizi ve zevkle izliyorum. İzleyecek bir şeyler arayanlara tavsiye edebilirim.

The Flash isimli diziyi de izliyorum. Onunla ilgili de ayrı bir yazı yazacağım.


3 Kasım 2014 Pazartesi

Akıllı gözlüklere sinema yasağI

Google Glass benzeri akıllı gözlüklere artık sinemaya gidilemeyecek.

Amerikan Sinema Filmleri Derneği ( Motion Picture Association of America ,MPAA) ve Ulusal sinema salonları sahipleri derneği (National Association of Theatre Owners ,NATO) korsan film savaşındaki önlemlerini güncelledi. Bundan sonra bilinen kayıt cihazları dışında kayıt yapabilen giyilebilir cihazlar da sinema salonlarında yasaklanacak. Yapılan açıklamaya göre bu tür bir cihaza sahip olan sinema severler bu cihazları kapatıp çantasına koymak sureti ile salonlara girebilecekler.

MPAA’nın kayıt cihazları karşısındaki sıfır tolerans politikası bu güncellemeyi zorunlu hale getirdi. Yapılan açıklamaya göre video kaydı yapabilen tüm cihazlar sinema salonlarında yasaklanmalı. Bu esasında oldukça önemli bir gelişme. MPAA sonuçta oldukça büyük bir lobi. Öyle ki Paramount Pictures, Warner Bros., Sony Pictures Entertainment, Walt Disney, Universal ve 20th Century Fox gibi dünaynın en büyük film stüdyoları bu lobiyi oluşturuyor. Ulusal sinema salonları sahipleri derneği de Amerika birleşik devletlerinde sahip oldukları 32 000 sinema salonları ile de büyük bir güç oluşturuyor.


20 Ekim 2014 Pazartesi

Kalorifer Temizliği İçin Öneriler

               
Kalorifer temizliği konusunda aşağıda sıralayacağımız önerileri dikkate almanız, kaloriferinizin uzun ömürlü olması ve ısınmak için ihtiyacınız olan konforun artması için çok önemlidir.
                Kalorifer temizliği telaffuz edildiği gibi kolay ve gayri ciddi bir iş değildir. Bilinçsizce ve bilgisizce yapılacak kalorifer temizliği ilerleyen zamanlarda tamiri ve onarımı mümkün olmayan ciddi hasarlar açabileceği gibi, bütçenize de ciddi anlamda zarar verebilir. Öyle bir durum ile karşı karşıya kalırsınız ki, cebinizden yeni bir kalorifer ücreti dahi çıkabilir. O yüzden aşağıda maddeler halinde sıralayacağımız önerilerimizi dikkate almanızı tavsiye ederiz.

Kalorifer Temizliği İçin Altın Öneriler
Uzman Firma Seçimi!
Kalorifer temizliği için anlaşacağınız firmayı iyi seçmelisiniz. İyi firma tercihi için küçük çaplı bir analiz yapabilirsiniz.

·         Seçtiğiniz firmanın uzman ekibi ya da teknisyenleri var mı?
·         Tercih edeceğiniz firmanın bu işi yapmak için yeterliliği var mı?
·         Seçmeyi düşündüğünüz firmanın yeterlilik belgeleri mevcut mu?
·         Seçtiğiniz firma kalorifer temizliği konusunda tecrübeli mi?
·         Seçmeyi düşündüğünüz firmanın referansları var mı?
·         Seçeceğiniz firmada müşteri memnuniyeti hangi oranda?
·         Tercih etmeyi düşündüğünüz firma kalorifer temizliği işleminden sonra teknik destek sağlıyor mu?

Yukarıda saydığımız maddelere daha fazla madde ekleyebiliriz ancak genel itibari ile kalorifer temizliği için firma seçimde önemli etkenler bunlardır.

Kalorifer Temizliği için Kullanılacak Kimyasallar!
·         Kalorifer temizliği için kullanılacak kimyasallarda en az firma seçimi kadar önemli bir faktördür. Kimyasal kullanımı konusunda deneyimli firmayı seçmiş olmak da kaloriferinizin uzun ömürlü olması için önem arz etmektedir. Kimyasalların kullanımı ile ilgili dikkat edeceğiniz hususları da maddeler halinde bilginize sunalım.
·         Kalorifer temizliğinde kullanılacak olan kimyasalın içerisinde yer alan ham maddelerin/temizleme gücü yüksek maddelerin oranı doğru ayarlanmalıdır.
·         Kaloriferin kirlilik durumuna göre az ya da çok kullanımı yine uzman ekip tarafından belirlenmelidir.
·         Kalorifer temizliği için kullanılan kimyasalların temizlik bittikten sonra kalorifer içerisinde kalıntı bırakmaması çok önemlidir.
·         Kullanılan kimyasalların içerisinde yer alan asidik maddelerin oranı uzman kişiler tarafından belirlenmeli aksi takdirde asidik ürünler kaloriferin içerisindeki bazı parçalara zarar verebilir.
·         Birçok firma tüm temizliği usulüne ve kuralına uygun yapsa da son olarak kalorifer petekleri içerisinde kalan köpüğü temizleyemezler. Bu durumda kullanılacak kimyasalların içerisine yine kimyevi bir madde olan köpük kesici konularak kalorifer içinde kalacak köpük için önlem alınmış olur.

Doğru Makine ile Kalorifer Temizliği Yapılması!
·         Yukarıda saydığımız doğru firma seçimi ve kullanılacak kimyasallar kadar önemli olan bir başka husus ise kalorifer temizliği için kullanılacak makine ve ekipmanlardır. Doğru makine ile ya da eksik alet-cihaz ile yapılacak kalorifer temizlikleri daha sonra ciddi ve maliyetli arızalara yol açabilir.
·         Kalorifer Temizliğiiçin teknolojik donanımlı cihazlar tercih edilmelidir.
·         Sadece temizleme makinesi yetmez, mutlaka kalorifer petekleri içerisinden çıkarılan pisliğin sudan ayrıştırılması için filtre makinesi de kullanılmalıdır.
·         Kullanılacak makinenin tesisatınıza uygun olmasına dikkat edilmelidir. Yerden ısıtmalı, duvar tipi kalorifer gibi birçok çeşidi bulunan ısınma sistemlerine uygun kalorifer temizleme makinesi kullanılmalıdır.
·         Doğru makine olmadan yapılacak her türlü temizlik işlemi hasara ya da kirliliğe sebep olacaktır.

Yukarıda sıraladığımız alt başlıklar altında bulunan ‘’ dikkat edilmesi gereken maddeler ’’e daha birçok madde ve detay ekleyebiliriz. Başlıca dikkat edilmesi gerekenler bunlardır. Eğer saydığımız bu hususlar kalorifer temizliği konusunda dikkate alınmazsa kullanıcı için daha sonraları daha büyük arızalara, daha büyük sorunlara neden olacaktır. Zamanın ve doğru bir şekilde yapılacak olan kalorifer temizliği işlemi rahatınız için ve daha sonra doğacak arıza masraflarından dolayı bütçeniz için önemlidir.
Kalorifer temizliği konusunda uzman olmayan firmalarla, uzman olmayan kişilerle çalışmayınız.





16 Ekim 2014 Perşembe

Delisin Delisin Filmi; Ölmeden Önce İzlenmesi Gereken Bir Film

Üç tane deli kendi imkanları ile akıl hastanesinden kaçıp toplumun arasına katılırsa ne olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Son zamanlar da Türk yapımcıların vizyona sürdüğü filmlere bakarsanız kalitenin yükseldiğini ve yabancı filmleri aratmayan sahnelerin yer aldığını görürsünüz. Delisin Delisin filmi de kalitenin zirve yaptığı filmlerden birisi...

Kısaca hikayesini makalenin giriş cümlesinden anlamışsınızdır.

Filmde tanıdık yüzlerin, sağlam oyuncu kadrosunun olması da filme ayrı bir önem katıyor. Güçlü senaryosu ve zekice kurgulanmış esprili sahneleri ile bu yılın en çok izlenen filmi olacağından hiç şüphem yoktur.

Bu film ile hayatımıza yeni karakterlerin gireceğinden eminim.Sadri, Asabi Rami ve Tombik Fırat filmin kahramanlarıdır. Bu üç deli akıl hastanesinde kendilerine ballandıra balladıra anlatılan dış dünyayı merak ederek, ele geçirdikleri bir minibüs ile hastaneden kaçmayı başarırlar. Cümbüşte bu üç delinin hastaneden kaçması ile başlamaktadır.

Deli oldukları kadar saf ve masum olan bu üç deli sizleri güldürürken bir yandan da içerisinde boğuştuğumuz hayata dair ince detayları göz önüne serecektir.

Dış dünyaya adım attıklarında hayallerine bile giremeyecek kadar güzel bir kadın olan Burcu'nun da bu maceraya katılması ile olaylar daha da ilginç ve komik hale gelecektir.

Daha önce dış dünya ile hiç bir şekilde temas etmemiş olan bu üç deli, kendilerine has yöntemleri ile karşılarına çıkan zorlukları ve problemleri çözmeye çalıştıkça izleyiciyi de gülmekten kıracaktır.

Oldukça iddialı sahneleri ile kısa zamanda fenomen haline geleceğini düşünüyorum.

Yeri geldiğinde bir delinin bir akıllıdan daha zeki olabileceğini ; samimiyetle saflıkla ve kendilerine has bir üslupla bizlere gösterecek olan bu üç kafadar çıktıkları bu serüvende bizleri kendi dünyalarına doğru komik bir yolculuğa çıkaracaklardır.

Filmin yönetmen koltuğunda Tolga Baş'ı görüyoruz.Tolga Baş'ı daha önce Koğuş Akademisi filminden tanıyoruz.

Filmin Oyuncu Kadorusu bir hayli güçlü...
Sadri rolünde Çetin Altay(kendisini Sümela'nın şifresi filminde adres tarif eden adam olarak tanırsınız), Asabi Rami rolünde Turgut Tunçalp(kendisini Özgü Namal ile oynadığı merhamet dizisinde tanırsınız), Tombik Fırat rolünde Ender Gülçiçek, Burcu rolünde Ferzan Hekimoğlu, Akıl hastanesinin doktoru rolünde Arzu Yanardağ, bizim üç kafadarın dış dünyaya olan merakının artmasına sebep olan Şizofren Arhan rolünde Ufuk Karali yer alıyor. Filmin süprizlerinden biriside Eski Futbolcu Pascal Nouma'nın canlandırdığı Mert karakteridir.

Filmin müziklerini ise son zamanlarda oldukça popüler olan ve sevilen sanatçı Hüseyin Kağıt hazırladı.

Delisin Delisin filmi 24 Ekim 2014 tarihinde aynı anda tüm salonlarda vizyona girecektir. Kış Mevsiminin başladığı, içimizin yavaş yavaş üşemeye yüz tuttuğu şu günlerde gerçekten içimizi ısıtacak bir filmdir. Ailenizle birlikte gidip, çocuklarınızın eğlenceli vakit geçirmesini sağlayacak güzel ve komik bir filmdir.

Filmin Fan Sayfasına aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.

Delisin Delisin Facebook Sayfası
Delisin Delisin Twitter Sayfası
Delisin Delisin İnstagram Sayfası
Delisin Delisin Youtube Kanalı

Delisin Delisin Fragmanı;

İndirmeye Kaldığı Yerden Devam Eden Program; İDM (İnternet Download Manager)

Daha önce bir çok program tanıtımı makalesi hazırladım. O kadar program arasında İnternet Download Manager gibi bir programı nasıl atlamışım şaşırdım. Belki de bu programın çok popüler olması, benim gibi teknolojiye meraklı, bilgisayarla, webtasarımı ile haşır neşir olanların sürekli elinin altında bulunan bir program olması İnternet Download Manager'ı (İDM)  tanıtma ihtiyacı doğurmamış olabilir.

İnternet Download Manager diğer indirme programlarına göre daha fazla özellikli ve kullanışlıdır. Düşünün bir program vasıtasıyla film, müzik yada sizin için önemli olan bir dosya indiriyorsunuz. İndirme butonuna bastınız ve sabah uyandığınız da programın indirilmesinin bitmiş olacağını umarak yatıyor ve yatarken dualarınızın arasına ''inşallah internet kopmaz, inşallah indirme işlemi kesintiye uğramaz diyorsunuz'' yada video indirmek için farklı program, döküman indirmek için farklı program, müzik indirmek için farklı program kullanıyorsunuz. Her bir indirme işlemi için farklı ekranları takip etmeniz gerekiyor.

İşte bu gibi olumsuzlukları gideren ve tamamen kullanıcının kolay kullanımına odaklanmış ve bir o kadar da basit olan ara yüzü sayesinde belki de şu an en çok tercih edilen programlardan birisi İnternet Download Manager programıdır.

Bu program sayesinde yalnızca indirme işlemini kolaylaştırmıyor aynı zamanda indirme hızını da arttırmış oluyorsunuz. Başka programlar yada tarayıcılar vasıtasıyla indirdiğiniz dosyalar bazen saatler süren beklemeler gerektiriyor. Boyutu oldukça fazla yüksek dosyaları bile dakikalar içerisinde indirebileceğiniz bir programdır.

İndirmek istediğiniz dosyaları zamanlayabilirsiniz. Bir dosyanın hangi gün hangi saatte indirilmesini istiyorsanız bunu planlayarak o güne programı programlayabilirsiniz.

Üstelik her türlü tarayıcıya entegre olan program (explorer, mozilla, chrome, safari, netscape vs...) tarayıcı üzerinden otomatik olarak dosya indirmenizi sağlamaktadır.

İndirdiğiniz her türlü dosyayı, uzantısı ve türü ne olursa olsun bu program sayesinde yönetebilirsiniz. Program oldukça hızlı ve basit bir kullanıma sahiptir.

İnternet Download Manager İDM isimli bu program günümüzde yalnızca yazılımcılar, programcılar, webmasterlar tarafından değil, sıradan kullanıcıların bile en çok tercih ettiği programdır.

Programın Genel Özellikleri ise Şöyledir;


  • Her türlü tarayıcı ile sorunsuz çalışır.
  • Desteklediği tarayıcıdan direk indirme imkanı sağlar.
  • İndirme hızını arttırarak indirme süresini kısaltır.
  • Herhangi bir indirme işlemini durdurup tekrar kaldığı yerden başlatma olanağı vardır.
  • Sizin isteğiniz dışındaki indirme işlemlerinin durmasında dahi kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. (Resume)
  • İndirmek istediğiniz dosya için zaman planlaması yapıp, ne zaman indirileceğine siz karar verirsiniz.
  • İndirilmesi tamamlanan dosyalar için otomatik virüs taraması yapar.
  • Kullanıcı ara yüzünü sizin belirleyeceğiniz seçenekler ile kendinize göre düzenleyebilirsiniz.
  • İsteğinize göre farklı kanallardan indirme işlemi başlatabilirsiniz. 
  • İndirme işlemleri sırasında olaylara göre ses özelliği mevcuttur.
  • Tarayıcı üzerinden dinlediğiniz müzik veya izlediğiniz videoyu indirme seçeneği sunar. (bu özellik sayesinde izlediğiniz yada dinlediğiniz müziği indirmek için buton veya yöntem aramanıza gerek kalmaz.)
  • İndirilen her türlü dosyayı farklı klasörler altında toplar.

Sorunsuz bir indirme programı arıyorsanız İnternet Download Manager İDM ihtiyaçlarınızı fazlasıyla karşılayacaktır.

İnternet Download Manager programını tam sürüm olarak indirmek için buradaki bağlatıyı kullanabilirsiniz.

Bir film indirmek için full indir yazan sitelerde gezinmeyi bırakmanızı ve idm tam sürüm indirmenizi tavsiye ederim.


6 Ekim 2014 Pazartesi

Tyler Reis

Öncelikle herkesin bayramı mübarek olsun.
Bu yazıyı "Niye soru seçiyorsun?" diye bana sitem eden arkadaşa armağan ediyorum.

*

"Falanca kaynak iyi midir", "Birey mi Fem mi", "Pes mi Fifa mı?" sorularını çokça duydum ve itinayla cevaplamadım. Bir de arada, önceki kadar mantıksız olmayan tecrübesiz arkadaşların "kuruntusu" olarak niteleyeceğim "Ben şöyle şöyle bir liseye gidiyorum SBS'm iyi değildi okulumun başarısı da iyi değil ilk on bine girer miyim?" minvalinde (tam böyle değil) sorular da geliyor.

İkisini ortak paydada birleştirebiliriz.

Cevap Tyler reisten gelsin:



Anlamı:
"Sen çözdüğün kaynağın markası değilsin. 
Sen gittiğin dershane değilsin. 
Sen gittiğin okul değilsin. "

*

Neden?
Kaynaklar genellikle önceki yılların sorularının değiştirilmesiyle oluşturuluyor. Bunu Mart'a doğru "Ya sanki ben bu soruyu daha önce çözmüştüm." diye dejavu yaşamaya başlayınca anlayacaksınız. Mesul olduğunuz konular uzun zamandır aynı. Dolayısıyla çıkan soruların da artık belli bir standardı var diyebiliriz. Yani YGSler bile birbirine benziyorken kaynakların birbirinden çok ayrışmasını beklemeyin. Adamlar da zaten niye gereksiz aksiyona girsinler ÖSYM'ye yakın hazırlamak varken değil mi ama? Ha arada garip kaynaklar çıkıyor yok değil, yine bir kaynak seçimi yapacaksınız tabii. Sınıf arkadaşlarınıza filan sorun, arkadaşlarınızın yapamadıkları sorulara filan bakarak kaynak hakkında bilgi edinebilirsiniz mesela. Ama, forumlarda paso kaynak önerisi konusu açıp yeterli cevap sayısına ulaşana kadar devamlı uplamayın. Abartmayın yani kısaca. Tekrar söylüyorum, ben sınava 1 ay kala bir dershanenin yarıyıl çalışma kitabını bitirdim. 2006 basımıydı. Elimde o vardı ve sorular da ÖSYM sorularına benziyordu. Fem kapsül 2012 Fizik denemesini çözdüm, arkadaş vermişti. 2013'e baktım aynı sorular. Hayır tip itibariyle aynı demiyorum, direkt aynı sorular vardı. Muhtemelen birkaç rötüş yapıp aynısını basmışlardır.

Fem demişken, herkes Femi çok yüceltir. Sanki ÖSYM Feme soruları fısıldıyor da Fem de o fısıltılara benzer soruyormuş gibi. (Son olaylardan sonra böyle bir ihtimal yok artık biliyorsunuz :)) Yine de bir çıkarımda bulunayım. Bizim okulda ilk 6'da (ben 6. olduğum için devamına bakmadım.) ben hariç kimse "Fem", "Final" gibi "kaynaklarıyla meşhur" dershanelerden değildi. Bursa'nın butik dershanelerindendi. Bu dershanelerin kendilerine özgü kaynakları yoktu, kaynaklar toplamaydı. Ha butik dedim ya, oraya gittikleri için de başarılı olduklarını sanmayın. O dershanelere gidip de bir yığın başarısız olan kişi de var çünkü. "Şuraya giden başarılı olur." diyebileceğim bir dershaneyle karşılaşmadım. Ben de Birey'in bir şubesine gittim. Bu şube eskiden başka bir Bursa dershanesine aitti, sonradan iş yapmayıp satmışlar, alan kişi de Birey dershanesi açmış. Benim dönemimde ilk 10 bine 3 kişi de bu eski dershanede varken dershaneye başladı. Yani bunlar isminde "Birey" geçtiği için çok başarılı olmadılar, zaten iyi ve çalışkan öğrencilerdi. Ha şimdi dershanenin bu başarısında hiç mi rolü yok? var, hocalar iyi ve etüt saatleri esnekti. (Reklamı da yapayım burada :)). Neyse detaylı bilgi için: http://azimliyazar.blogspot.com.tr/2013/07/dershane-secimi.html 

En önemli mevzuya geldik. Zamanında çok kafama takmıştım. Diyelim 3000'den alan bir yeri hedefliyorsunuz. Okul her sene 5 kişiyi ilk 3000 bine sokuyor. Bu başarı durumu pek oynamıyor. Okulun kapasitesi bu diyorsunuz. İlk 5'e girmeniz gerek. Fakat bakıyorsunuz ki daha sınıfta ilk 5'te değilsiniz. Her taraf fevkalade zeki ve çalışkan insanlarla dolu.

Kendinize güveniniz kayboldu değil mi?

Yavaş kaybolsun.

1- Fevkalade zevki ve çalışkan insanlar arasında son sene hatalar yapıp veya son senenin son üç saatinde hatalar yapıp kendisinden beklenen başarıyı yakalayamayanlar çıkabilir. Üzgünüm bu siz de olabilirsiniz, ama planınızı buna göre yapmayın sakın. Siz başarılı olacak taraftanız. Eğer bu tarafa düşerseniz hayat size ufak bir oyun oynamıştır. Çözüm basittir; ya beklentiyi biraz düşürüp aynı bölümden başka bir üniversite yazarsınız (tıpçılar bunu çok yapar) ya da mezuna kalıp başarılı olursunuz. Problem değil.
Sonuç olarak ilk 5'e giremezsiniz diye bir şey yok. Özellikle not ortalamasına bakarak bu yargıya varmanız imkanız. YGS'de 1. totalde 2. olan arkadaşın karne ortalaması 87 mi neydi, ilk sene matematiği 1'di. Adam not ortalamasına göre 15-20. filandı herhalde.


2- Tekrar söylüyorum, sen gittiğin okul değilsin.
Bunu da okulumdan yola çıkarak söylüyorum.
(Derece sayılabilecek başarıları yazıyorum, okul kayırdığım yok. Okul sayısal ağırlıklı olduğu için TMlere bakmadım kusura bakmayın.)
2010'da bizim okul 14 tıp 7 diş çıkarmış. 2 Boğaziçi Endüstri 1 İTÜ Elohab var.
2011'de 15 tıp 6 diş. 2 ODTÜ Endüstri 1 İTÜ Elohab 1 İTÜ Endüstri 1 Bilkent Makine
2012'de okul görülmeyecek bir başarıya imza atıyor. 26 Tıp çıkıyor okuldan. Herkes 2012 dönemindekilerle övünüyor. Bu arada yine 7 Diş. 1 Boğaziçi EE 1 Boğaziçi Bilgisayar 1 ODTÜ EE 1 Bilkent Endüstri. Mühendislikleri yine tercih eden olmamış.

Ben 2012'ye bakıyorum, benim istediğim mühendislik bölümünden yani bilgisayardan sadece 1 Boğaziçi Bilgisayar var. Gerisi derece isteyen bölümler değil. Panik oluyorum haliyle.

Fakat 2013 dönemi 2012'yi katlıyor. Okuldan tam 32 tıp çıkıyor. Vuhuuu. 11 Diş. 1 Bilkent EE 3 ODTÜ EE 3 ODTÜ Makine 1 Bilkent Endüstri filan okul coşuyor yani. (O kadar da coşmuyor gibi görünebilir gerçi ama bu okula zamanında en yüksek puanla giren kişi 8000. filan idi.)

2014'te biraz düşüş olmuş ama buna yakın bir başarı var.
Okulumu daha fazla övmeden sadede geleyim. Görüldüğü gibi not ortalamasında 15-20. olan adam geliyor okulun ikincisi çıkıyor, okul 2013'te 2010 ve 2011'de çıkardığı doktor sayısının toplamından fazla doktor çıkarıyor. Kısacası okulun önceki başarılarına ve okul içinde kafadan oluşturduğumuz kendi sıralamamıza bakarak başarımızı tayin edemeyiz.

Kaynak araştırmaya veya okulun başarılarını incelemeye odaklanmayın, çalışmanıza odaklanın, gerisi gelecektir.





1 Ekim 2014 Çarşamba

Windows 9 değil Windows 10 !


Microsoft'un yeni nesil işletim sistemi bu gece tanıtıldı. Ancak beklenenin aksine işletim sisteminin adı Windows 9 değil Windows 10 oldu!

Microsoft, San Francisco'da düzenlediği etkinlikte Windows 9'u atlayarak Windows 10'un perdesini araladı. Böylece bir sonraki nesil Windows, sürpriz ismiyle resmi olarak ilk kez ortaya çıkmış oldu.

Microsoft'tan Terry Myerson, yeni Windows'un "önce-mobil, önce-bulut" dünyası için baştan yapılmasının gerektiğini söylerken, Windows 10'un eskisinden daha da çok cihazda kullanılabilir hale geleceği açıklandı. Bir süredir Microsoft'un üzerinde çalıştığı düşünülen her platform için tek Windows uygulama mağazasının gerçeğe dönüşeceği de kesinleşti.

Myerson, Windows 10'u "gelmiş geçmiş en kapsamlı platformumuz" olarak adlandırıyor. Microsoft'un Windows 8 ve 8.1'in ardından Windows 9'u neden atladığı ise henüz bilinmiyor. Windows 10'un bir önizleme sürümü, önümüzdeki ay hazır olacak. İşletim sisteminin tamamlanması ise şu anki planlara göre 2015'in ilkbahar aylarını bulacak.



WINDOWS 10 HER CİHAZDA ÇALIŞACAK
Yeni Windows tablet, telefon, televizyon, bilgisayar ve hatta phablet dahil birçok farklı cihazın çalıştırabileceği bir işletim sistemi olacak. Daha da önemlisi bu cihazlar için tek bir uygulama mağazası olacak ve örneğin bilgisayarınızda indirdiğiniz uygulamayı aynı şekilde telefonunuzda da istediğiniz taktirde yükleyebileceksiniz.

BİR UYGULAMA HER CİHAZDA ÇALIŞACAK
Geliştiriciler geliştirdikleri uygulamaları örneğin telefon için hazırladıklarında bu uygulamalar televizyon, tablet gibi farklı platformlar altında da çalışabilecek ve böylece yazılımcı çok daha geniş kitlelere kısa sürede ulaşabilecek. Windows 8 uygulamaları sadece dokunmatik arayüzde değil, klavye ve fare ile de uyumlu çalışacak.



CİHAZA ÖZEL ARAYÜZ
Örneğin klavye ve farenin bulunduğu bir bilgisayarı kullanıyorken, Windows 10 size klasik bir masaüstü arayüzü sunacak. Ancak eğer tablet kullanıyorsanız, işletim sistemi tablet moduna geçerek klavyeyi devre dışı bırakacak ve tamamen dokunmatik arayüze odaklı bir görünüme geçecek.

BAŞLAT MENÜSÜ GERİ DÖNDÜ
Windows 10'un arabiriminde dikkat çeken en önemli özellik klasik masaüstü görünümünün korunmuş olması. Özellikle Windows 7 ile olan benzerliği dikkatlerden kaçmıyor. Daha da önemlisi ise Başlat menüsünün sabit bir şekilde yine sol alt bölmede kendine yer bulması denilebilir.

2015'İN ORTASINDA KULLANICIYLA BULUŞUYOR

Windows 10 ismini taşıyan Microsoft'un yeni işletim sistemi 2015 yılının ortalarına doğru kullanıcılara sunulmuş olacak. Bu akşam tanıtılan Windows henüz test aşamasında olduğundan, Microsoft Windows 10'u deneyen geliştiricilerden geri bildirim alarak yeni işletim sistemindeki pürüzleri gidermeye çalışacak.

30 Eylül 2014 Salı

Blog Yazarıysan Psikolojin Sağlam Olacak!

Bugüne kadar blog Yazarı Olmak için, Blog Yazmak için bir dünya ipucu okudunuz, bir çok blog yazarının verdiği bilgilerden yararlandınız.

Farkındasınızdır ki uzun zamandır blogumu güncelleyemiyor, yeni yazılar yazamıyorum. Bunun en büyük sebei son zamanlarda hayatımdaki bazı sorunlardır. 2014 yılının Ağustos ve Eylül ayı benim için hep sorunlu olarak kalacaktır.

Evliliğimin bir sınavdan geçtiği, biraz da üzerine maddi sorunlarımın eklenmesi, bu sorunlardan kaynaklı dikkat bozukluğu nedeni ile işime odaklanamayışım gibi...

Sonuç olarak psikolojisi yerinde olan, morali yüksek olan birisi daha güzel blog tutmakta ve sürekli blogunu güncellemektedir. Bilgisayarınızın başına oturduğunuzda yazacağını kelimeler yerine boğuştuğunuz sorunlara dair dipnotlar beyninizi meşgül ediyorsa tek yapmanız gereken problemlerinizin üzerine bir de blogunuzu günceleyememenin verdiği sıkıntıyı eklememektir. Bir süre okurlarınızdan müsaade alarak kafanızın rahatlamasını beklemelisiniz.

Sorunlarla uğraşırken kelime hatalarını daha çok yapacak, belki de anlamsız cümleler kuracaksınızdır.

Yerleri ve gökleri yaratan Yüce Allah sevdiği kullara dert / sıkıntı / keder verir diyerek sabrediyorum.

Yeni evime taşındım. Yeni evimde daha çok blogumla ilgileneceğim. İnternetimin nakil işlemleri tamamlanır tamamlanmaz tekrar bloguma içerikler üretmeye devam edeceğim.

Bu zaman zarfı içerisinde tüm okurlarımın anlayışla karşılayacağını umuyor. İyi bloglamalar diliyorum.


28 Eylül 2014 Pazar

Pomodoro Tekniği

Önceki yazılarımda çalışırken illa molalar vermenizi önermiştim. Net bir sistemden bahsetmemiştim çünkü kendim de net bir sistem uygulamamıştım, o yüzden rehberlikçilerden kopya çekerek 40 dakika ders 10 dakika mola demiştim.

İşte şimdi sisteme bağlıyorum.

*

Diyelim ki bir kitap kurdu değilsiniz ama arada merak ettiğiniz kitapları (romanları diyeyim) okuyan birisiniz. Yeni bir romana başlarken senaryo şöyle olur: (en azından ben de böyle) Başlarda hevesle okumaya başlarsınız. Sonra sıkılırsınız ve bırakırsınız. Ertesi gün kaldığınız yerden devam edersiniz. Nihayet sıkıcı kısımları geçtiğinizde ve aksiyon başladığında kitabı bir günde bitiriverirsiniz. (Buna en iyi örnek "Olasılıksız" romanıdır herhalde, ilk başlarda sıkıcı ve çeviri gazabına uğramış kumar sahnesini okuyup anlayabildikten sonra geriye bir Hollywood aksiyonunu seyretmek.. pardon okumak kalır.) 

Hah işte, şu başlarda hevesle okuyup sonra sıkılma durumuna odaklanalım. Ne kadar sürer bu hevesle okuma faslı bir düşünün. Eğer kitap kurduysanız veya kitaplarla hiç mi hiç aranız yoksa hevesle başlayıp sonradan bıraktığınız başka bir şey de olabilir. Dil öğrenmek, belgesel izlemek, ders çalışmak :) vs.

Düşündünüz mü?

Aynı bizim gibi tez canlı bir öğrenci olan Francisco Cirillo düşünmüş ve Pomodoro (Domates) Tekniği ile çıkagelmiş. 





İngilizce'niz varsa sitesindeki videoyu izlemenizi tavsiye ederim: http://pomodorotechnique.com/


Ben olayı özetleyeyim:

Yapacağınız işi belirliyorsunuz. 25 dakika üzerinde çalışıyorsunuz. 25 dakika sonunda alarm çalıyor. Ve 5 dakika ara veriyorsunuz. Olay bu.

(Kitap örneğini bu yüzden verdim, çünkü benim de sıkılmadan kitap okuduğum süre 20-25 dakika filandı. 20-25 dakika sonra devam etsem de hızım düşerdi. Veya direkt olarak kendimi 1 saate göre ayarladığım için yavaş okurdum.)

Biraz daha açayım olayı daha iyi anlayacaksınız:

Şimdi hepimiz sabırsısız değil mi? Aklımızda üniversite hayalleriyle derse oturuyoruz fakat 25 dakika sonra sıkılıyoruz ve hayaller de yerini "Aman olduğu kadar", "Hayırlısı olsun." türevi cümlelere bırakıyor. İşte bu teknik diyor ki bu 25 dakikayı verimli kullanın ve 25 dakika sonra işi bırakıp ara verin. Benim ilk okuduğum kaynakta "25 dakikanın sonunda kendinize bir ödül verin." diyordu. 5 dakika müzik dinleyebilirsiniz (ders çalışırken müzik dinlemeye karşıyım ama boş zamanınızda dinlemeyin demiyorum) 5 dakika flappy bird türevi bir oyun oynayabilirsiniz. Ama 25 dakika ders çalışmanın molasının 5 dakikayı geçmemesi iyi olur.

Biraz daha detay: (Bazılarını videodan alıntılıyorum.)
1- Günlük yapmanız gereken şeyleri belirleyin. (Ama bunu 30 gün önceden program yaparak belirlemeyin tabii. Konu konu çalışın diyorum ya, çalışacağınız konuları belirleyin yani. Aynı hesap.)
2- Belirlerken önceliklerinizi de belirleyin. Önce biyoloji çalışmam lazım vs.
3- Masanızı temizleyin, çalışacağınız ortamdan odaklanmanızı engelleyecek elektronik aletleri vs. kaldırın.
4- Çalışacağınız şeyler için ne kadar 25 dakika/pomodoroya ihtiyacınız olduğunu belirleyin. Gerçi siz sınav öğrencileri tüm gün çalışmanız gerektiği için buna pek gerek yok. :d
5- Sıradaki çalışacağınız konudan bir birimlik çalışma hedefi belirleyin. (Örneğin biyoloji çalışacaksınız, bir test veya video belirleyin.)
6- 25 dakika sonraya alarm kurun ve tamamen ona konsantre olarak çalışın!!! Sadece önünüzdekine konsantre olun. Biyoloji testi çözerken sadece teste konsantre olun, matematiği, akşam ne yiyeceğinizi, havanın nasıl olduğunu, hayatın anlamını vs. hiç birini düşünmeyin. Düşünür gibi olursanız, "HEY! Ben pomodorodayım!" diye düşünceleri kafanızdan atın. Sadece o 25 dakikalık zaman dilimine ve orada yaptığınız işe yoğunlaşın. Ve inanın, 25 dakikalık gibi kısa bir sürede ne kadar sıkıcı olursa olsun uğraştığınız işe yoğunlaşmak zor bir iş değil. Sorun 25 dakikadan (veya sizin sıkılma eşiğiniz ne kadarsa o kadardan) sonra başlıyor. Okulu anımsayın, dersi dinlememeye/dinleyememeye son 15-20 dakikada filan başlıyorsunuz değil mi? Hah işte biz burada o son 15-20 dakikayı es geçiyoruz.

ÖNEMLİ: Saatinizi/Telefonunuzu görünür bir yere koymayın. Sürekli saate bakarak "Yav kaç dakika kaldı??" diye sormayın kendinize. Çalıştığınız işe odaklanmanız gerek. Sanki sonsuza kadar çalışacakmışsınız gibi çalışın ama çok kısa süreliğine çalıştığınızın da farkında olun. Bundan fazlasına gerek yok. 

EKLEME: Videoda Recap-Work-Review şeklinde çalışın demişler. Yani önce bir diziyi özetler gibi geçen bölümde ne olduğu, çalıştığınız konuda en son yaptıklarınızın kısa tekrarı, sonra çalışmanız ve sonra da çalışmanızı tekrar etmeniz. Güzel bir öneri, her pomodoroda olmasa bile ilk pomodoro ve son pomodoroda bunu yapmanızı öneririm.

Ben bu teknikle, kitap okudum! Evet, kitap okuma alışkanlığım pek yoktu. Kitap okurken çok sıkılan biri değildim ama çok zevk alan biri de değildim. Ama okumam gerekiyor ve aşırı sabırsızım. Basit bir hesapla günde 20 sayfa kitap okuyarak 10 günde 200 sayfalık bir kitap, 1 ayda 3 ve 1 yılda 36 kitap okumak mümkün. 36 bir Türk için çok büyük bir sayı :) Fakat ben yapamıyordum. Yazın, sabah kalkar kalkmaz bir pomodoro, öğlen bir pomodoro, gece de bir pomodoroyla günde 50 sayfa kitap okuyabilir hale geldim. (Yavaş bir okuyucuyum.) Okul başlayınca alışkanlık gitti fakat alışkanlık gitti diye hemen koyvermemek lazım, okula alıştıktan sonra yine başladım.

Özetlersek; bu teknik düzenli yapabilirseniz oldukça verimli çalışabilmenize olanak sağlar.

*

25 Dakikada yapabilecekleriniz:

1 Test (Herhangi bir ders),
1 Sosyal denemesi (Sayısalcılara: İlk başlarda 30-35 dakikalık pomodoroyla başlayabilirsiniz buna. Ama marta doğru mutlaka 25 dakika olmalı, bir sayısalcı sosyali hızlı yapmalı.)
1 Biyoloji Konusunun Tekrarı
1 Günün tekrarı

Bunları yapılabileceğine emin olduğum şeyler olduğu için yazdım, siz deneme yoluyla daha da arttırabilirsiniz.

Günde 3 pomodoroyla başlayın. 1-2 gün sonra 4'e çıkarın. İkinci haftanın sonunda 6 pomodoroya çıkmış olun. 6 pomodoro yapın, yani 25 dakika "YOĞUN" bir şekilde çalışın. Geri kalan zamanda sıradan, alıştığınız gibi (verimli olsun verimsiz olsun) çalışmanıza devam edin. (Dikkat! 6 pomodoro yapıp günün geri kalanını çekirdek çitleyerek geçirin demiyorum, yine çalışın ama kendi kafanıza göre) Zaten en sonunda pomodoroyla çalışmanızın daha verimli olduğuna kanaat getirip pomodoroları arttırırsınız. Ama pomodoro zor geliyorsa tamamen bırakmak yerine 6 pomodoro gibi bir sayıda sabit kalın. Pomodoro sizi kesmiyorsa ileriki zamanlarda 40 dakika ders 5 dakika mola gibi farklı kombinasyonlar deneyebilirsiniz ama başlangıç için 25-5 iyi.

İyi pomodorolar.

19 Eylül 2014 Cuma

iPhone 6'yı Türkiye'den mi yurtdışından mı almalı?

iPhone 6 ve iPhone 6 Plus dün itibariyle ABD başta olmak üzere İngiltere ve Japonya dahil bazı ülkelerde satılmaya başladı. Türkiye'de ise satışlar 26 Eylül'de başlıyor. Kullanıcıların aklındaki soru ise şu: iPhone 6'yı yurtdışından almak mı daha keseye uygun yoksa Türkiye'den mi? Gelin, bu soruya birlikte yanıt arayalım.

Türkiye'de 2 bin 349 TL'den başlayan fiyatlarla satışa sunulacak olan iPhone 6'lar özellikle ABD'den çok daha uygun fiyatlarla alınabiliyor. Örneğin 2 bin 349 TL'ye 16 GB iPhone 6 alınabilirken, aynı cihazı ABD'den 773 TL daha ucuza alabiliyorsunuz. Benzer şekilde 64 GB'lık bir iPhone 6'yı ABD'den 830 TL daha ucuza satın alabilmek mümkün.

Ancak Almanya ve İngiltere'deki iPhone fiyatlarının Türkiye'deki fiyatlardan pek bir farkı olmadığı gibi, yer yer bu ülkelerdeki iPhone modellerinin fiyatlarının Türkiye'deki fiyatlardan da yüksek olduğu göze çarpıyor.

13 Eylül 2014 Cumartesi

Okul- Dershane- Program


Arkadaşlar merhaba, uzun süredir yazmak istesem de hazırlık sınavı ve kayıt işleriyle uğraşmaktan ancak zaman bulabildim. (Not: Hazırlığı geçtim :)) )
Bu süre içinde gelen mesajların ve soruların çoğu ''Nasıl bir program izledin?'',  ''Şimdiden fen çalışmalı mıyım?'', ''Daha çalışmaya başlamadım çok mu geç kalmışım?'' tarzı olduğu için bu yazıda size nasıl program yaptığımdan söz edip biraz da okul- dershane dengesini kurmanıza yardımcı olmayı planlıyorum.

ÖNEMLİ: Soracağınız soruları donanımhaber veya başka sitelerden değil de buradan sorarsanız hem daha çabuk cevaplayabilirim -diğer sitelere pek girmediğim için- hem de başkaları da yararlanabilir. O yüzden çok çok özel değilse buradan sorun lütfen.

OKUL-DERSHANE

1 ay boyunca büyük bir azim ve hırsla çalıştınız, ilk konuları yaladınız yuttunuz. Birkaç gün sonra ise okul açılıyor. Artık her sabah dershaneye gidip sınavda gerçekten çıkacak şeyleri öğrenmek yerine okula gidip sırada beklemek, sınıfın gürültüsünü çekmek, seçmeli derslere girmek gibi zamanınızı çalan ve gereksiz bir sürü aktivite yapmanız gerekecek. Şunu unutmayın ki sınava hazırlanan biri için tek bir dakikanın hayati önemi vardır. Tek bir soru sizin gideceğiniz okulu ve dolayısıyla hayatınızın geri kalanını değiştirebilir. Öncelikle bunun bilincinde olmalısınız. Zamanınız çok değerli. Bunu kendiniz fark ettikten sonra çevrenizdeki insanlara da bir şekilde anlatmalısınız aksi halde yemek yerken bir şeyler okumaya çalıştığınızda hedefleri ve amaçları olmayan boş insanlar ''N'apıyosun manyak mısın?'' gibi tepkiler verebilirler. (Böyle bir durumla karşılaşırsanız başka bir arkadaşın yazısında okuduğum ''Sınavı kazanıyorum.'' tepkisini de verebilirsiniz. :) )

Zamanınızın değerini farkına vardıktan -ve vardırttıktan- sonra yapmanız gereken zamanı maksimum seviyede kullanmak. Bir güne şöyle bir bakalım:

Okulun 8'de başladığını varsayalım. 30 dakika da yolda geçiyor olsun. Buna göre 7.20'de hazır olmanız gerekir. 6.20'de kalkarsanız günün en verimli zamanında kocaman bir 1 saatiniz var. Bu 1 saat içinde, eğer anne-babanızın kahvaltınızı hazırladığı şanslı bir ailedeyseniz oturup bir edebiyat konusu okuyabilirsiniz örneğin. Sonra gece yatarken de aynı konuyu tekrar ettiğinizde beyninize nasıl işlediğini göreceksiniz. Eğer ki kahvaltınızı kendiniz hazırlıyorsanız kahvaltı ederken youtube'dan video izleyebilirsiniz (Favorim ''Tonguç Akademi''). Bir süre sonra izleyecek video bulamazsanız kendi yaptığınız -Yapıyorsunuz değil mi?- edebiyat kartlarınızı okuyabilirsiniz. Bu tekniği uyguladıkça ne kadar çok işe yaradığını siz de göreceksiniz. Artık bir yazarın adını duyduğunuzda eserleri farkında olmadan ağzınızdan dökülecek. ( Burda tercihim Cumhuriyet çalışmaktan yana çünkü çok uzun ve karışık bir konu olduğu için bir anda öğrenmek yerine zamana yaymak çok daha mantıklı.)
Bu 1 saati verimli bir şekilde değerlendirdikten sonra servise bindiğinizde yine konsantre bir şekilde bir şeyler okumalısınız. Oyun oynamak veya müzik dinlemekle kaybedilemeyecek kadar değerli sizin zamanınız, unutmayın. Burda tavsiye edebileceğim minik el kitapları. Örneğin Güvender YGS Tarih El Kitabı'nı ben asla elimden düşürmezdim - çünkü tarihim kötüydü. Kitabı ilk aldığımda inceyken içindeki notlar ve stickerlarla şişman ve yıpranmış bir kitaba dönüşmüştü.
Gördüğünüz gibi çöpe giden 1 saati müthiş verimli bir zamana dönüştürdük.

Şimdi gelelim okulda geçen zamana. Dersleri dinlemek veya dinlememek tamamen size kalmış, hocalarınız iyiyse özellikle matematik ve geometriyi dinlemenizi tavsiye ederim. Önce okulda sonra dershanede görünce pekiştirmeniz daha kolay olacaktır. Ama artık teneffüslerde voleybol oynamayın, dememe gerek yok. Arkadaşlar lütfen ''Bugün çok çalıştım, birkaç teneffüs dinlenmeyi hak ettim'' gibi bahanelerle kendinizi kandırmayın. Beynimizin gücü burda birkaç kelimeyle açıklanamayacak kadar fazla ve beyin yorulması diye bir şey yok. Tamamen psikolojik. Ben 110. olan arkadaşımın tüm gün sadece arada yoruldukça(!) birkaç dakika gözlerini kapatarak dinlendiğini öğrendiğimden beri kendimi bu şekilde kandırmayı kesmiştim. (Ki bu çocuk 9-10-11'de benim 10 katım gezen bir insandı.) Ama bu demek değil ki tüm gün hiç ara vermeyeceksiniz. Tabii ki vereceksiniz ama örneğin yemek molası, bir şeyler atıştırma molası, balkona çıkıp gezinme molası. Örneğin bir teneffüs verebilirsiniz kendinize okulda ama sadece tek bir teneffüs. Daha fazlası kendinizi kandırmak olur. Eğer ders çalışmaya hiç alışık değilseniz ve dayanamayacak gibi hissediyorsanız yavaş yavaş başlayın. Önce 3 teneffüs, sonra 2 ve 1.
Dinlemediğiniz derslerde de ne yapacağınız belli: soru çözeceksiniz.

Okuldan çıktıktan sonra dershaneye kadar olan aradaki yemek yeme merasimini lütfen artık unutun. Tam bir zaman kaybı. Siz orada arkadaşlarınızla kıkırdaşarak menünüzü yerken başkaları çoktan dershaneye ulaşmış soru soruyor oluyor. Yemek yemeyin aç kalın demiyorum. Dershanede sağlıksız schnitzel yiyin de demiyorum. Kendiniz evde sandviç hazırlayabilirsiniz mesela, ya da subway gibi kısmen sağlıklı yerlerden sandviç alıp hızlıca yiyebilirsiniz. İlla ki bir yerde oturacağım diyorsanız da 20 dk'yı geçmemenizi tavsiye ediyorum. Arkadaşlarla kıkırdaşmaya çözüm bulmak için de arkadaşlarınızı iyi seçmeli ve gerçekten çalışan insanlarla takılmalısınız. Ya da tek bir yıl yalnız takılmaktan zarar gelmez. (Denedim %100 çalışıyor.)

Bütün bunların haricinde okul dersleri ve ödevleriyle dershanedekileri karıştırmamalısınız. ''Ben şu konuyu okulda verilen ödevde çözmüştüm dershanedekini çözmeme gerek yok'' diye bir şey yok arkadaşlar. Hepsini çözmek zorundasınız. Ve emin olun ki o 2. ödevi yaparken illa ki eksik bir yerleriniz olduğunu görüyorsunuz.


PROGRAM

Geldik en önemli yere. Program yapmak ve tabii ki yaptığımız programa uymak. Öncelikle rehberlikçilerden medet ummayı kesiyoruz arkadaşlar. Antalya 1.si sınıfımıza gelip ''Kendi programınızı kendiniz yapın.'' dediğinde ben de rehberlikten vazgeçemeyeceğimi düşünmüştüm ve bu şekilde 1 yıl boyunca haftada 1 saat rehberlik odasında geçirdim. Sonuç: zaman kaybı.

Sizi sizden daha iyi tanıyan biri olmadığına göre programınızı da siz yapacaksınız. Öncelikle küçük bir defter alıyoruz ve o hafta bitmesi gereken konuları ders ders yazıyoruz. Sonra bir kareli büyük defter sayfası alıyoruz, programı yaptıktan sonra da masamızın önüne yapıştırıyoruz.

Program yaparken en önemli şey soru sayısına göre değil konuyu öğrenmeye göre hareket etmek. Şunu sakın unutmayın: ÖSYM ''Aa sen günde 500 soru çözmüşsün, gel sen Boğaziçinde oku o zaman.'' demeyecek! ÖSYM'nin dikkat ettiği tek şey konuyu gerçekten kavrayıp kavramadığınız. O konuya kaç saat ayırdığınız, kaç soru çözdüğünüz, kaç tekrar yaptığınız ve dahası dershane sınavında o konudan çıkan soruyu doğru yapıp yapmadığınız ÖSYM'nin umrunda bile değil.

Bu yüzden o hafta bitirmek istediğiniz konuları bitirdiyseniz ama hedef soru sayısına ulaşamadıysanız benim gibi içiniz içinizi yiyip bitirmesin. Ama şunu da söyleyeyim: Asla, tek bir gün bile ''Bugün yeteri kadar çalıştım, süper tamam artık istediğimi yapabilirim. '' dediğim olmadı. 500 soru çözdüğüm günlerde bile. Hep ekstradan bir bilgi öğrenmeye, artı bir soru çözmeye çalıştım. Asla kendimi yeterli görmedim. En iyi bildiğim konulara bile hep bilmediğim bir şey mutlaka vardır, diye yaklaştım.


Günde 3 ders idealdir. Ekstradan 4.dersi de koyun ama onu yapamazsanız üzülmeyin. Hafta sonları -mezunlar için- tabii ki bunu geçmelisiniz. Çalışma şekliniz ise konu- tekrar- soru- tekrar- soru şeklinde olmalı.

1) Önce konuyu çalışıyoruz. Matematikse defteri tekrar ediyoruz, soruların çözümlerini kapatıp kafamızdan çözmeye çalışıyoruz, bir konu anlatımlıdan okuyoruz. Coğrafyaysa minik defterimize özet çıkarıyoruz, konu anlatımlıda önemli yerlerin altını çiziyoruz, fosforlularımızı ve renklilerimizi boca ediyoruz gibi. !!!! Her derse herkesin çalışma şekli farklıdır. Zaman geçtikçe siz de kendinize en uygun olanı bulacaksınız emin olun, bu yüzden eğer özet çıkarmak size zaman kaybı gibi geliyorsa çıkarmayın mesela, ama her konuyu çalışırken MUTLAKA VE MUTLAKA hocanızın anlattıklarını tekrar edin.!!!!
2) Konu çalışmamız bittikten sonra 5 dakika -maksimum 10 olabilir, arayı daha fazla kesinlikle açmanızı önermem.- ara veriyoruz ve döndüğümüzde çıkardığımız özete, altını çizdiğimiz yerlere, artık çalıştığımız her neyse ona 5 dakika daha göz atıyoruz. Öğrenmenin hemen ardından yapılan 5 dakikalık tekrar haftalar sonraki birkaç saatlik çalışmaya bedeldir. (Kaynak: Öğrenmeyi Öğrenmek- Final Rehberlik Servisi) Bu tekrarı küçümsemeyin. Lütfen.
3) Bir test kitabından işlediğimiz konuyu bitiriyoruz. Birini bitirmeden diğerine geçmiyoruz. Bu kitaptaki yapamadığımız soruları kesip hocaya sorup dosyalayıp tekrar çözüyoruz.
4) Gelecek hafta konuya 1-2 gün ayırıyoruz ve tekrar ediyoruz. Bu sefer öğrenme zamanı kadar çok zaman harcamıyoruz maksimum yarım saat kendimizi tam hissetmediğimiz yerlerin üstünden geçiyoruz.
5) Nispeten daha zor 1-2 kitaptan konuyu bitirip hocaya sorup tekrar edip dosyalıyoruz.
6) Bu konu sınavlarda karşımıza çıkarsa ve yanlış yaparsak, yapamazsak, dikkatsizlik yaparsak öncelikle açıp bu soruları çözüyoruz. Yok hala olmadıysa notlarımızı tekrar edip bir kitap daha bitiriyoruz.

Böylelikle programımız amacına ulaşmış oluyor. Umarım verimli geçecek ve sizi hayallerinize ulaştıracak bu yıla güzel bir başlangıç yapar ve başladığınız gibi de bitirirsiniz. Kendinize güvenin!

BAŞARABİLİRSİNİZ!

*Konuyla alakalı beğendiğim bir yazı : http://forum.donanimhaber.com/m_91552205/tm.htm

11 Eylül 2014 Perşembe

YGS LYS Soru Cevap 4

Duyuru: Bu aralar okulda çok yoğun olduğumdan (vizelerim yeni bitti ama daha bir ton ödevim var) epey bir soruya cevap veremedim. Artık şu kadar günde cevaplayabilirim diyemiyorum bilginize..


Önemli: Lütfen aşağıdaki adresteki birinci ve ikinci yazıyı ve daha sonrasında sorunuzla alakalı gözüken yazıları okumadan (bana kalırsa hepsini okuyun çünkü ilk yazılarım birbirine girmiş vaziyette.) ve sağdaki kutudan arama yapmadan soru sormayın.
http://azimliyazar.blogspot.com.tr/2013/07/ygs-lys-dizin.html

Önceki Soru Cevap yazısının linki:  http://azimliyazar.blogspot.com.tr/2014/07/ygs-lys-soru-cevap-3.html


"TM'yim napmalıyım, bana ne önerirsin." tarzı genel soruları yanıtlamıyorum. Önce yol haritanızı bu blogu okuyarak ve kendiniz araştırarak belirlemeniz gerek, her şeyi ben özetleyemem. Kaynak isteyen soruları yanıtlamıyorum kusura bakmayın. Kaynak olayına çok takıyorsunuz, blogta "YGS'den önce 2008 yılında basılmış final yarıyıl tatili çalışma kitabını" çözdüm dememe rağmen hala aynı sorular..

Özenli ve detaylı sorular özenli ve detaylı cevaplandırılacaktır.

Özel sorular için: dolkrutos@gmail.com
Fakat buradan sormanız başkaları için yararlı olacaktır.

Bir de uyarı. Gerçi zaten olayın farkındasınız ama yine de söyleyeyim; üniversite 2.sınıftayım. Bu sene mezun olan ve benim gibi ortalama bir Anadolu lisesinden çıkıp son sene kasıp başarılı olan kişilerden yardım almalısınız. Ben mezun olalı bir sene oldu çünkü. Ama yazılarımı mezun olduğum anda yazdığım için o psikolojiyle yazıldılar, onların geçerliliğini koruduğu söylenebilir.

10 Eylül 2014 Çarşamba

iPhone 6, iPhone 6 Plus ve Apple Watch

Apple'ın sayısız fotoğrafı internete sızan yeni telefonu iPhone 6 nihayet tanıtıldı. Ancak iPhone 6 yalnız gelmedi; tahmin edildiği gibi daha geniş ekranlı modeli iPhone 6 Plus da ortaya çıktı. Apple'ın son bombası ise yıllardır iWatch olarak anılan akıllı saatini dünyaya duyurmasıydı; ancak bir farkla... Cihazın ismi iWatch değil Apple Watch oldu. İşte Apple'ın yeni oyuncakları, özellikleri, çıkış tarihleri ve fiyatları...

Apple geçen yıl olduğu gibi iki farklı iPhone modeliyle geldi. Ancak bu kez daha düşük bütçeli iPhone 5C tipi bir telefon yerine biri 4.7 diğeri ise 5.5 inç ekran genişliğinde iki yeni iPhone oldu. Küçük ekranlı olan model iPhone 6, daha geniş ekranlı model ise iPhone 6 Plus olarak isimlendirildi.

4.7 inç ekran boyutuna sahip iPhone 6 1344x750 piksel ekran çözünürlüğüne ulaşırken, iPhone 6 Plus ise 5.5 inç'lik ekranı ile birlikte 1920x1080 piksel çözünürlüğü destekliyor. Geçen yıl satışa sunulan iPhone 5S'nin 1136x640 piksel çözünürlüğüne kıyasla yeni iPhone'ların çözünürlüğü oldukça artmış durumda.

Mevcut iPhone'ların 4 inç'lik ekranı için geliştirilen uygulama ve oyunlar ise daha geniş ekrana sahip yeni iPhone modelleriyle uyumlu olarak çalışacak ve kullanıcılar herhangi bir sıkıntı yaşamayacak.

iPhone 6 Plus ile birlikte iPhone'lar artık ilk kez yatay ekran modunda da kullanılabilecek. Örneğin iPhone ana menüsündeyken telefonu yatay konuma getirirseniz cihazın ekranı yatay görüntü moduna geçecek. Bu iPhone'lar için bir ilk...

4.7 inç'lik iPhone 6 6.88 milimetre, iPhone 6 Plus ise 7.11 milimetre kalınlığında. iPhone 5S'nin inceliğinin 7.6 mm olduğu düşünüldüğünde Apple'ın en ince iPhone'larının iPhone 6 ve iPhone 6 Plus olduğunu söyleyebiliriz.

Yeni iPhone'ların bir diğer önemli özelliği ise A8 işlemci kullanması... Apple'a göre iPhone 6 ve iPhone 6 Plus'ta kullanılan A8 işlemci, A7 işlemci kullanan mevcut iPhone'lara kıyasla yüzde 50 oranında daha hızlı çalışıyor.

iPhone 6 ve iPhone 6 Plus'ta 8 megapiksel dahili kamera yer alıyor. iSight arka kamera ve ön yüzde bulunan kamerada f/2.2 diyafram açıklığı mevcutken, iPhone 6 ve iPhone 6 Plus'ın kameraları arasındaki en büyük fark ise şu: iPhone 6’da dijital görüntü sabitleme, iPhone 6 Plus’ta ise optik görüntü sabitleme özelliğinin yer alması...

Yeni iPhone'larda bulunan M8 hareket işlemcisi sayesinde artık bisiklete binerken veya koşu yaparken kayıt tutabilecek ve kat ettiğiniz mesafeyi anbean görebileceksiniz.

Peki iPhone 6 ve iPhone 6 Plus'ın fiyatları ne olacak?

ABD için 2 senelik kontratlı olarak açıklanan ilk fiyatlar ise şöyle:

iPHONE 6 FİYATLARI

16 GB iPhone 6: 199 dolar
64 GB iPhone 6: 299 dolar
128 GB iPhone 6: 399 dolar

iPHONE 6 PLUS FİYATLARI

16 GB iPhone 6 Plus: 299 dolar
64 GB iPhone 6 Plus: 399 dolar
128 GB iPhone 6 Plus: 499 dolar

Böylelikle ilk kez 32 GB'lık bir iPhone modeli ortaya çıkmamış oldu. Bunun yerine artan depolama ihtiyacını dikkate alan Apple, yeni iPhone'larında kapasiteyi 128 GB'a kadar çıkardı. Şimdi gelelim iPhone 6'nın Türkiye fiyatlarına...

İşte Türkiye fiyatları
iPHONE 6 FİYATLARI

16 GB iPhone 6: 2 bin 349 TL
64 GB iPhone 6: 2 bin 649 TL
128 GB iPhone 6: 2 bin 949 TL

iPHONE 6 PLUS FİYATLARI

16 GB iPhone 6 Plus: 2 bin 649 TL
64 GB iPhone 6 Plus: 2 bin 949 TL
128 GB iPhone 6 Plus: 3 bin 249 TL

iPhone 6 önsipariş ile birlikte 12 Eylül itibariyle satın alınabilecek. 114 ülkede yılsonuna dek satışa sunulması beklenen yeni iPhone'lar ilk olarak ABD, İngiltere ve Almanya başta olmak üzere 9 ülkede 19 Eylül'de kullanıcılarla buluşacak. Cihazın Türkiye'de satışa sunulacağı tarih ise 26 Eylül...

Böylece Apple Store'un açılmasıyla birlikte yeni iPhone modeli için Türk tüketicilerin aylarca beklemesine gerek kalmadı ve dünyada 19 Eylül'de satışa sunulan yeni iPhone'lar sadece bir hafta sonra Türkiye'de olacak.

Apple yeni iPhone'larıyla birlikte iki yeni teknolojiyi de duyurdu. Artık NFC teknolojisini de destekleyen yeni iPhone'lar ile birlikte Apple Pay, kredi kartlarını kendi içinde güvenli bir şekilde saklayacak. MasterCard, Visa ve American Express ile anlaşan Apple'ın bu uygulaması iPhone 6 ve iPhone 6 Plus tarafından destekleniyor.

Apple, güvenlik ve gizlilik açısından da çeşitli önlemler almış durumda. Apple Pay ile yaptığınız ödemelerde Apple, sizin ödemeyi nerede yaptığınızı ve ne kadarlık bir ürün ya da hizmet aldığınızı bilmeyecek. Yani bu süreç gizli kalacak ve Apple sadece bir ödeme aracı olarak hizmet verecek.

iOS 8 hangi cihazlara indirilebilecek
iOS 8, 17 Eylül itibariyle tüm iPhone kullanıcılarına sunulacak. iOS 8'i destekleyen telefon ve tablet modellerine gelince...

iPhone 4S
iPhone 5
iPhone 5C
iPhone 5S
5. nesil iPod Touch
iPad 2
iPad Retina
iPad Air
iPad Mini
iPad Mini Retina

iwatch değil Apple Watch
Apple'ın iki farklı iPhone'u dışındaki asıl sürprizi ise Apple Watch oldu. Yıllardır beklenin aksine cihazın isminin iWatch değil de Apple Watch olması ise şaşkınlık yarattı. Peki iWatch'un teknik özellikleri nasıl? Fiyatı ne olacak?

Apple Watch
Apple'ın CEO'su Tim Cook'un "kapsamlı bir sağlık ve egzersiz cihazı" olarak tanımladığı Apple Watch Digital Crown adını verdiği özel kadranı sayesinde kullanıcıların görüşlerini engellemeden ekran üzerinde gezinmesini ve yakınlaştırma yapmasını mümkün kılıyor.

İki farklı ekran boyutuyla gelen Apple Watch için üç farklı kaplama seçeneği bulunuyor.

Apple Watch’un ekranı çizilme ve darbelere karşı dayanıklı olan safir kristal ile kaplanmış.

Apple Watch’da yerleşik jiroskop, kalp atış hızı sensörü ve Taptic Engine adını taşıyan özel bir sensör bulunuyor. Taptic Engine sayesinde Apple Watch ekran üzerindeki hafif bir dokunuş ve sert bir bastırma arasındaki farkı algılayabiliyor.

Sert dokunuşlar Apple tarafından Force Touch olarak adlandırılırken, Apple Force Touch’ı fareyle sağ tık yapmanın akıllı saatlerdeki karşılığı olarak tanımlıyor. Apple Watch endüktif kablosuz şarj özelliği bulunuyor.

Apple Watch ile kullanıcılar mesajlarını saatleri üzerinden okuyabilecek, sesli komutları yerine getiren dijital asistan Siri'yi de kullanabilecek.

Ancak Apple Watch'un yapabildikleri sadece mesajları okumaktan ibaret değil elbette. Kullanıcılar harita yönergelerini, iPhone'larındaki şarkıları ve hatta hava durumunu yine saatleri aracılığıyla erişebiliyor.

Bunun dışında ses tanıma ve emoji'ler yoluyla cevap gönderebiliyorsunuz. Yazı yazabileceğiniz bir klavye sunulmuyor.

İsterseniz kalp ritminizi de arkadaşınıza gönderebiliyorsunuz. Bunu yaptığınızda karşı taraf, kalp ritminizle eşleşen bir titreşim hissediyor.

Apple Watch ile tweet atabilmek de mümkün olacak. Özellikle Twitter'ın sıkı takipçileri için bu özellik oldukça kullanışlı olacak gibi görünüyor.

Apple Watch, Apple Watch Sport ve Apple Watch Edition olmak üzere üç model tanıtıldı. Saat, iPhone 6, iPhone 6 Plus, IPhone 5, iPhone 5C, ve iPhone 5S'le çalışabiliyor. Apple Watch'ın fiyatı 349 dolardan başlıyor.